Her yazıda bakanlık çalkalanıyor da, yine bir şey olmuyor "Aslan Hemşerim"e! Bir yandan mahkemeler, duruşmalar sürüyor, bir yandan yiten ünlü tabloların saptanan -devede kulak- değerleri, her ay “Aslan Hemşerim”in aylığından kesiliyor. Onunki bir şey mi? Trilyonları yürütenlere ne demeli?
Yolda, belde karşılaştıklarım soruyorlar:
O yazıda geçen kim yav, söyle ne olur?
Söylemiyorum, önemli olan birinin kimliği, kişiliği,onun açıklanması değil; kamu görevlisinin durumu, yaptıkları. O benim hemşerim; daha yakınım da olabilirdi. Yine yazardım. Kendi kusurlarımı da yazmak isterim. Avrupalarda, sokaklarda yittiğimi yazmıyor muyum? Kimi görsem:
Yav, insan kaybolduğunu yazar mı? diyor...
Kayboldum, ne yapayım? Doğrusu bu! Ali Sirmen:
O da bir şey mi, demişti, biz başımızdan geçenleri yazsak roman olur!
"Aslan Hemşerim"in okul arkadaşlarından da mektuplar geldi. Bunlardan birini, -kendi yazmasına karşın- adını saklı tutarak iletmek istiyorum. Şöyle diyor Bursa’dan yazan okur K.Ş.:
"Değerli Ekmekçi,
15 Aralık 1993 günlü 'Ankara Notları'nızı ilgiyle okudum. 'Aslan Hemşerim’ hakkında söyleyeceklerim var.
Aslan hemşerinizle, üç yıl aynı okulu ve aynı masayı paylaştım. Masanın sağında Kastamonu-Gölköy Enstitüsü çıkışlı AE., ortada ben (K.Ş.. Kırklareli-Lüleburgaz Kepirtepe Köy Enstitüsü çıkışlı), solumda da Konya İvriz Köy Enstitüsü çıkışlı (Adını bir türlü yazmak istemediğiniz, X.X.).
'A.' sessiz, sakin, az konuşan, alçakgönüllü, bir kişiliğe sahip. Tam Müslüman. Dinliliğini çıkar için kullanmayan birisi.
Bendeniz daima aydınlığı seven birisiyim. Karanlığın her çeşidinden ürkerim. Kurallara, yasalara saygılı, doğrucu bir insanım. Az konuşurum. Tanrı ve Atatürk adlarının gerektiği yerde anılmasını isterim.
Aslan hemşeriniz tarihi çok sever, cumhuriyet dönemi öncesi Osmanlı tarihine bayılır. Mehteran takımı onu her zaman heyecanlandırmıştır.
Çok konuşur, çevresi geniştir, yaygaracıdır. Espri yapmayı pek beceremez. Konuşmayı da... Öğretmenlerimize yağ çekmeyi daha okul sıralarında başarıyla uygulardı. Bu özelliğinden dolayı 'Geleceğin parlak olacak, yükseleceksin!' sözümü anımsar. ‘A.’ bu sözüme tanıktır.
Y.'ye resim öğretmeni olarak atandı. Yüksek makamla (Vali) ilgilenmek onun için bir onurdu. Sayın valiyle samimiyeti ilerletti ve kızıyla evlendi. Bir kız, bir erkek çocukları oldu. Ekranda daha çok görünmek için kızını TRT’ye gelin verdi.
Elindeki olanakları düşünerek oğlunu arkeolog olarak yetiştirdi. Sanırım, ören yerlerinden birinde kazı işlerinde çalışıyor (Not: K.Ş. son durumu bilmiyor, oğlu da, kızı da aynı bakanlıkta birlikte). 'A.' ve benim çocuklarım, işçi kadrolarında asgari ücretin az üzerinde çalışıyorlar.
’Y.'den kısa bir süre sonra, büyük yere /Ankara) 'Mektupla öifeiitn'JlkjrnijğS atandı, işi. parasal yatırım gerektiriyordu. BasımeVT sahipleriyle, kapı arkalarında daha rahat pazarlık yapılabilirdi. Bu çabalar, ufak ufak köşe dönme denemeleriydi. Dilerseniz, benim mal varlığımla (900.000 TL. 'tık minik bir dairem var) hemşerinizin mal varlığının dökümünü yaparak bir karşılaştırma yapabilirsiniz.
Görev süresince, makamını ve üst düzey yetkilileri nasıl kullandığını siz sergilediniz. Ben öğrencilik günlerimize dönmek istiyorum...
Üçümüz de (üç arkadaş) yoksul olduğumuz için, okulun (G.E.E.) ping-pong masasını, kantini, çayhaneyi çalıştırarak ufak harçlıklar sağlamaya çalışıyorduk.
Hemşerinizle birlikte 15 gün kantin işletmeciliği yaptık. Süre bitti. Yetkili dernek üyesi:
On beş lira açığınız var. İlgili arkadaşlarla görüştüm. Size bağışlıyoruz. Ama, bir daha kantinde çalıştırılmayacaksınız! dedi. O an, yerin dibine girdim diyebilirim. Bir süre sonra, yine hemşerinizle bu kez çayhanede çalışmaya başladık. (X.X.) cebine aralıklarla 10-15-20 kuruş atmaya başladı. Gördüğümü anlayınca, benim Cebime de para atmak istedi, reddettim. Kantinde, neden 15 lira açık verdiğimizi bu örnekle anlamış oldum.
1954-55yılı ilkbahar sonlarında (X.X.) 'A.' ile bana:
Haydi İsmet Paşa'ya gidiyoruz, tıraş olun! dedi.
Gerçekten de İsmet Paşa’ya gittik. Değerli Mevhibe Hanım, bizi misafir odasına aldı. İsmet Paşa, istirahatte olduğu için bir süre hanımefendiyle sohbet ettik. Bize şeker ikram etti. Bir süre sonra salondan ayrıldı.
'Aslan Hemşerim' bize ikram edilen şeker kabını açtı. Birkaç tane yedikten sonra da 'A.' ile bana birer tane ikram etti; utanarak bu şekerleri yedik! İki köşedeki sehpa üzerinde, ağızları kapalı kapları açtı. O kaplarda da şeker vardı. İlki gibi, birkaç tane daha şeker yedikten sonra, tekrar bize ikram etmek istedi; reddettik. Bir süre sonra, İsmet Paşa geldi, bizimle ilgilendi: sohbet etti, uyarılarda bulundu. O da bizlere şeker ikram etti!..
Hayranlarınızdanım. Yaşamboyu Cumhuriyet okuyucusuyum. Sevgi ve saygılarımla. "
18 Mart 1993, Cumhuriyet