ODTÜ’de Neler Oldu? (7)

DGM Savcıları...
SHP Grup Başkanvekili Onur Kumbaracıbaşı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanlığı'na başvurarak DGM Savcı Yardımcısı Ülkü Coşkun ile DGM Savcısı Nusret Demiral haklarında işlem yapılmasını isledi
Onur Kumbaracıbaşı, başkanlığa, 1982 Anayasası’nın 140. maddesinin gerekçesini anımsattı. Madde gerekçesinde özetle şöyle deniyordu:
“ ... Adalet tevzii her şeyden önce güvenilir nitelikte olmalıdır. Bu hizmeti görenlerin tarafsızlıklarından şüphe edilmesi, hizmetin tam olarak yerine getirilmiş olduğunun kabulüne engeldir; bu itibarla görevlerinde, özel hayatlarında taraflılıklarına dair bir davranışta bulundukları sanısını verecek hareketlerden sakınmak zorundadırlar."
SHP Grup Başkanvekili Onur Kumbaracıbaşı, başvurusunda özetle şöyle dedi:
“Basınımızda da geniş çapta yer aldığı üzere; Ankara Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde, 5 Haziran 1989 günü yemek boykotu ile başlayan bazı olaylar cereyan etmiştir.
Öğrenci velilerinin başvuruları üzerine, İçel Milletvekilimiz Durmuş Fikri Sağlar ve grubumuz mensubu diğer milletvekilleri, gözlemci olarak olay yerine gitmişlerdir.
Sayın Durmuş Fikri Sağlar ve diğer milletvekillerimiz yetkililerden gerekli bilgileri almışlar ve olayı izlemişlerdir.
Olay yerinde, bir ara, arkadaşlarının güvenlik görevlilerince alınmasına taraftar olmayan yaklaşık 150 kişilik öğrenci grubu ile güvenlik görevlileri arasında bir zıtlaşma eğilimi doğmaya başlamıştır. Durum gerginleşmiş ve aslında çok kolaylıkla çözümlenebilecek olay bir çatışmaya, kanlı bir olaya dönüşme istidadı da göstermiştir
Bu aşamada, Sayın Durmuş Fikri Sağlar’ın temasları, Ankara Valisi Saffet Arıkan Bedük ve Jandarma İl Alay Komutanı Alb. Cahit Balcı’nın basiretli ve itidalli davranışları sonucunda, herhangi bir çatışma olmadan, kan dökülmesine mahal kalmadan sorun çözülmüş, öğrenciler güvenlik görevlilerince alınarak gerekli soruşturma ve kovuşturma işlemi yapılmıştır.
Ancak gerek ODTÜ kampusunda, Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcı Yardımcısı Ülkü Coşkun’un ve gerekse DGM Savcısı Nusret Demiral’ın davranışları ve beyanlarını, başvurdukları haksız ve yersiz işlemleri, yargı görevlilerine ve savcılık mesleğine yakıştırmak mümkün değildir.
Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcı Yardımcısı Ülkü Coşkun, adeta olayın tırmanması, ciddi ve kanlı bir çatışmanın gerçekleşmesi doğrultusunda, güvenlik görevlilerinin öğrencilere şiddet kullanması için emir ve talimatlar yağdırmıştır. Ülkü Coşkun, 'Bir değil on adam da ölebilir, ben istediğimi yaparım, hiç önemli değil’ diyerek ODTÜ kampusu Jandarma Karakolu'nda öğrencilere saldırma emrini vermiştir.
Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısı Nusret Demiral, Durmuş Fikri Sağlar'a, ‘Milletvekillerinin orada ne işi var, siz de onlarla birliktesiniz. Eylemcilerle bir ilginizin bulunup bulunmadığını araştırmak üzere hakkınızda soruşturma açtım' demiştir.
Bununla da yetinmeyen DGM Savcısı Nusret Demiral ve Savcı Yardımcısı Ülkü Coşkun, Durmuş Fikri Sağlar'a, 'Ankara İI Jandarma Alay Komutanı'nın da başını yediniz. Ankara Valisi ve Jandarma Alay Komutanı da kim oluyorlar? Ben devletim, gerekirse ODTÜ'yü yıkarım' diyerek olayın çatışmasız sonuçlanmasını sağlayan görevlilere de saldırmış ve Jandarma İI Alay Komutanı hakkında da soruşturma açtırmıştır..."
Onur Kumbaracıbaşı, iki savcının da “objektiflikten uzak, keyfi davranışlarla öğrenciler karşısında taraf olduklarını", “yasadışı emir verdiklerini", "TBMM’ye ve milletvekillerine gereken saygıyı göstermediklerini" bildirerek haklarında işlem yapılmasını istedi.
Savunman Veli Devecioğlu'nun, DGM savcıları ile ilgili pek çok başvuruları vardı. Bunlardan sonuncusu 20 Nisan 1989 günlüydü, Adalet Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu'ya gönderilmişti. Savunman Veli Devecioğlu, bunda özetle şöyle diyordu:
"Sayın Bakanım
Demokrasilerde düşünce ve inanç özgürlüğü tartışmasızdır.
Türkiye’de de demokrasi varsa "Atatürkçü değilim, laik değilim" diyebilme özgürlüğü de olmalıdır.
Halkın seçtiği Şanlıurfa Belediye Başkanı Halil İbrahim Çelik'in başına gelenler demokrasimiz açısından hüzün vericidir. Onun düşüncelerini asla paylaşmadığımı söylemeye bile gerek yok, bunu iyi bilirsiniz, ama insanların düşüncelerini korkusuzca ifade edebilme hakkına sahip çıkmayı, bu ülkenin bir vatandaşı, bir aydını olmak sorumluluğumun gereği sayarım.
Ankara DGM Savcılığı ne yaptığını bilmez bir haldedir. Adaletimize yüktür. Başkanın bu yüzden gözaltına alınması, bir kaçakçı gibi evinin aranması yürekler acısıdır. Siyasal otoritenin yargıya müdahalesine elbette karşıyım, fakat her türlü ölçüyü aşan bu hukuk saygısızlığına bir yerde ' dur' denilmesi ihtiyacı da açıktır.
Ne yapılabilir? Belli bir önerim yok, ama bu skandal karşısında adalet adına fevkalâde rahatsızım. Üzüntümü, adalet cihazının başı olarak zatı alinize, dostça iletmek istedim. En iyi dileklerim ve saygılarımla.