İlginç Görüşmeler...
İnsan Hakları Derneği Genel Sekreteri Akın Birdal, ODTÜ’deki izlenimlerini anlatırken, daha sonra şöyle dedi:
Fikri Bey’le (Sağlar) jandarma karakoluna giderken, ANKA’dan Göksel Polat’la, Cumhuriyetten Tafun Gönüllü bizimle geldiler. İki gazeteci arkadaş dışarıda kaldı, ama usta bir gazetecilikle içeride olan bütün konuşmaları izlediler. Odaya girdiğimizde Karakol Komutanı Yarbay (Hüseyin Yılmaz), Ankara Valisi (Saffet Arıkan Bedük) ile telefonla görüşüyordu. Yüzünü önceden gördüğüm, adını yüzlerce kez duyduğum DGM Savcı Yardımcısı (Yüzbaşı) Ülkü Coşkun da masanın önündeki sandalyeye ilişmişti. İçine çeke çeke, öfkeli, sigarasını içiyordu. Fikri Bey kendini tanıttı; birer sandalyeye de biz oturduk. Telefon konuşmasını dinliyoruz. Yarbay (Hüseyin Yılmaz), zora başvurmaktan başka yol kalmadığını, telefonun öbür ucundaki valiye anlatmaya çalışıyordu. Sonunda da ikna etmiş olacak ki zor kullanma buyruğuna “Başüstüne” diyerek yanıt verdi. Fikri Bey, vali ile görüşmek istediğini söyledi. Ve telefonu yarbayın elinden aldı. Bu kez de Fikri Bey, zor kullanılmaması gerektiğini anlatarak, valiyi inandırdı; kefil olduğu güvencesini verdi...
Yeniden otobüsün yanına indik. Birçok gazeteci arkadaş vardı. Cumhuriyet Gazetesi’nin Ankara Bürosu Haber Şefi Faruk Bildirici başta olmak üzere Turan Yılmaz, Tuncay Özkan, daha adlarını bilemediğim arkadaşlar oradaydılar. İşte basın, basının bu dönemdeki önemini düşündüm. Halkının örgütsüzleştirildiği bir Türkiye'de, halkın nasıl sesi, kulağı, gözü olabileceğinin örneğiydi bu.
Sonuçta Fikri Bey'in serinkanlı, kararlı çabalarıyla iş tatlıya bağlanmıştı Fikri Bey, tiyatrodayken olayı duyunca, eşi Serap Sağlar'la birlikte, ODTÜ'ye olay yerine gelmişti...
Olayın tatlıya bağlanmasından sonra otobüsten inen sekiz öğrenciyle birlikle, İI Jandarma Alay Komutanlığı'na gittik. Mustafa Kul ile Rıza Ilıman, geride kalan öğrencileri, evlerine, yurtlarına güvenlik içinde, bıraktırabilmek için geride kalıyorlardı.
Jandarma Alay Komutanı Albay Cahit Balcı, Binbaşı Engin Hoş ile erler bize konukseverlik gösterdiler. Öğrencilerin ifadeleri alınırken bizlere çay, kahve, poğaça sundular. Saat 02.00'ye geliyordu. Eve giderken arabanın farlarının karanlığı yardığı ışıkta düşünüyordum:
Bir demokratik hukuk devletinde DGM'nin işi nedir? Üniversite içinde, jandarma karakolu neden gerekli diye. Arka arkaya diziliyor usuma, demokrasi, hukuk, devlet, insan hakları ...
Ertesi günü öğrenciler, DGM'ye çıkarıldılar, salıverildiler. Bu kez, İnsan Haklan Derneği adına Yavuz Önen izledi, DGM önünde öğrencilerle görüştü. Ve bir telefon geldi derneğe, salıverilen öğrencilerden birinin yakını; teşekkür ediyordu...
* * *
5 haziran akşamı, gece saat 22.30'u kısa notlar halinde, Fikri Sağlar anlatıyor şöyle:
Altındağ Tiyatrosu’nda "Bir Delinin Hatıra Defteri” adlı oyunun sonunda, ODTÜ’lü öğrenci velileri, büyük bir telaşla, “hemen kampusa gitmemi” rica ettiler.
22.45 dolayında, kampus kapısında korkunç bir tedirgin bekleyişle dolu İnsanların, jandarma tarafından içeri girmeleri engellenmiş, 2 otobüs, yaklaşık 150 kişi içinde, askerlerce çevrilmiş, ölüm kokuları geliyormuşçasına bir manzarayla karşılaştım. Sayın Ekmekçi, Sayın Birdal, Sayın Erdost'u görerek olay hakkında bilgi alıp, gelişmeleri, düşüncelerini öğrendim.
DGM Savcı Yard. Ülkü Coşkun'un ODTÜ Jandarma Karakolu'nda olduğu bildirildi. Sayın Birdal'ın arabasıyla, savcıya, görüşmeye gittik.
Büyük şans eseri, Jandarma Alay Komutan Yardımcısı Yarbay (Hüseyin Yılmaz)'ın Ankara Valisi Saffet Arıkan Bedük'le telefon konuşmalarına tanık oldum.
Vali Saffet Arıkan Bedük — ...
Yarbay Hüseyin Yılmaz — Yeterince göz yaşartıcı ve sis bombamız var. Her türlü hazırlık yapıldı. Önlem alındı...
Vali Saffet Arıkan Bedük —
Yarbay Hüseyin Yılmaz — Daha sonra dipçikle saldıracağız. Gerekirse diğer hareket tarzını deneriz.
Bu konuşmalar üzerine, ben vali ile görüşmek istedim.
(Valiye) Ne oluyor? Bu gençlerin üzerine saldıracak mısınız? Hem de bizler burada iken, böyle bir şeyi nasıl yapacaksınız?
Vali — Sabahtan beri bekliyoruz. Artık gücümüzü göstermek zorundayız.
F. S. — Böyle bir hareket sonucunda, devlet gençlerle karşı karşıya gelir. Kan dökülür, istenmeyen olaylara sebep olursunuz. Bunun uzlaşma yolu yok mudur?
Vali — Bize yardım edin. Biz de bir olay olmasını istemeyiz, ama artık sabredemeyiz.
F S. — Ben de bir olay olmasın diye burdayım. Ne istiyorsunuz?
Vali — 11 suçlu öğrenci var, onları istiyorum.
F. S. — Diğerleri ne olacak? Bu öğrencilere ne yapılacak?
Vali — Diğerleriyle işimiz yok. Bırakırız. Size söz veriyorum. 11 kişinin sorguları yapılacak. Onlara bir fiske bile vurulmayacak.
F S. — Sayın vali, demek ki fiske vuruluyor, siz de kabul ediyorsunuz. Ama polise gitmek istemiyorlar.
Vali — Jandarma alayına gitsinler. Sorgulamaları yapılır, yarın DGM'ye çıkarlar. Bize yardım edin.
F S. — Ben de o çocuklarla birlikte gelsem, onlara sizin adınıza kefil olmuş olurum...
Vali — Hay hay Fikri Bey...
15 Haziran 1989, Cumhuriyet