Ö.Asım Aksoy'la Söyleşi...

Dil Bayramının 61. yılında, 95 yaşındaki Ömer Asım Aksoy’a gittim. Amacım, ondan Dil Bayramı için bir ileti almak, konuşmaktı. Görünce öyle sevindi ki;
Ekmekçi, bayramı sen yapıyorsun! Tadını çıkarıyorsun! dedi. Dil Bayramı iletisi elinde hazırdı bile.
Ataç'la ikisinin zaman zaman Arapça, Farsça sözcüklerle dalga geçtiklerini, buna ilişkin sözcükler uydurduklarını yazmıştım ya, Ömer Asım Bey:
Mustafa bir daha getirse, bunları söyleyeyim, dedim diye başladı konuşmasına; örneğin şu; vaktiyle bir Özen Pastanesi vardı...
Biliyorum, Kızılay'da şimdiki Mola Oteli’nin orda.
Ataç, "Mezun ne demek?" diye sordu. Tabii, ben bilemedim! "Özen Pastanesi'nde oturan demek” dedi. (Kahkahalar)
Çok güzel! Başka var mı?
Ben de ona bir şey sordum, o bilemedi!
Neydi?
Dedim ki; sen tek kelimeler üzerine soruyorsun, ben bir kelimeler topluluğu içerisinde soracağım. "Söyle bakayım!" dedi. "Mebsuten takdis (uzun uzadıya anlatılan kutsallık) ne demek?" Ataç, tabii bir şey çıkaramadı bundan. O sırada Ticaniler Atatürk’ün heykelini kırmışlardı. "Büst kırdığından kodese koymak!" dedim. (Kahkahalar)
Ömer Asım Bey’e sordum:
Efendim, ilk kurultaylara ne zaman katıldınız, anlatır mısınız?
Ben, Türk Dil Kurumu'na 1940’ta girdim. Bütün kurultaylarda bulundum. Biliyorsunuz, kurultaylarda yönetim kurulları seçilir Her seçimde bazı arkadaşlar yeniden seçilir, bazı arkadaşların yerine de başkaları gelir. Ben, bütün kurultaylarda değişmeden seçilen sanıyorum ki, tek üyeyim. Onun için baştan aşağı bütün kurultaylarda bulundum.
Bu kurultaylarda sizin gülerek anımsadığınız neler var? Örneğin, 1950'den sonra çok mücadeleli geçti değil mi?
Etendim, bütün kurultaylarda mücadeleler oldu. Bu mücadeleleri iki yönden değerlendirmek lazım. Birisi, davamıza gerçekten inanmış olan arkadaşların görev yarışı şeklinde. "Aman ben de gireyim, Yönetim Kurulu’nda ben de bulunayım" diye, yarış dolayısıyla yeni listeler ortaya atıldı. Hepsi de davamızı benimseyen arkadaşların düzenledikleri listelerdi. Bunlar içerisinde, benim başta katıldığım yönetim kurulunun yeni kurultay için "Şu arkadaşları önerelim "diye tasarladığımız öneri listeleri de vardır. Bu üstelerde daima, bizim önerdiğimiz listeler kazandı Tabii öteki arkadaşları da beğeniyoruz ama, ‘Nöbet değişikliği olacak, bu sefer de şu arkadaşlar girsin", "Bu sefer de öteki arkadaşlar girsin" demişizdir.
Efendim, 1983'te Türk Dil Kurumu kapatıldı. Devlet dairesi haline geldi. Ama, ondan sonra da iktidarlar değişti. İktidarlar değişmesine karşın, hâlâ Türk Dil Kurumu'nun hakkı verilmiyor...
Evet, bu sanıyorum ki, iktidarların uyuşamamasından ileri geliyor. Gelen iktidarlar içerisinde, davamıza bağlı olan iktidarlarda var, davamıza bağlı olmayan iktidarlar da var. 1982 Anayasası’ndaki 134. madde, ondan sonra Tahsin Şahinkaya’nın önerisiyle çıkarılan özel yasa, ortadan kalkmadıkça. Atatürk'ün vasiyetini kurtarmak imkânsız oluyor. Bugün hâlâ bu hava vardır. Bugün hâlâ vardır ve diyeceğim ki; iktidarın en güçlü kanadı, Atatürk’ün vasiyetini çiğnenmekten kurtarmak için çaba harcamıyor. Daha ileri giderek şunu da söyleyebilirim; eski Cumhurbaşkanı Özal'ı bırakın, tabiatıyla o da aynı olumsuz düşüncedeydi, şimdiki Sayın Cumhurbaşkanımız, Sürekli Dil Kurultayı’nda bir konuşma yapmış, gazetelerde okudum, onun içerisinde bile, diyordu ki; "Kuşaklar arasında kopukluk yaratılmamak koşuluyla..." gibi bir laf ediyordu. İşte bu laf ortalığı karıştırıyor. Bu laf, hiçbir temele dayanmıyor aslında. Bunu söylerken bile yeni türetilmiş sözcükleri kendisi kullanıyor. Ama, eski bir alışkanlığın egemenliği altında kalıyorlar, kafalarını değiştiremiyorlar. Eylemleriyle, bu davanın yanında gibi görünüyorlar, fakat sözleriyle, gene eski kafayı sürdürüyorlar. Kuşaklar arasında kopukluğu yaratan, yeni dil akımı değil, bundan evvel yüzyıllarca sürmüş olan eski Osmanlıca dili idi. Örnekler veriyorum; Kuşaklar arasında "müntehip" diyen mi, "seçmen" diyen mi, "mahrukat” diyen mi, "yakıt" diyen mi? Şimdi bu ikisini karşılaştırdınız mı, yeni kuşak eskiyi hiç benimsemez, yeni türetilmiş sözcükleri hemen bağrına basar Neden? Çünkü, ötekine yabancı. Esasen, kendisinin olmayan sözcükler onlar, öyleyse, eskiden kuşaklar birbirlerini anlamıyorlardı. Şimdi, "birbirini anlamayan kuşaklar" diye bir şey yok, herkes anlıyor, en eğitimsiz yurttaştan tutun, en yüksek eğitimli olan kişiye kadar, herkes benliğinde bulunan duygu ile yani Türklük duygusunun gerektirdiği kimlikle elbette Türkçe sözcüklere sarılıyor. Onun için iktidarda bulunsalar da "kuşaklar arasında kopukluk yaratılıyor" diyenler ve de ondan evvel Kenan Evren'in Baba evladı, evlat babayı anlamaz oldu! "sözleri de hiçbir temele dayanmayan, gerçeğe aykırı olan iddialardır. Onun için Atatürk'ün vasiyetini geri getirmek kolay olamıyor. Ama, bu demek değildir ki, olmayacaktır, kuşkusuz gelecekte. Atatürk'ün vasiyetini geri getirmek isteyen akım daha çok güç kazanacaktır. Şimdi eylemli olarak zaten kazanmıştır. Fakat bunun yasal formalitesi var, işte o çeşitli partilerin çekişmesinden, anlaşamamasından dolayı gerçekleşmiyor.