Nuri Bey Karısını Dövüyor mu?..

Amerika'da yaşayan Prof. İlhan Arsel, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz'ın “kadınların dövülmesi" ile ilgili sözlerine sert tepki göstererek. Başbakanlık makamına bir yazı gönderdi. Arsel, yolladığı yazının bir örneğini, bir mektupla birlikte bana da yolladı. İlhan Arsel, şöyle diyor mektubunda:
“Sayın Mustafa Ekmekçi,
19 Ocak 1995 tarihli gazete haberlerinden öğrenmekteyiz ki Diyanet İşleri Başkanı, Kadın Demekleri Federasyonu'nun bir toplantısında yaptığı konuşmada Kur'an 'ın, kadına dayakla ilgili ayetine dayanarak: 'Eğer dövme, ailenin devamını sağlayacaksa kadın dövülebilir' demiştir. Daha önce bir başka vesile ile ‘Kur’an öyle diyorsa kadın dövülür’ diye beyanlarda bulunan bu zat ’a kadınlarımızın gereken yanıtı vereceklerinden kuşku duymuyorum. Her ne kadar son konuşmasında dövmenin ‘farz' olmadığını söylemiş ise de Diyanet Yayınları aracılığıyla erkeklerimize belletilen şey 'emir' siygasına bağlı olarak şöyledir: ‘Erkekler kadınlar üzerinde hâkimdirler. İyi kadınlar gönülden boyun eğenlerdir... Serkeşlik etmelerinden endişelendiğiniz kadınlara öğüt verin. Yataklarında onları yalnız bırakın, nihayet dövün. Size itaat ediyorlarsa aleyhlerine yol aramayın’ (K. 4 Nisâ 34).
Bu hususları eleştiri konusu yaptığım ‘Şeriat ve Kadın’ adlı kitabıma karşı Başkanlığın takındığı olumsuz tutumun nedenleri, sanırım ki her gün biraz daha açıklığa kavuşmakta.
Başbakanlık Makamı’na gönderdiğim yazının bir örneğini sunar, iyilikler dilerim."
Prof. İlhan Arsel’in “Başbakanlık Makamı'na” yazdığı yazı ise şöyle:
“Başbakanlık Makamı'na,
Kaç zaman var ki insanlarımızın dünyevi yaşantılarını şeriat hükümleriyle baskı altına almaya çalışan Diyanet İşleri Başkanı, son olarak Kadın Demekleri Federasyonu'nun bir toplantısında, Kur'an ’a göre erkeğin ‘amir’ sayıldığını ve karısını dövme hakkına sahip bulunduğunu belirterek, Eğer dövme, ailenin devamını sağlayacaksa kadın dövülebilir’ (Bkz. 19 Ocak 1995 tarihli Hürriyet Gazetesi) derken de, saplı bulunduğu şeriatçı zihniyet gereğince, dayakta 'sevgi ve şefkat'yattığı kanısını pekiştirmek istemiş olmalıdır.
Ancak ne var ki, 1400 yıl öncelerinin köhne zihniyetiyle ailenin devamını sağlamanın bugün artık mümkün olamayacağı bilimsel bir gerçek olarak ortadadır. İnsan şahsiyetinin haysiyeti duygusuna ulaşmış çağcıl uygarlıkta 'ailenin devamı’ dayakla değil fakat karşılıklı saygı, sevgi ve sabır ile oluşur ve dayak (her ne gerekçe ile olursa olsun) bu oluşmayı kökünden yok eden ilkel bir usuldür. Dayakla sürdürülen aile birliğinde kadının kölelikten yukarı bir yeri olmadığı, yine bilinen bir gerçektir. Hayvanları bile dövmenin 'gayri insani' ve ‘gayri kanuni’ olduğu bu uygarlık çağında kadının dövülebilir olduğunu söylemek, kadını hayvandan da aşağı görmek demektir.
‘insan’ olmak sıfatıyla din adamına düşen görev, Kur'an öyle diyor diye ‘Karılarınıza dayak atabilirsiniz’ şeklinde fetva vermek değil, fakat ‘Kur’an’a rağmen dövmemelisiniz’ diyebilecek cesaret ve asaleti göstermektir.
Öte yandan Diyanet İşleri Başkanı, söz konusu ettiğimiz fetvasıyla, sadece insan şahsiyetinin haysiyetini incitmekle yetinmemiş ve fakat aynı zamanda insanlarımızı suça teşvik yolunu seçmiştir, çünkü TC Devleti'nin kanunları, her ne gerekçeyle olursa olsun, kadına dayak atmayı suç kabul eder. Diyanet Başkanı, bir devlet görevlisi olduğuna göre, işbu davranışıyla devleti, kendi vatandaşlarını suç işlemeye çağıran bir kuruluş haline getirmiş olmaktadır.
Şeriatçıların giderek yoğunlaşan çağdışı ve kanun dışı çıkışlarına karşı, herkesten önce kadınlarımızın şahlanmaları beklenir, çünkü aksi takdirde başımıza çöreklenecek olan kara felaketin baş kurbanları onlar olacaklardır. TC yöneticilerinin ve hele özellikle Başbakan’ın böyle bir felaketin gelişine seyirci kalmayıp kadınlarımıza güç kaynağı sağlamaları, sadece Anayasal bir görev değil, fakat asıl insanlık borcudur.
En iyi dileklerimle, Prof. Dr. İlhan Arsel.
Not: Her ne kadar Diyanet İşleri Başkanı (hani sanki insan haklarıyla bağdaşmaz uygulamalara katlanmaları için) kadınlarımıza, kadın-erkek eşitliğinden söz ederek ‘Cennet kadınların ayakları altındadır’ şeklindeki şeriat ‘fatlarını’ hatırlatmakta ise de Cennet'in birbirinden güzel ‘ceylan gözlü', ‘bakire’ hurilerle dolu olup Cennet'e girecek olan erkeklerin orada bu dilberlerle yaşayacaklarına dair olan hükümlerinden söz etmemeyi ihtiyatlı bir taktik bilmiştir. (Cennet'in bu yönleri konusunda Kur’an'ın Rahman 465-78; Nebe 31-3; Saffat 3949; Duhan 51-56, Vakıa 11-38 gibi ve benzeri hükümlerine bakınız). Muhtemelen şunu düşünmüş olmalıdır ki, kocalannı güzel hurilerle sarmaş dolaş sevişir halde bulacakları bir Cennet'e girmenin kadınlar için mutluluk yaratan hiçbir yönü yoktur; aksine kocalarını bu şekilde görmenin azabı içerisinde Cennet'te kalmaktansa muhtemelen Cehennem'e gönderilmiş olmayı tercih edeceklerdir.”
Yarın, “Kadınlar Günü", kadınların bir hafta sürecek etkinlikleri var. İstanbul'da dün başladı. Bugün saat 11.00'de Üniversiteliler Kültür ve Eğitim Vakfı, “Günümüz Koşullanrıda Kadın ve Eğitim Sorunları" konulu bir açıkoturum düzenliyor. Yeri: Rumeli Cd. Titiz Apt. Osmanbey.
Bir hafta sürecek etkinlikleri için Necla Arat'ın başkanı olduğu “Kadın Araştırma Merkezi "nden bilgi alınabilir. Tel: 514 0323.
8 Mart'ta, yann, büyük bir şölen var, Atatürk Kültür Merkezi'nde (AKM). Saat 13.00’te “kadınların tarihine" katkıda bulunanlara ödül verilecek, ödül alacaklar, örneğin Nezihe Araz, Gülsüm Bilgehan, Zeynep Oral ile Yıldız Sertel...
Benim kafama takılan sorular ise şunlar: Nuri Bey karısını dövüyor mu, dövmüyor mu?
Süleyman Bey, Nuri Bey'i başkanlığa atarken yeterli incelemeyi yaptırdı mı, yaptırmadı mı?..