Menemen'in ‘Seyrek’ köyü belediye başkanı Nurgül Uçar'ı telefonla aradım, bulamayınca haber bıraktım, telefonumu verdim. Bir gün önce Vakko'da, Birol Kutadgu'nun resim sergisine gitmiştim, o akşam da Operada Romeo- Jüliet'i izleyecektik. Eve döndüğümüzde, TV’de, Nazlı IIıcak'ın yönettiği, Erdal İnönü-Aydın Menderes izlencesi bitmek üzereydi. Nurgül Uçar’ı bu kez evinden aradım...
Ayyy, Mustafa Bey, dedi; şimdi aklımdan geçmediyse... İnanın!
Baktım, telefonunuz meşgul çaldı...
Vallahi, saate baktım, dedim ki saat 23.00!..
Biz baleye gitmiştik. Romeo-Jüliet vardı.
Oooo!..
Ben, ama daha yeni geldim...
Biz sizinle adayken tanıştık değil mi?
Adayken tanıştık, bir de ben gazeteciyim!
Biliyorum, biliyorum. Size, bir şeyi sormak istiyorum; son kimi gelişmeleri nasıl karşılıyorsunuz? SHP'den CHP'ye adam tavlama… Siyasal gelişmeler yani...
Şimdi ben şuna inanıyorum; yani ben politikacı değilim, gazeteciyim, gözlemciyim! Bir aracım şu anda. Yani, bizimki öyle ki, insanlar için bir şeyler yapılacak, yapılması için bir aracım! Hiçbir şeyim yok; yani, “Aman şöyle bir hesabım, böyle bir kitabım” yok. O zaman da çok rahatım! Şimdi ben şuna inanıyorum: Yani, dürüstse insan, bu, gazeteci, politikacı, doktor ne olursa olsun, şöyle görüyorum; şu anda üç aylık belediye başkanı. SHP'nin belediye başkanıyım ben. Yani, bir partinin, bir iradenin... 500 kişi burada bana vermiş oyunu. Ben demişim ki:
Ben bu partinin adayıyım; 500 kişi, "Evet, bu partinin adayı olarak seni belediye başkanı yaptık” demiş. Değil mi, şimdi?
Hı-hıh.
Üç ay geçiyor aradan, ya da dört ay geçiyor; "Yok, diyorum, işte bu parti bana göre değil, CHP açıldı, ben CHP'ye gideyim! "Şimdi, böyle bir şey benim mantığıma sığmıyor; dürüstlük olmuyor bir kere! Ben şunu diyorum arkadaşım, ben 500 kişilik bir iradeyle geldim buraya değil mi? Şu anda tek başıma, kendi irademle her şeyleri tartışmadan, gözlemeden, bilmem ne yapmadan CHP'ye geçemem. CHP'ye geçmek, bana göre başka partiye geçmekle ayni derecede! Yani, bana ters geliyor. Tamam, bu parti bana uymayabilir, partinin tüzüğünü beğenmem, programım beğenmem, acemiyimdir; ama şimdi araştırdım, bana gelmiyor. Ben, bana bu SHP'li İnsanların, SHP'li seçmenin verdiği mevkii de bırakmam gerekir. Yani, bırakırım belediye başkanlığını, beklerim; eğer politika yapmak gibi bir isteğim varsa, giderim seçim zamanı, "Arkadaşlar, ben CHP'nin adayıyım!" derim... (Nurgül Uçar'a, "Hülle Partileri..." başlıklı yazımı anımsattım, orada şöyle demiştim: "... örneğin, Deniz Baykal bugün CHP Genel Başkanı'dır, ancak CHP'den değil, SHP adayı olduğu için Antalya'dan seçilip gelmiştir. SHP’den ayrıldığı gün, onun getirdiği milletvekilliğinden de ayrılmalıydı. Siyasal töre (ahlak) bunu gerektirirdi. Bunu yapabilseydi, onu ilk öveceklerden biri ben olurdum sanıyorum. Ama, nerdeee?” (Nurgül Uçar, yazıyı henüz okumamıştı)
Küçük hesaplar, insanı küçük yerlere götürüyor, yanlış mı düşünüyorum?
Doğru düşünüyorsunuz. Bana dürüst gelmiyor, dediğiniz doğru. Milletvekilliğini bırak! Sonra birtakım çıkarlar var değil mi? Küçük hesap bunlar. Ama, onun hesabı yapılıyor, şu anda. Veli Aksoy neyin hesabını yapıyor? Üçüncü dönem milletvekilliğinin. SHP'de yok ki Veli Aksoy, bizim oralarda: Veli Aksoy’un üçüncü dönem milletvekilliği mümkün değil!
Beğenilmiyor muydu?
Beğenilmiyordu, kendi köyünde bile seçim öncesi tepki vardı ona.
Ne köyü?
Koyundere.
Tepki neydi köyünde?
İnsanlar memnun değil. "Gelmiyor, ilgilenmiyor bizimle; biz başka milletvekilleriyle ulaşıyoruz” gibi şeyleri vardı; ya da birikimdi, bilemiyorum. Bu da üzerine tuz-biber oldu! Artık, ben merak ediyorum, Veli Aksoy nasıl gelecek bizim oraya, bizim köye örneğin? Seyrek'e!
-Size öneriler geliyor mu, "Gelir misin CHP'ye" diye.
Bana henüz gelmedi; çünkü ben her yerde pervasızca söylüyorum, onun için hiç kimse bana söylemedi bir şey, herhalde söylemez de...
Siz neler yapıyorsunuz belediye olarak?
Önce tuvalet yaptık, çok modern bir tuvalet! Baştan başa fayans her tarafı; çok güzel! Şimdi kanal projesi yaptırdım İller Bankası’na; ona başlayacağız bir ay sonra. Birde bizim mezbaha derdi var; tuvalet bitti, o tantanayı götürdük, mezbahaya başlıyoruz, önümüzdeki hafta başlayacağız ona. Belediye hizmet binası gereksinimimiz var, onun da yerini saptadım, bir mimar arkadaşımızdan yardım istedim, onun proje çalışmaları var, böyle gidip geliyoruz. Ankara'ya geliyorum arada sırada...
Siz, opera-tiyatro ne yapıyorsunuz?
Bu seçim sonrasında normal insan gibi yaşamıyorum! Çünkü bir eğitim sürecini birlikte yaşıyoruz. Her şey, aynı kentleşmeye bir adım, yani, bir de insanlara insan olduğunu öğretmek gibi bir şeyimiz var ya bizim, yani kanaldan, yoldan öte bir şey bu; her ay kahvede bir toplantı yapıyoruz, meydanda, insanların olduğu yerde; anlatıyorum, soruyorum, "Eleştirileriniz nedir?" diye, önceden birbirimizi dinlemesini bilmiyorduk, şu anda biliyoruz! Yani, ben konuşurken dinliyor insanlar, önerisi olan varsa, elini kaldırıyor söz istiyor, ondan sonra konuşuyor, hep birlikte dinliyoruz onu. Böyle güzel şeyler oluyor, en azından dedikodu yok!
11 Ekim 1992, Cumhuriyet