Doktora, hekime “sağın" karşılığı var da “hemşire"ye yok. Dil Derneği Başkanı Şerafettin Turan’a göre "hemşire” Farsçadan geliyor. Farsça "şir” süt demek; “hemşire” aynı sütten emen anlamına. Yani süt kardeşi. Anadolu'da, kardeş olmayanların da aynı kadından süt emenlerine “emişme’’ deniyor. Kimi anneler, yakın arkadaşlarının çocuklarını, karşılıklı emzirerek kardeş yaparlar. Onlar da böylece “emişme” olurlar. “Hemşire"yi kızkardeş olarak kullandık diyelim, sayrıevlerindeki hemşirelere ne diyeceğiz? Köylüler, onlara yanlış olarak çok kez "hemşire" değil, “hemşeri” der. Hemşeri Hanım aşağı Hemşeri Hanım yukarı!
“Hemşire” karşılığı olarak hangi sözcüğü kullanacağımı çok kişiye sordum. Sevgi Özel'e, Dil Derneği Genel Yazmanına, Emin Özdemir'e, Şerafettin Turan'a, Ömer Asım Aksoy'a. Ömer Asım Aksoy şöyle dedi yattığı yerden:
Hemşireye “bacı” diyoruz biz, Türkçesi bacı. Rahmetli Ataç, “bacı” derdi. Ve hep öyle kullanırdı.
Sayrıevindeki hemşireye de bacı!
Bacı, evet.
Peki, ben de “bacı” diyeceğim. Sizi yeniden kutluyorum; sağlıklı, uzun yaşam diliyorum.
Eksik olmayın, sağolun!
Hemşireye karşılığı buldum, sevinçliyim. Sağınlar, sağlıkçılarla birlikte Doğu’ya gönderilen “bacı”lardan söz edebilirim artık. Hakkâri'de, belediye başkanı, gelen sağlıkçılara bir gece düzenlemişti orduevinde. Orduevi subaylara ayrılan ordueviydi. Adlarını yazmak istemiyorum, bir iki gazetede, “Hemşireler, assubaylarla sabaha dek çılgınca eğlendiler” gibi başlıklarla haberler çıktı. Gazete, bacılara, assubayları uygun görüyordu! Sayrıevlerinde, bu kışta görev yapanlara, böyle sataşmak yakışık almaz. Anadolu’da çok kullanılan uyaklı (kafiyeli) bir söz geldi usuma; şöyle o söz;
Ne istersin bacından, bacın ölüyor acından!
Bu bacılar, sağınlar öncelikle bizim okurlarımızdır; naylon gazetecilerin onları dillerine dolamalarına engel olmalıyız. Onları bir başlarına, savunmasız bırakamayız, bırakmamalıyız!
Doğu'ya yollanan iki aya dek gebe olanların, geri dönemeyeceklerini söyleyen “Kürtaj olsunlar” diyen Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Ferhan Özmen, Ankara Tabib Odası'nca, onur kuruluna veriliyor. Ferhan Özmen, Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi Genel Yazman Recep Akdur'un bir sorusu üzerine, iki aylık gebeler için özür kabul edilmeyeceğini bildirmiş, "Kürtaj olsunlar" demiş...
Doğu'ya yollanan 3804 kişiden 2000'i, Sağlık Bakanlığına başvurarak belgelerini sundular, "geri dönmek istediklerini" bildirmişler, işler iyice karışmış mı? Bakanlıkta bir yarkurul, bu karışıklığı temizlemeye çalışıyor, altından da kalkamıyormuş...
Sağlık Bakanlığı’nın Diyarbakır Devlet Sayrıevi'nin bahçesine kurduğu "gezici sayrıevi" çöktü. Bu, “şişme sayrıevi” ya da “balon sayrıevi" idi. Kar yağınca çöküverdi. Komik bir şeymiş zaten, sayrıya mayrıya bakılmazmış orada. 250 milyon liraya çıkmışmış. Açılışında, TV’de pek görkemli görünmüştü...
Ankara Notları Doğu'da, Güneydoğuda çok olumlu karşılanmış. Sağınların, bacıların, sağlıkçıların sorunları ile ilgili olarak ilk kez bir köşe yazısı yayımlanıyormuş. Ben de sevindim; “iyi ki yazmışım!" dedim...
Oradakilerin temel sorunları, sürenin belirsiz oluşu. 6245 sayılı yolluk (harcırah) yasası var; bu yasaya göre bir memur 'görevlendirildiğinde, başlayış-bitiş süresinin kesin olması gerekir. Süre bilinmeyince, insanlar kaygılanıyorlar (gönderildiği söylenen 3804 kişiden yüzde 19'u, nedenini bildirmeksizin göreve gitmedi. Bunlar arasında "torpilli" olanlar vardı da ondan mı gitmedi? Rapor aldılar da mı gitmediler; yoksa istifa mı ettiler ya da istifa etmiş sayılmayı mı göze aldılar da mı uğramadılar, bu bilinmiyor...
Hakkâri'ye, bir uçaktan düşen bomba, dört yurttaşın canını yaktı. “Bombayı gördünüz mü" sorusuna yanıt arayan ilgililer, dört yurttaşın haşatını çıkardılar. Bu dört kişi, Hakkâri Sayrıevi'nde yatıyorlar şimdilerde. Hakkâri Sayrıevi'nin tek cerrahı M.Y. bunalım geçirdiğinden bir aya yakın rapor alarak ayrılıp gitti. Sayrıevinde cerrah kalmadı. Cerrah, bürosunun duvarına şöyle yazdı: "Yaşam boştur, içine edince dolar." Yüksekova'da bir sağın hüngür hüngür ağlıyordu.
Hakkâri kahvelerinde, “barış”, "Savaşa hayır" diyenler var; “Savaşa hayır" diyenlerden 15’i gözaltında...
Hakkâri'ye gidenler Ümit Otel'de katıyorlar, parayı devlet ödüyor, ama otelci kaloriferleri yakmıyor. Bir odada dört yatakta yatıyorlar. Sağınlar, bacılar gelince kondu dördüncü yataklar, koğuşa döndü. Sular akmıyor. Kalorifer yanmayınca, çoğu sayrılandı. Hakkâri'de her yer kar-buz. İzmit'ten gelen bir “ortopedi" uzmanı, bir olay nedeniyle Ankara Numune’de ameliyat otmuş, ayağına platin çivi çakılmıştı, bundan dokuz ay önce uzman, Hakkâri'de yeniden buzda düştü; aynı bacak çatlama yaptı; bu nedenle geri yollandı. İlginç olanı, onun da kırık-çıkıkçı oluşu, iyi mi? Ortopedistimiz 40 yaşlarına yakın; İzmit'ten geldiğine göre Oralp Basım tanıyordur kesin.
Antalya Sağlık Müdürü bir bayan sağın; eşi de sağın, listeden kocanın adı çizildi; onun yerine bir başkası yollandı, bu da iyi mi? Bu olay Hürriyet'in Akdeniz baskısında çıkmış mı ne?
Sağınlar, apar topar getirildikleri için yola çıkarken boyun bağı, kravat ne almayı unutmuşlar. Uslarından geçmemiş gariplerin. Hakkari’de orduevinde yemek yiyorlar; Orduevine girmek için kravat takma zorunluluğu var. Tümü, Sümerbank mağazalarına akın etmişler; Hakkâri Sümerbankı’nda kravat kalmamış!
Doğu’dan, Güneydoğudan haberler geldikçe yazmayı sürdüreceğim.
“Barış Treni", yarından sonra, cumartesi günü, saat 19.00'da Ankara’dan Adana’ya hareket edecek.
Haydi Adana'ya, bir iki...
7 Şubat 1991, Cumhuriyet