Nâzımlar’la Dolu Günler

Ozan Metin Demirtaş'ın 1968'lerde yazdığı “Voltada Bir Türkü" şiiri bana çok dokundu. Şöyle:
"Gönün dolar bir gün sen de / özgürlüğü bir gelin gibi takıp koluna / Çıkarsın I Başlar yeni maceran güneşte / Başlar işsizlik / O en büyük hapishane.
Her gün kapanan kapılar önüne / Baş kaldıran öfkenle dikitsen de / Kâr etmez / Çünkü bir şeyler almak çarşılardan evlere I Çünkü çocuklar dur bilmez.
Havasız koğuşlara alışılır / Yatılır of demeden hücrelerde / Hiçbir şey öldürmez insan yüreğini l öldürür eğilmek bir ekmek uğruna / Üç kuruşluk adamlar önünde."
Hani. "141-142 kalkacak, DGM'ler kalkacak" deriz ya, bunlar kalktıktan, cezaevleri boşaldıktan sonra başlıyor asıl iş. İçeriden çıkanların, yurtdışından döneceklerin "üç kuruşluk «lamlar önünde" eğitmemeleri de sağlanmalı.
Metin Demirtaş, Antalyalıdır, orada oturur. Sadece oturmaz elbet,, dünyayı gezer dolaşır; şiirlerine dizeler için koşturur. Metin Demirtaş. "Hançer ve Lirik" ile "Bir Mendil Gökyüzü"nü yolladı, bir ay kadar önce. Avustralya'ya, “Nâzım Günleri”ne gidip dönmüştü. Metin Demirtaş'ın 1964’te yazdığı "Nâzım'a Ağıt"ı şöyle:
"Çınarlarımızda kolan vurdu / Mapushanelerimizde yattı / insanlığın ve barışın dostuydu / Memleketimin gurbetle ölen oğlu.
O bizimdi, bizdendi / Kavgamızın ön safında bulundu / Hasretlerin türlüsü / Ayrıkların kurşunuyla vuruldu.
Onunla başlattık şiirin / Halkçı, devrimci çağım / Bir şey yapamadık anısına / Bari koyalım doğacak oğullarımıza I Çoğaltalım onun güzel adını."
Metin Demirtaş, Avustralya dönüşü yazdığı mektupta şöyle demiş:
"Sevgili M. Ekmekçi Ağabey.
Avustralya-Sydney Türk Halkevi'nin her yıl geleneksel olarak düzenlediği Nâzım Hikmeti anma programlarına katılmak üzere gittiğim Avustralya'dan yenice döndüm. Üstümde uzun bir yolculuğun yorgunluğu... Size ivedi yazdığım bu mektupla ordaki insanlarımızın selam ve sevgilerini yolluyorum. Size, Cumhuriyete ve bütün insanlarımıza...
2 Haziran 1988 tarihli Cumhuriyetteki Nâzım Avustralya'da...' yazınız o gün Türk Halkevi'nde toplantıda bulunanları nasıl sevindirdi anlatamam. Çünkü, orada bu gibi düzenlemelerin, işi asıl üstlenenlerle birlikte hemen herkesin ortaklaşa emeği ve kakışıyla gerçekleştiğini belirtmeliyim. (Bu kolektif bilincin yaratılması ve yaşatılmasında iki güzel insanın paylarını anmalıyım: Türk Halkevi Başkanı işçi Emrah Öztürk ve gerçek bir aydın olan Federasyon Başkanı Ümran Baran) özellikle Nâzım'la ilgili günlerde bu imece daha açık bir biçimde gözlemleniyor. Ve böyle ortaklaşa yaratılmış bir güzelliğin kısa bir yazıyla da olsa anılması ordaki insanlarımızı mutlu etmeye yetiyor. Nâzımla ilgili haberlere yer veren bütün Cumhuriyetler ve sizin, 'Nâzım Avustralya'da.../ yazınız, bu duygularla okundu, alkışlandı.
Sydney ve Melbourne'deki günlerimi ve Nâzım'la ilgili anma geceleri izlenimlerini ayrıntılı bir biçimde anlatmak isterdim. Bir görüşmemize bırakıyorum.
Gerek Sydney ve gerekse Melbourne'de Nâzım'ın son eşi Vera Tulyakova, yine Sovyetler’den çağrılı gelen Abaza yazar Fazıl İskender ve ben, elle tutulur bir Nâzım sevgisinin içine düştük. Nâzım'la dolu günler, anlar yaşadık. Vera, kendisine gösterilen ilgiden, sevgiden zaman zaman gözyaşlarını tutamadı. Ben, yıllardır uygulanan ekonomik politikalar sonucu yok olan insani değerleri, insan ilişkilerini orada, o insanlarda buldum, tattım. Sevgi ve saygı dolu bir ortamda buldum kendimi şaşırdım, duygulandım, acılandım. Yurdumuzda zulüm, haksızlık, sömürü ve insani değerlerde uğranılan erozyon sonucu, sevgisizlik, kabalık egemen olmuş yaşamımıza. Ve bunu yine, kendi insanlarım anımsattı bana. Yani beni, Nâzım üstüne konuşurken, sevgi, saygıyla dinleyenler: Fikretler, Aynurlar, Taylanlar, Ömerler, Emrahlar, Baranlar, Melihler, Fatmalar, Ayşeler, Bakirler, Hacerler, Halitler, Yükseller, Alanlar, Nihatlar, Banular, Aliler, Aşkınlar, Berkler, Vedatlar, Necdeler, Fehmiler, Günaylar, Özenler, Gündoğdular ve adlarını unuttuklarım, sayamadıklarım...
Ataol’u andım. Ataol’un her zaman mektuplarına yansıyan memleket ve halkına duyduğu özlemin niçin Avustralya'dan sonra arttığını, yakıcı, kavurucu, dayanılmaz bir duyguya dönüştüğünü daha iyi kavradım. Ve onun 1986'da Sydney'den dönerken uçakta on bin metrede yazdığı şiirin bir dörtlüğünü, ben de Sydney dönüşü uçakta ve on bin metrede şurama bir şeyler düğümlenerek mırıldandım:
"Sizi düşünüyorum on bin metrede / Kardeşlerim, bacılarım / Değişmem mutluluğunu hiçbir şeyle / Sizlerden biri olmanın /...'
Sevgili Ekmekçi, ’Nâzım Avustralya'da...' diyorsun ya, "Nâzımlar" da diyebilirsin. Çünkü orda Nâzım'ın çektiği özlemin benzerini çeken binlerle insanımız var. Nâzım'ın özlem şiirleri oralarda, belki en anlamlı bir biçimde dilden dile dolanıyor. Uzaklık arttıkça Özlemin şiddeti de artıyor. Hele bir de yurttaşlıktan çıkarılmışsan, memleket sana yasaklanmışsa... Sevgiler. Metin Demirtaş."