Nâzım Hikmet’le ilgili bir olayı, SHP'li Çankaya Belediye Başkan Yardımcısı Dr. Ergin Atasü’den dinlemiştim. Nâzım, 1938 Harp Okulu olaylarından önce, cezaevinden çıkınca, Şevket Süreyya ile arkadaşları, onu mektupla Ankara'ya çağırıyorlar. Nedeni de şu:
Nâzım Hikmet'e Ankara'da Milli Eğitim de görev verilsin, müfettiş olsun, Anadolu'yu gezsin, görsün, tanısın, daha Anadolu'ya yatkın şiirler yazsın, diye.
Bir yandan bu hazırlıklar sürerken, bir yandan da Harp Okulu olayı tezgahlanıyor. O zaman Emniyet Genel Müdürü olan Şâiri) Sökmensüer'le Fevzi Çakmak, Nâzım’ı yeniden hapse sokturuyorlar. Bu olayda İçişleri Bakanı olan Şükrü Kaya da var. Ergin Atasü anlattı, şöyle:
Çok da duygusal bir anısını dinlemiştim ben Şevket Süreyya Aydemirden, çok etkilenmiştim. Nâzım hapisten çıkacağı zaman mektup yazıyorlar Nâzım'a, diyorlar ki: 'Ankara'ya gel, İsmet Paşa'yla seni görüştüreceğiz. Milli Eğitim'de senin için bir de görev isteyeceğiz.' İsmet Paşa ya da gidiyorlar, Paşa diyor ki:
-Tamam. Ben Nâzım Hikmet'e Milli Eğitim Bakanlığı'nda görev veririm.
Nâzım, hapisten çıkar çıkmaz Piraye'ye de uğramadan Ankara 'ya geliyor, İsmet Paşa’nın evine yakın bir evi var Şevket Süreyya'nın.
Şevket Süreyya anlatıyor, Dr. Ergin Atasü'ye:
Alt katta oturuyorduk, bir baktık Nâzım geldi. Akşam vakti çıktık, yürüyoruz. İsmet Paşa‘nın evinin önüne geldiğimizde, Paşa'yı bahçıvan giysisiyle, işçi tulumuyla güllerini çapalarken bulduk. Paşa, bizi selamladı. Nâzım, selamı almadı, ben selamı aldım. Onun üzerine Paşa, ikinci kez selamladı. İkinci kez selamlayınca, Nâzım bu selamı aldı. Sonra çocuk gibi, bana döndü:
İsmet Paşa bana selam verdi! dedi.
Tabii, dedim. Nâzım! Onlar seni son derece seviyorlar, kabul ediyorlar. Sen onlarca dışlanmış bir insan değilsin, niye böyle düşünüyorsun? İsmet Paşa, senin Milli Eğitim Bakanlığı'nda görev almanı sağlayacak, bana bu konuda söz verdi!..
Fakat, Nâzım:
-Bir haftalığına İstanbul'a gideyim, dedi. Piraye’yi göreyim. Mehmetim’i de (Memet Fuat) göremedim!
Nâzım, İstanbul’a geliyor. Arkadan Deniz Harp Okulu olayı patlak veriyor. Şevket Süreyyalar koşuyorlar İsmet Paşa'ya; İsmet Paşa:
Bir dakika, diyor, ben yukarıyla bir görüşeyim. Yukarısı dediği Mustafa Kemal!
Görüştükten sonra diyor ki:
Bu, onun (Atatürk'ün) dahi sözünün geçemeyeceği insanlar tarafından yürütülüyor. Şevket Süreyya soruyor:
Fevzi Paşa (Çakmak) mı?
Evet! Şükrü Sökmensüer onu yönlendiriyor. Fevzi Paşa el koydu buna. Onun pençesinden bunu hiçbir güç atamaz!
Bundan sonra, Nâzım Hikmet'in uzun yıllar süren hapislik dönemi başlayacaktır.
Cumhuriyet'te bu sıralar ne güzel dizi yazılar çıkıyor, bilmem okurlar izleyebiliyorlar mı? A. Erdoğan Aydın’ın "Türkler Nasıl Müslümanlaştırıldı?" dizisi. Dizi, 8 martta başlamıştı. Kaçıranlar, kesinlikle okumalı bu diziyi bulup. Türklerin nasıl Müslüman edildikleri konusunda. Türk toplumu yıllar yılı aldatılmıştır. İlhan Arsel’e, Turan Dursun'a gelinceye dek, yalanlar sürüp gitmiştir. İslamlığı yaymakla görevli Arap Valisi Yezid, öldürttüğü Türklerin kanıyla değirmen döndürüyor. Pazartesi günü çıkan dizide, Yezid'in dedelerime yaptığı İşkence şöyle anlatılıyor:
... Yezid 12 bin kişiyi böyle feci bir şekilde kılıçtan geçirdikten sonra tepeler gibi yığılıp kalen bu kafa kol ve gövdeler üzerine doğru suyun mecrasını değiştirdi. Bu kan nehri ilerideki bir değirmene ulaşıyordu. En sonunda Yezid, bu kanların öğüttüğü unlardan yapılan ekmeklerden yedi. Böylelikle Allah'a verdiği sözü yerine getirmiş oluyordu...
İlgi çekici bir dizi de Yıldız Sertel'in "Acılı Günler" dizişiydi. Dizi, Yapı-Kredi Yayınları arasında, "Annem Sabiha Sertel Kimdi? Neler Yazdı?" adıyla kitap olarak çıkıyor. Yıldız Sertel'in "Serteller'in Anılarında Nâzım Hikmet ve Babıali" adlı yapıtını okudum. Bir "Ankara Notları”nda değinmek istiyorum.
Ankara'da bir önemli sanat olayı, Nâzım Hikmet için sergi düzenlenmesi. Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nca düzenlenen resim sergisi bu akşam açılıyor, ancak bu akşamkine yalnız çağrılılar katılabilecek. Yarından başlayarak, isteyen Zafer Çarşısındaki Devlet Güzel Sanatlar Salonu’nda gezebilir. Bu tabloların satışından elde edilecek gelirle, İstanbul'da kurulacak "Nâzım Hikmet Müzesi"nin binası satın alınacak. Ankara’da sergi on gün açık kalacak, sergi daha sonra İstanbul’da da sürecek...
***
Yerel seçimlere şunun şurasında on gün kaldı. Yazdığım yazılara tepkiler geledursun. Afyon'un Dinar ilçesinde. SHP, CHP ile DSP'liler, seçimlere tek adayla katılmaya karar vermişler. Belediye başkan adayının adı Kadri Veziroğlu. (Seçim Bürosu: 0272-36336 73.3536042: DİSK Genel-İş şubesi: 0272- 353 20 83.) SHP-CHP ile DSP'deki kadrolar, yılbaşından beri bir araya gelip tartışmışlar, "Eğer birlik olmazsak, ya ANAP alacak ya RP" demişler. Sonuçta, Kadri Veziroğlu'nun kadroları birleştirebileceği kanısına varmışlar. İl genel meclisine SHP aday göstermemiş, belediye meclisine de CHP. Sloganda “Altıok’ta Buluşalım”mış.
İşin güzel yanı, hiçbir parti kendi ilçe merkezlerinde seçim çalışması yapmıyor. Ortak büyücek bir kahve tutmuşlar, o kahvede Deniz Baykal’ın, Bülent Ecevit'in, Karayalçın’ın, Erdal İnönü'nün, Atatürk’ün, İsmet İnönü’nün posterleri yan yana. Parti bayrakları da yan yana. Bütün ilçe başkanları çevrede, ortada ortak belediye başkan adayı. Bir parti, ilçesini görevden alırsa, öbürlerinin hiçbiri görev kabul etmeyecek...