1938'de Nâzım Hikmet, "Harp Okulu Olayları"ndan yargılanırken, Ankara'da Roma Hamamı'nın arkasındaki, o zaman cezaevi olarak kullanılan sarı binada tutuklu yatar. O yapının önünden zaman zaman geçer, düşünürdüm. Nâzım, kimseyle görüştürülmez; bir süre sonra, onu İstanbul’dan görmeye gelen Süreyya teyzesiyle, Sare teyzesine, o günlerde yazdığı şu şiiri okur:
"Bugün Pazar./Bugün beni ilk bela güneşe çıkardılar/Ve ben ömrümde ilk defa/Gökyüzünün bu kadar benden uzak/Bu kadar mavi/Bu kadar geniş olduğuna şaşarak/Kımıldanmadan durdum./Sonra saygıyla toprağa oturdum./Dayadım sırtımı duvara./Bu anda ne düşmek dalgalara/Bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım./Toprak, güneş ve ben/Bahtiyarım". (Nâzım Nâzım, Aydın Aydemir, Broy Yayınları, Sayfa 18)
Savunman Saffet Nezihi Bölükbaşı, Nâzım'ın savunmanlarındandı. 79 yaşında, bir hukuk adamı. Bu hafta başında salı günü, onun Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde duruşması vardı. Duruşmayı izlemeye İstanbul'dan Mehmed Kemal gelmişti. Ben o gün, Ali Nesin ile Sevan Nişanyan’ın Konya'daki duruşmasını izlediğim için, Saffet Nezihi Bey'in duruşmasını izleyememiştim. Saffet Nezihi Bey, Yargıtay 11. Dairesi'ne verdiği bir karar düzeltme dilekçesinde, kullandığı birkaç sözcük, yargıtayı küçük düşürücü görüldüğü savıyla yargılanıyordu. Ağır Ceza Mahkemesi, Saffet Nezihi Bey’in savunmasından sonra, karar vermek için duruşmayı 23 eylül sabahına bırakmış. Saffet Nezihi Bölükbaşı'nın duruşması ile ilgili haberi gazetelerde okuyan Süleyman Bey, evine telefon etmiş "Geçmiş olsun" demiş, "Havadisi gazetelerde okudum" diye eklemiş; telefonda yaşlı hukukçuyu yüreklendirici, övücü sözler söylemiş...
Saffet Nezihi Bey, birçok davalara girip çıkmış bunca yıl. Ben onu Nâzım’ın savunmanı olarak bilirim, çok kişi öyle bilir. Yine çok kişi, Nâzım'ı, komünizmi övdüğü için hapis yattı sanır, öyle değildir. Nâzım 141-142'den değil, Askeri Ceza Yasası'nın 94. maddesinden, yani orduyu isyana kışkırtma suçundan yargılanıp, hüküm giydi. 1938'de ilk davada 15 yıl, daha sonra aynı maddeden 28 yıl daha hapis cezasına çarptırıldı; indirimlerle cezası 28 yıl 4 aya indi. (Ali Nesin'le Sevan Nişanyan ayni maddeden hüküm giydiler).
Mareşal Fevzi Çakmak’ın, Nâzım'ın hüküm giymesi için uğraştığı söylenir. General Ali Fuat Cebesoy, sayrı yatağında Atatürk'e giderek olayı anlatır. Mareşalin onunla uğraştığını söyler. Atatürk, son aylarını yaşamaktadır. Mareşali çağırır, konuyu zaten bilmektedir. Söylentilere göre Mareşale, Nâzım'ın üzerine bu denli gitmemesini söyler. Mareşal:
O, askeri okullara el attı, ya o ya ben! der. Atatürk, canıyla uğraşmaktadır. Sesini çıkarmaz. Nâzım Hikmet'in Atatürk’e yazdığı "Sana ve inkılaplarına ihanet etmedim" diyen mektubu da eline geçmez...
Saffet Nezihi gibi, Nâzım'ı savunan bir savunman daha vardır; Fuat Ömer Keskinoğlu. O, aktör Mehmet Keskinoğlu'nun babası..
***
Salı günü, Konya Askeri Mahkemesi’nde Ali Nesin ile Sevan Nişanyan'ın duruşmaları vardı; Haldun Özen, ANKA Ajansı'ndan Varlık Özmenek birlikte Konya'ya gittik. Aziz Nesin İstanbul'dan trenle gelecekti. Haldun'un eşi Ülkü, "Ekmekçi, Konya kebabını çatalsız bıçaksız yemiyor!" diye, Haldun'un cebine çatalla bıçak koymuş!
Garajda inip doğruca kente vardık. Savunman Veli Devecioğlu, Selçuk Palas’ta kalıyordu. O öğle yemeklerini yemediği için, doğruca Arapoğlu Makası'ndaki "Evin" kebapçısına gidip çorba içmek istedik. Orada da kebap yok muymuş? Ama, çatal bıçak veriyor yanında... Konya'da savunmalardan İlhan Unsal’ı aradım. Buluşmak için sözleştik. Çorbalarımızı içip, kebaplarımızı yerken, Aziz Nesin, Nuray Savaş, İlhan Ünsal görünmezler mi? Aziz Nesin:
Ayıp yahu, dedi, biz orada açlıktan ölüyoruz, siz burada oh oh!
Onları da buyur ettik. Duruşma saatine çok kalmadı, duruşma saat 14.00'te. Aziz Nesin, tıraş olmak için, Veli Devecioğlu’nun odasına çıktı.
Askeri Mahkemeye vardığımızda, Ali Nesin ile Sevan Nişanyan’ın geldiklerini gördük. Ali Nesin, Sevan Nişanyan’ın kravatını takmıştı. Sevan'ın savunmanı Ayavar Cankara, Isparta'da duruşması olduğu için, azıcık gecikebileceğini mahkemeye telgrafla bildirmişti. Sevan Nişanyan, heyecanlıydı. Onun yedi dil bildiğini duymuştum. "Bu doğru mu?" diye sordum. Güldü:
Yedi değil, on iki dedi, saymaya başladı: Türkçe, Ermenice, İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca, İspanyolca, Portekizce, Latince Arapça.. gerisini belleğimde tutamamıştım doğrusu, belki Farsça'da vardı! Sevan, İstanbul'da Kavala'da, bilgisayar dalında, genel yönetmen olarak çalışıyordu.
Ali Nesin, 1956 doğumluydu. Ortaokulu İstanbul’da St. Joseph’de, liseyi İsviçre'de, Lozan'da okumuştu. Daha sonra Paris Üniversitesi'nde matematik öğrenimi yapmış, matematik ve lojik doktorasını Yale'de (ABD) bitirmiş, Berkeley'de "Asistan, Profesör" olarak çalışırken, dört aylık kısa dönem askerliğini yapmak için Türkiye'ye gelmişti.
Ali Nesin ile Sevan Nişanyan’ın Isparta’da tutuklanıp yargılanmaları, Türkiye’de o denli değilse bile, dünya aydın kamuoyunda çok geniş yankılar yapmıştı. Olay üzerine Amerikan matematikçileri ayağa kalkmış, Türk yöneticilere mektuplar, telgraflar yağdırmışlardı. Merkezi Avrupa'da bulunan "Türkiye Aydınları ile Dayanışma Girişimi" Başkanı Prof. Dr. Servet Tanilli, Ali Nesin için "Çağrı”lar yayımlamıştı..
Konya’daki duruşmayı, yerel basından, TRT ve Anadolu Ajansı Muhabiri Rıdvan Bülbül, Hürriyet Haber Ajansı'ndan Ali Akgül, Yeni Meram Gazetesi’nden İbrahim Okumamış izlediler. Dinleyiciler arasında, eski Tabii Senatör Kâmil Karavelioğlu'nun kardeşi emekli Albay Abdullah Karavelioğlu da vardı.
Mahkemenin o günkü oluşumunda, değişiklikler olmuştu: 21 ağustos duruşmasında mahkeme başkanı olan İstihkâm Albay Orhan Fındıklının yerine Piyade Önyüzbaşı Naci Özdemir, Üye Yargıç Asteğmen Selahattin Demir’in yerine Üye Yargıç Üsteğmen Ahmet Bilgin, Savcı Kıdemli Yüzbaşı Yücel Göktaş'ın yerine de Yargıç Kıdemli Üsteğmen Selçuk Şimşek getirilmişti. Tutanak Memuru Kadriye Abay değişmemişti.
Duruşma Yargıcı Selçuk Şimşek, açık duruşmaya devam edileceğini bildirdi. Askeri Savcı, esas hakkındaki görüşünü açıkladı. Sevan Bedros Nişanyan ile Hüseyin Ali Nesin'in, Askeri Ceza Yasası'nın 94/1 maddesine göre cezalandırılmalarını istedi. Bu sırada, Sevan Nişanyan'ın savunmanı Ayavar Cankara salona girdi. Ali Nesin ile Sevan Nişanyan'la birlikte, iki sanık daha vardı; Bülent Karaosmanoğlu ile Yüksel Kurucu, onlar duruşmaya gelmemişlerdi. Ali Nesin ile Sevan Nişanyan da, geçen duruşmadan beri tutuksuz yargılandıklarından, mahkemeye bu kez kelepçesiz gelmişlerdi.
Duruşma salonu düzenliydi. Yargıçlar kurulunun önünde kürsünün üzerinde telefon vardı. Bir ara telefon çaldı. Duruşma salonunda telefonu ilk kez görüyordum.
Duruşma Yargıcı Selçuk Şimşek, savunmanlardan sonra kararı açıkladı:
Sevan Nişanyan ile Ali Nesin’in, Askeri Ceza Yasası'nın 94/1 maddesine göre, isyan kışkırtıcılığından beşer yıl ağır hapis cezası ile cezalandırıldıklarını, sanıkların sabıkalarının olmadığından bu ceza indirilerek, beşer ay hapis cezasına çarptırıldıklarını bildirdi. Sevan Nişanyan’ın ayrıca; "içtima alanında tabur komutanına karşı amire ve üste hakaret suçunu işlediği" gerekçesiyle, toplam bir ay 20 gün daha hapis cezasına çarptırıldığını belirtti.
Kararda ayrıca, Sevan Nişanyan için "aşı” konusunda, sanığın isyan kışkırtıcılığı suçu delil yetersizliği nedeniyle belirlenemediğinden bu suçtan beraatine karar verildiği bildirildi. (Aşı konusu şuydu: Sevan Bedros Nişanyan’ın tetanos aşısı yapıldığı sırada, "Ben kendi enjektörümle aşı olacağım, dışarıdan gelenlerde AIDS var, bu aşılarda bulaşık suyu var" dediği ileri sürülmüştü.)
Ali Nesin'in ise, mahkeme eğitim konusunda "isyan muharrikliği" (kışkırtıcılığı) suçunu "sabit" görerek, Askeri Ceza Yasası'nın 94/1 maddesi gereğince, önce beş yıl ağır hapis cezasına çarptırdı. Bu ceza beş aya indirildi. Üye Yargıç Üsteğmen Ahmet Bilgin, Ali Nesin'in beraat etmesi gerektiği yolunda oy kullandığından, karar oy çokluğuyla alındı. Ayrıca, Ali Nesin’in üste hakaret ve aşı konularında oybirliğiyle aklandığı belirtildi, öbür iki sanık Bülent Karaosmanoğlu ile Yüksel Kurucu'nun üste hakaret suçlarından aklandıktan bildirildi.
Ali Nesin ile Sevan Nişanyan’ın cezaları ertelenemeyecek, paraya çevrilemeyecekti. Ancak Yargıtay yolu açıktı. Sanıkların tutuklulukta geçen süreleri, aldıkları cezadan düşülecekti.
Aziz Nesin, kararı büyük bir dikkatle izledi. Karardan sonra, gözlerinde yaşlar biriktiği belli oluyordu. Çok üzülmüştü...
14 Eylül 1986, Cumhuriyet