Nasıl Yuhalandım?

Hollanda'dan Rotterdam'dan eğitimci Ali Kaymak tele­fon etti, sağlığımı sordu. Bir ara:

Bir toplantıda yuhalanmışsın! dedi. Gülüyordu...

Nereden biliyorsun?

Bir gazetede okudum! dedi. Sonra öğrendim, Semih Günver 11 Mayıs günkü Milliyet'te yazmış. Güze! yazmış!

5 Mayıs "Yaşlılar Kurultayı"nın ikinci günüydü Ankara'­da; o gün söyleşiler olacak: konuşmacılar arasında bende varım. Kurultayı, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Ku­rumu Genel Müdürlüğü düzenlemişti. İlk konuşmacı Prof. Bozkurt Güvenç. İkincisi emekli Elçi-Yazar Semih Günver'di. Sosyal Hizmetler Genel Müdürü Bülent İlik’le yan yana oturuyorduk. Bülent İlik'e:

Otobüslerde gençlerin yaşlılara yer vermesine değine­ceğim, karşı çıkacağım! dedim. Genel Müdür İlik:

Karşı çıkmasanız iyi olur, dün o konuda yaşlılar çok şi­kayet ettiler! dedi Tartışmalar olmuştu...

Prof. Bozkurt Güvenç de, Semih Günver de tatlı tattı ko­nuşmuşlar, alkış toplamışlar. Konuşma sıram yaklaştığın­da sıkıştığımı anladım, hemen ayakyoluna koştum. Dön­düm, iyi, daha konuşuyorlardı. Az sonra sıra bana geldi. Kürsüye çıktım:

Yaşlılar, dedim, otobüse binince gençlerin gözlerine bakıyorlar. "Kalkıp bize yer verseler!" diye. Bunu yapma­sın yaşlılar, bıraksınlar gençler, çocuklar otursun! Yaşlıla­rın böbreklerinde taş vardır, otobüste sallanırken, bu taşla­rın düşmesi kolaylaşır'

Sonra, İsmet Paşa'dan örnekler verdim. İsmet Paşa’nın seksenim aşkın yaşında, saatlerce ayakyoluna gitmeden. Meclis sıralarında oturduğunu anlattım. Çok kişi ismet Paşa’nın pantolonunun içme şişe bağladığım sanırdı. Din­lediler, güldüler, iyi! Konuşmamı sürdürdüm:

Yaşlılara, ayakyolu önlerinde öncelik vermeli; çünkü onların öndülleri, önbezeleri (prostatları) vardır, bekleme­ye gelemezler. Bir de arkadaşlar, yaşlılar çocuklara, torun­lara el öptürmemelidirler. Çocukları el öpmeye alıştırırsa­nız, el öpe öpe bir gün gelir etek de öperler! Hacı TÖ de öptürürdü, Süleyman Bey de öptürüyor. Kocaman millet­vekilleri, onların ellerini öpüyorlar Bunlar doğru değil..

İşte kıpırdanmalar o sırada başladı. Yaşlılardan çok orta yaşlı cadaloz bir bayan ayağa kalkmış konuşuyordu.

Onlar bizim geleneklerimiz, ona karışamazsınız!

Ben babamın elini öpmedim Çocuklarım da benim eli­mi öpmezler. Kimsenin elini öpmezler!

Konuşuyordum ama, bağırıp çağırmalar arasında. Duru­cu değildim.

Bugün 5 Mayıs, 5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan bir gece yarısı Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin inan asıldılar. Bunlar bizim gençlerimizdi. Asılmasalar, bugün aramızda olacaklardı!

Vatan hainlerini savunamazsın!

Savunmuyorum, yaşama hakkından söz ediyorum! Ba­kın, beni dinleyin, daha domuz etine gelmedim. Dünyada milyarlarca insan domuz etini yiyor, beslenme sorununu çözmüş. Bizim çocuklarımız beslenemiyor. Almanya'da iş­çi çocukları tabuları yıkmışlardır. Onlar, sosisleri, salamla­rı yiyorlar.

Bardağı taşırdığımın ayrımındaydım. Yıllardır yazıp çiz­diklerimi söylemeyecek mıydım?

Domuz eti yasak! diye bağırdı biri. Biri de ayağa kalk­mış:

Domuz eşini kıskanmaz! diyordu. Laf yetiştirmeye çalışıyordum-

Biz, şeriatla değil, yasalarla yönetiliyoruz. Uygar yasa­larla...

Orada söylemedim, şimdi söyleyeyim: Sporcularımız, Avrupalara dek gidiyorlar, ancak yolun yarısında yenilip geri dönüyorlar, neden sanırsınız? Çocukluktan beri beslenememekten. Şunu söyledim: Avrupalıların çocuklarına bakın, yüzlerinden belli sağlıklı oluşları; bir de bizimkilere bakın..

Gericilerin, Yunus Emre’nin deyişiyle "Şeriat oğlanları"nın, ülkeye yaptıkları kötülüğü. Kurtuluş Savaşı'nda düşmanlar yapmadı...

Toplantının sonu iyi bitti. Toplantıya taa Silifke’den Sami Gürtürk ile eşi Müyesser Gürtürk de gelmişler. Müyesser Gürtürk’e. bir gün önce bir yazısından dolayı ödül verilmiş Müyesser Gürtürk, gelip boynuma sarıldı, konuşmamı kut­ladı. Biri arkadan bağırdı:

Aaa, öpüyor!

Ben elinden öpmüyorum, yanaklarından öpüyorum! di­ye karşılık verdi Müyesser Hanım. Toplantı bence, güzel geçti. Yaşam bu, alkışa da yuhalamaya da alışacağız.

Bugün 19 Mayıs, sevgili okurlar, Nurcular’ın, Fethullahçılar'ın, yobazların oyunlarına gelmeyin, kurban derilerinizi Türk Hava Kurumu’na verin! Din ticareti yapanlara dersle­rini verin. TV'de Necmettin Erbakan’ın kızı Zeynep'i gör­düm, sıkmabaştı. Oysa, yakın arkadaşları bilirler. Zeynep başını örtmezdi Babasının siyasal çıkarı için mi başını ör­tüyor ne? İnsan, kızını siyasal çıkarı için böyle kullanır mı? Ne biçim babalık?

Enver Paşa. Birinci Dünya Savaşı’nda, yenilgiye her uğrayışında. genelgeler yayımlar, kadınların çarşafsız soka­ğa çıkmamalarını istermiş. Düşünür Ziya Gökalp ona şöyle dermiş.

Kadınların eteğine, moda ile sağınlar (hekimler) karışır.

Zıya Gökalp, 1919'larda yazdığı “Vatan” şiirinin giriş bö­lümünde şöyle der:

Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur / Köylü anlar manasını namazdaki duanın / Bir ülke ki mektebinde Türk­çe Kuran okunur I Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hüdanın / Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın...

Ziya Gökalp, 1876'da doğdu, 1924’te öldü. Gökalp, Orhan Asena'nın büyük dayısı Orhan, bir yaşındayken Gökalp'ın kucağına vermişler. Orhan dayısının kucağında işemiş Asena, bunu gülerek anlatıyor..