Nadir Nadi Usta...

Nadir Nadi'nin, Ankara’da Evrensel’de düzenlenen imza gününe biraz geç gittim. Okurların oluşturdukları kuyruk, kitabevinin dışına taşmıştı. Okurlarının çoğu, büyük çoğunluğu gençlerden. Kalabalığı yarıp kitabevine girerken kiminin içinden:
- Hop hop, şıraya girelim; diye söylendiğini seziyordum.
Nadir Nadi, Ankara’da ilk kez kitap imzalıyordu. Belki de sıkılgan yapısından, yüzlerini daha önce görmediği, yakından tanımadığı kişilerle söyleşmek, zoruna geliyordu.
Altı, yedi yıl önceydi. Cumhuriyetle yeni girdiğim yıllar; «Akademi» kitabevinde, «Gün Ola Harman Ola»ları imzalayacağım. Birlikte yemek yedikten sonra Nadir Nadi:
- Ben seni kitabevine bırakırım… Demişti. Yolda da şöyle dedi:
- Ben öyle, okurlara kitap imzalamayı sevmem. Şimdi sen, saatlerce oturacaksın masanın başında, tanımadığın kişilerle konuşacaksın.
Doğrusu korkmuştum. Nereden başıma gelmişti, bu kitap imzalama işi de…
Nadir Nadi de, «Akademi» de kitaplarını imzaladı sonra. Bu, Ankara’daki ikincisiydi.
Yakın dostları çevresindeydi: Bahri Savcı, Talip Apaydın, Mahmut Tali Öngören, sandalyelerde, taburelerde oturuyorlardı. Berin Nadi , Müşerref Hekimoğlu’yla, masanın önündeki koltuklardaydılar. Varlık Özmenek, Ahmet Kahraman, Yılmaz Gümüşbaş Kitabevinin kulisinde konuşuyorlardı. Uğur Mumcu'yla Yalçın Doğan, erken gelip ayrılmışlardı.
Çağdaş Gazeteciler Demeği Başkanı Ahmet Abakay, Sanatevi Basın Danışmanı Emel Başsorgun çiçekler getirmişlerdi... Masanın üstü çiçeklerle doluydu.
Kuyrukta en çok, Talip Apaydın beklemiş, Adalet Ağaoğlu ile Halim kuyruktaydılar... Gürer Aykal, öyle.
Evrensel galerinin sahibi Serpil Bozer, koşturuyordu.
Nadir Nadi'ye, yetmiş beş yaşında, demokrasi, özgürlük uğruna saçını ağartmış bir yazara gösterilen ilgi, gerçekten heyecan vericiydi. Gençlerin yanı sıra, çocuklar vardı, çoğu Nadir Nadiyle resimler de çektiriyordu...
Masanın arkasında Balaban‘ın bir tablosu, onun üstünde Aziz Nesin'in hastanede yazdığı dizeleri. Bir okur, kitapları imzalattıktan sonra, Aziz Nesin'in dizelerini defterine geçiriyor. Dizeler şöyle:
«Bilirsiniz sözümde hep durmamışımdır duracağım / Sevgilime söz verdim ben yirmi yıl yaşayacağım / Düşmanlarım sevinmesin yirmi yıl sonra yok diye / Belli değil yirmi yıla ne zaman başlayacağım.» (26 kasım 1982 hastane 506 sayılı oda — Aziz Nesin)
Nadir Nadi hüküm giydiği zaman, Aziz Nesin sormuştu:
- Nadir Nadi kaç yaşında?
- Yetmiş beş.
- Benden yedi yaş büyükmüş. Benim «geçmiş olsun» dileğimi söyle. Okurlardan biri. Nadir Nadi'ye:
- Bir dize yazar mısınız? dedi
- Ne yazayım?
- Ne yazarsanız? Bir dize...
Nadir Nadi, kitaba «Mevla görelim neyler.» diye yazdı, imzaladı. Okurlara, önce adlarını soruyordu. Bir genç karşılık verdi:
- Nadir Nadi usta...
- Nadir Nadi mi?
- Evet!
- Babanız ne iş yapıyor?
- Memur efendim.
Nadir Nadi, ona İmzaladığı kitaba «Adaşım» diye yazdı. Dedim ya çoğu genç okurların. Biri ayrılırken:
- Çok gençmişsiniz; dedi
- Yetmiş beş!
- Ama, çok genç
Bir okur daha:
- Elinizi öpebilir miyim?
- Öpme de , sıkalım!
İlber Ortaylı, Tekin Akıllıoğlu kuyrukta beklemişler. Sıraları gelince Nadir Nadi’yle tanışmışlardı. Okurların büyük çoğunluğunun yirmi yaş kuşağı oluşu, herkesin dikkatini çekiyordu…
Nadir Nadi, imza gününde görücüye çıkmış kız gibiydi. Genç kızlar, kitaplarını imzalattıktan sonra:
- Sizi öpebilir miyim? diye soruyorlar
- Öp bakalım! deyince, kahkahalar çınlıyordu.
Berin Nadi, masanın üzerindeki gülleri, bayan okurlara dağıtıyordu. Bir ara Semih Günver, Şinasi Nahit Berker, Süleyman Ege, Mehmet Ergün geldiler.
Saat 19-00'da kitabevinin kapısı kapandı. Okurların çoğu, cuma günü de imzalayacak sanıyorlardı Nadir Nadi’yi. Evrensel Kitabevi'nin camında, cuma günü de İmza günü olarak gösterilmişti. Oysa İmza günü tek gündü. Kapıda bekleşenlerin çoğu:
otele gidelim, orada imzalatırız; diyorlardı.
Nadir Nadi, masanın üzerindeki son gülü. Adalet Ağaoğlu’na verdi.