Müzik Devrimiyle Domuz Eti!

Emekli Orman Mühendisi İsmail Zengingönül anlattı domuz eti öykülerini. Şöyle:

“Yıl, 1953. Biz, üç Türk orman mühendisi, görgülerimizi, bilgilerimizi arttırmak için ABD’deyiz. Rus çiftçilerinden, bir grup, ABD’de eğitim, görgü gezisi yapmaktalar. Bu ara, Amerika’nın orta-batı eyaletlerinden lowa’ya (Ayova okunur) Rus çiftçileri gelir. Eyalet, tümüyle tarıma dayalı bir eyalet. Arazi düz, büyük fabrikalar görünmez. İklim karasal. Ancak halk, varlıklı; erinç içinde yaşamakta...

Rus çiftçiler gezdikçe, tarlalarda sadece ekili mısırları görürler. Her evde, arazide kullanılan pikaplardan traktörlerden başka, Chevrolet arabalardan Cadillac arabaya değin arabalar da var.

Akşam yemekte, Rus çiftçilerinin şefi, ev sahibine, merakla sadece mısır ekimiyle böyle bir varsıllığa nasıl ulaştıklarını sorar. Amerikalı çiftçi:

Kor müsünüz der, gerçekten görmediniz m, her mısır tarlasının köşesinde bulunan bir domuz yetiştirme yerini? Biz tarladan iki ürün alıyoruz. Topraktan mısırı alıyoruz, onu domuza yediriyoruz, domuzu satıyoruz. Eti, derisi, kılı, kanı ile iyi para ediyor. Hem de domuz, otu ete çeviren en ekonomik hayvandır.”

İsmail Zengingönül, kendi başlarından geçeni de şöyle anlatıyor:

“1954 yılı 4 Temmuzu. ABD’nin kuruluş bayramı. Biz, üç Türk ormancısı, Idaho (Aydaho) eyaletinde bir kentteyiz. Orman içinde, Federal Orman İşletme Müdürü’nün konuğuyuz. Orman İşletme Müdürü ‘nün öğretmen olan eşi bize çok donanımlı bir yemek masası hazırlamış.

Ortada fırınlanmış domuz eti. Çevresinde haşlanmış sebzeler, masada dolu şarap bardakları.

Öğretmen bayan, domuz etini 60 km uzunluktaki kent, ten alıp getirmiş. O tarihlerde Türkler, Kore’deki Kunun savaşları nedeniyle, Amerikan halkı arasında bir masal kahramanı.

Biz, masaya oturur oturmaz domuz etini görünce irkildik.

Öğretmen bayan hemen anladı:

Ben Yahudilerle Müslümanların domuz etini dinsel inançları yüzünden yemediklerini bilmeliydim diyerek üzüntüsünü belirtti. Biz de çok üzüldük. Ancak domuz eti yememe inancımızın da Yahudilikten geldiğini öğrendik! O sofrada, domuz eti yememenin kabalığını bugün hala üzülerek anımsıyorum.”

İsmail Zengingönül, ormancı olduğu için onun anıları çok. 1964 yılında, Antalya’da Düzlerçamı ormanlarında, on beş bin hektarlık alanda, Türkiye’de ilk kez doğal yaşama ortamını kurarlar. Burada yaban hayvanları yaşamı çalışmalarına başladıktan sonra öğrendikleri onu daha da çok üzer. Şöyle der Zengingönül:

“Dünyada tarıma ilk geçileri yerin Yukarı Mezopotamya’da Diyarbakır’ın Lice ilçesi olduğu arkeolojik kazılarla ortaya çıktıktan sonra bugünkü Batman ilinde. Batman düzengeçinde (regülatöründe) su altında kalan bir höyükteki kalıntılarda insanoğlunun ilk evcilleştirdiği hayvanın yabandomuzu olduğunu öğrenince, insanlardaki koşullanmaların ne denli kötü sonuçlar doğurduğunu anladım. Yabandomuzunun evcilleştirilmesi 15-20 bin yıl önce!

Benim korumasına, gelişmesine çok çalıştığım Anadolu dağkeçisi (Anadolu Bezoar dağkeçisi) ile Anadolu müflonunun (Anadolu yabankoyunu) bugünkü karakeçi ile evcil koyunun ataları olduklarını, yabandomuzundan aşağı yukarı 1000 yıl sonra evcilleştirildiklerini öğrenince, Amerika’daki domuz etini yememe üzüntümü hâlâ anımsarım.”

Kanımca, domuzun, domuz etinin yaygınlaşıp yenmemeşinden, benim çok sevdiğim, yaşamları dağlarda geçen ormancılarımız da sorumludurlar. Keçiyi yok etmeyi gönülden istiyorlar. Onun yerine domuzu koymaya bir türlü yanaşamıyorlar. Her ay orman dergileri çıkarırlar. Bunların birinde, domuzun yararlarına ilişkin bir satır göremezsiniz.

Domuz yetiştirme ile domuz eti, ülkemiz için Batı müziği denli önemli. Bugün, açın özel uzgöreçleri, bir dolu laf salatasından başka şey görmezsiniz. Batı müziğinin sevilip yaygınlaşması için kim, hangi uzgöreç (televizyon) ne yapıyor?

***

Sevda-Cenap And Müzik Vakfının, dinletilerinden söz etmeyi çoktandır kafamda tasarlıyordum. Vakfın Başkanı Mehmet Başman ile eşi Sevgi Başman canla başla çalışmaktalar. Mehmet Başman, 1950 yılında Köy Enstitülerim kapatması için Adnan Menderes’in baskı yaptığı, ancak sözünü dinletemediği, Demokrat Partinin ilk Milli Eğitim Bakam Avni Başman’ın oğludur. Menderes, ona diş geçiremeyince, Köy Enstitülerini kapattırmak için Tevfik İleri’yi bulur.

Elim değmedi, yazamadım; 6 Aralık 1996’da, Hilton’da, Sevda-Cenap And Müzik Vakfı’nın geleneksel ödül töreni vardı. Altın madalyalar, İdil Biret ile Suna Kan’a verilmişti (6 aralığın seçilme özelliği şu: Cenap And 4 Nisan 1981 ‘de, Mehmet Başman’ın ablası Cevza And, 6 Aralık 1988’de öldüler: 6 Aralık 1989’da ilk müzik ödülü kondu) O törende, Vakıf Başkanı Mehmet Başman’dan sonra vakıf yönetim kurulu üyesi müzikbilimci Erdoğan Okyay idi Biret’i anlatırken İdil’in öğretmenlerinden Alman piyanisti Wilhelm Kempff’in (D.1895, Ö:1991), 1927’de Mustafa Kemal’le yaptığı bir konuşmayı anlattı. Kempff, İdil Biret’le eşi Şefik Büyükyüksel’e Almanya’daki evinde konuşmayı şöyle anlatmış:

“Çankaya’daki O’nun çalışma odasındayız. Atatürk konuşmasına yapılan devrimleri anlatarak başlıyor. O’na göre klasik müzik, devrimlerin kaynağını oluşturan Batı ekininin (kültürünün) ayrılmaz bir parçası. Çağdaşlaşmanın gereği olarak klasik müziğin Türkiye’de yaygınlaşmasının önemine değiniyor. Kemal Paşa, müzikte devrim yapılmadığı takdirde, yapılan tüm öbür devrimlerin eksik kalacağından, kökleşemeyeceğinden kaygılanıyor.”

Emekli Türkçe Öğretmeni, Ozan Şevket Yücel, Kahramanmaraş’tan yolladığı yeni yıl kartına şunları yazmış: “Sağlıklı, mutlu, umutlu yıllar dileğimle selam ve sevgiler. Domuzların da yeni yılını kutluyorum.”