Musa Anter ile Behice Boran...

Eski yazılarımı karıştırırken, 27 Ağustos 1973 günü yazdığım, “Mahkeme Koridorları…” başlıklı yazıda, Musa Anter'le ilgili bir bölüm gözüme çarptı. Şöyle demişim orada;
"Musa Anter, uzun zamandan beri tutuktu yargılanıyordu 50 yaşlarında kadardı. Evli, dört çocukluydu. Mahkemeden, kaç duruşmadır serbest bırakılmasını ve ‘duruşmadan vareste’ tutulmasını diliyordu. Serbest bırakılır, duruşmaya da gelmeyebileceği kararını alırsa, doğruca İstanbul'a çoluk çocuğunun yanına gidecekti. Suadiye’de ufacık bir evi vardı. Karar okunurken, Suadiye'de çocuklarının yanında olduğunu düşünüyor muydu? Birden afalladı. Karardan sonra ayağa kalkarak yargıca:
-Tahliye isteğinden vazgeçiyorum efendim!.. dedi.
-Neden?
-Sağ olun, beni serbest bırakıyorsunuz. Fakat duruşmadan vareste olmadan, serbest bırakılmayı ne yapayım? Evim, çocuklarım İstanbul 'da. Serbest bırakıldığım için çoluk çocuğa benim bakmam gerekecek. Hâlbuki, üç günde bir duruşmaya gelmem gerekir. Buradan çıksam, otele gideceğim. Bir iş bulup çalışamam. Üç günde bir duruşmaya gelmek zorunda olduğumdan. İstanbul'a gidemem. Kaldırım benim tahliyemi. Ben yine içerde kalayım..."
Musa Anter, eski TİP'liydi. 1965 seçimlerinde, TİP’in Mardin adayıydı sanıyorum. O zamana dek de hapislerde yattı. Musa Anter'in yukarıda anlattığım, Diyarbakır Sıkıyönetim Mahkemesi’nde geçen duruşmasını, izleyenlerden dinleyip yazmıştım. Musa Anter'le Behice Boran arasında nasıl bir bağ kurdum da adlarını birlikte andım? Belki, Anter'in de bir eski TİP’li oluşu, birkaç sayfa arayla, eski yazılarımdan oluşan kitabımda, yer alıp gülümseyişleri...
Behice Boran’la ilgili pek çok yazı yazdım. Onu, cezaevinde, tutukevinde yattığı yıllar izledim. Behice Boran Mehmet Özgüvenle birlikte nikah tanığımız olmuştu. Nikah cüzdanımızda imzası var.
10 ekim, Behice Boran’ın ölümünün beşinci yılıydı. Ankara’da. Sosyalist Birlik Partisi. “Güney Park Düğün Salonu”nda bir anma toplantısı düzenledi. Aynı saatte, Çağdaş Gazeteciler Derneği olarak Milli Kütüphane de, "Devlet ve Basın" konulu bir açık oturum düzenlediğimiz için Boran’ı anma toplantısına gidemedim. Açık oturumu açarken, Behice Boran'ı andım. “Devlet ve Basın" toplantısını arkadaşımız Mahmut Tali Öngören yönetti; Metin Toker, Refik Erduran, Haluk Gerger, Fehmi Koru konuştular. Daha önce. 23 martta Cizre'de öldürülen gazeteci İzzet Kezer’in anısına hazırlanmış belgesel filmi izledik; ardından Adalet Bakanı Seyfi Oktay, hazırladığı yeni basın yasa tasarısı ile ilgili bilgi verdi.
Usum, Güneypark’taki toplantıda kalmıştı; orada açış konuşmasını Sadun Aren yapmış...
Sadun Aren, Behice Boran'ı ilk kez 1944 yılında bir konferansında görüp dinlemiş. Sadun Aren, o sırada öğrencidir. Behice Boran’ın konuşması, Sadun Aren’in “ufuklarını" açmış, "Bir çeşit düşünce düzeyinde özgürleştim" demiş. Behice Boran’ın özelliklerini anlatmış, şöyle sürdürmüş konuşmasını;
- Behice Boran, militan, vazifesine son derece bağlı, saf denecek kadar dürüst, bilimselliğe çok önem veren bir kişi. Etrafına ve mücadeleye ışık saçan bir insandı...
Toplantıyı Jülide Gülizar yönetmiş, Bilgesu Erenus'la Sadık Gürbüz şarkılar söylemişler; Gülsen Tuncer, Behice Boran'dan çeviri şiir okumuş. Behice Boran’ın Walt Whitman'dan çevirdiği şiir, “Adımlar" dergisinde Mayıs 1943'te çıkmış. Boran çevirisi şiirin, birkaç dizesi şöyle:
“Aydın yürekle/ yaya / açık yola çıkıyorum / Sağlık bende / hürriyet bende / dünya önümde / Uzun esmer yol önümde / nereye dilesem oraya götürür / Bundan böyle talihim açık olsun demiyorum / açık talih artık benim kendimde / Bundan böyle sızlanmıyorum / işimi yarına bırakmıyorum / bana gereken hiçbir şey yok / Güçlü, hem de halimden hoşnut, açık yolu boyluyorum.
Bu yeryüzü / o bana yeter / Yıldız kümeleri daha yakın olsun demem / Oldukları yerde onlar / iyidirler, bilirim / Oradakilere de onlar yeterdir, bilirim.
Hâlâ o eski, tatlı yüklerimi taşıyorum / Taşıyorum onları / erkeklerle kadınları nereye gitsem beraber götürürüm / İnan olsun, onlardan kurtulmanın yolu yok / Ben onlarla doluyum / gün gelir, karşılık ben de onları doldururum.
Bundan öte / hürriyet / Bundan öte kendime ferman ettim / sınırlardan / hayali bölümlerden kurtul, dedim / Gönlümün çektiği yere giderim / Kendi kendimin efendisiyim / tam ve mutlak / Başkalarını dinlerim / Dediklerini iyi tartarım I Duraklarım / araştırırım / düşünürüm / incitmeden / ama bükülmez bir irade ile / beni tutacak tutkaçlardan sıyrılırım.
Dinle / Seninle açık konuşacağım / Ben o eski cilalı mükafatlardan vermiyorum / kaba saba yeni mükafatlar veriyorum/ Başından geçmesi gereken günleri bir gör:
Şu zenginlik denen şeylerden yığmayacaksın / Bütün kazandıklarını açık elle dağıtacaksın / Yöneldiğin şehre yeni mi vardın? / Şöyle dilediğin gibi henüz mü yerleştin? / Hemen yeniden yola koyulmak emriyle / dayanılmaz bir çağırılışla çağrıldım.
Ardına kalanlar sana iğneli gülümsemelerini / alaylarını sunacaklar / Gönderilen sevgi nişanelerine yakıcı ayrılış öpücükleriyle cevap vereceksin / Seni tutmak için uzanan eller / sakın seni tutmasın.’’
Behice Boran, bir toplumbilimci olduğu gibi bir yazıncıdır (edebiyatçı) da. Cezaevlerinden yazdığı mektupları, okul kitaplarına “mektup örnekleri" diye koyabilirsiniz. Ama, nerdeee?