Mesude Hanım Çiftliği’nde...

Epeyce önceydi, 12 mart sonrası, bir “Ankara Notları”nda, Haluk Bayülken'i İğnelemiş, bakanlıktan istifasını istemiştim. Haluk Bey o zaman Dışişleri Bakanıydı. Hiçbir şey söylemedi, ama anlaşılan iğneyi unutmamıştı. Yıllar sonra Çin elçiliğinden, kokteylden çıkıyorduk. Haluk Bey:
Ben seni evine bırakayım, dedi ekledi:
Sen dünyanın en tatlı domuzusun!
Sevinsem mi, yerinsem mi diye düşünüyordum. Haluk bey bakanlık, büyükelçilik yapmış kişi, Avrupa görmüş. Oralarda domuzun nasıl saygın bir yaratık olduğunu bilir.
Mesude Hanım'ın domuz çjftiğine giderken, Haluk Bey'in söylediklerini düşünüyordum. Mesude Hanım Çiftliği, İzmit’te. Sapanca yakınında..
Bir ben gitmedim Mesude Hanım Çiftliği'ne; Yalçın Küçük, Cevat Geray, Tahsin Saraç, Mehmet Ozsuca, Haluk Gerger ile eşi Rennan da var. Kimimiz arabayla, kimimiz trenle gittik İzmit'e. İzmit’te eczacı Oralp Basımların konuğu olacağız. Akşam, Yalçın’la ikimizi istasyonda karşıladı arkadaşlarımızla Oralp. O akşam, evde oturup söyleştik. Çiftliğe ertesi günü gideceğiz. Mesude Hanım, Oralp Basım'ın annesi. Çiftlik onun. İzmir'de 125 dönümlük bir pamuk tarlasını satıp bu çiftliği kurmuşlar. Çiftlik altmış dönüm kadar. Çiftlikte domuzdan başka, birkaç inek, koyun, tavuk da var, ama önemsiz. Domuzcukların sayısı 120'yi buluyor.
Çiftlikte çalı çırpı topladık, közde köfte, pirzola yapılacak. Yemekten sonra, artan karpuz kabuklarını, çeşitli artıkları domuzlara götürüp dökme işi bana düştü. Bir kova meyve artığını ilk kafese boca ettim, öbür kafeslerde bir çığlık, bir tantana, nasıl bağrışıyorlar; dillerince:
Neden bize de vermiyorsun, bir tek kafese dağıtılır mı? Bu ne haksızlık? demeye getiriyorlardı. Domuzlar, insanla, hayvanın her yediğini yiyorlardı. Bir, saman yemiyorlardı...
Homurtuları, çığlıktan belleğimden çıkmadı bir türlü. İkinci kez bölmelerin önünden geçtiğimde, kimileri yine beni görür görmez homurdandılar. Dağıtımdaki, bölüşümdeki haksızlığı unutmamışlar mıydı?
Biri yer, biri bakar, kıyamet ondan kopar!
Oralp Basımla konuşuyordum O çiftliği geliştirmek için çektiği sıkıntıları anlatıyordu. Ziraat Bankası'ndan bir milyon lira kadar bir kredi almıştı. Fakat, geçen yıl işler iyi gitmemiş, domuz etinin kilosu 350 liraya dek düşmüştü:
Domates, patates fiyatına domuz sattık diyordu.
Oralp Basım’a göre, domuz, besin için en verimli hayvanların başında geliyordu. Dört ayda bir ürün veriyor, 15-20 yavru yavruladığı oluyordu. Beslemeye göre, dört yüz elli kiloyu bulanları oluyordu. En ucuz yiyecekti beslenme için.
Oralp Basım, bunları 26 Mayıs 1960 tarihli ‘’Kocaeli” Gazetesine de anlattı. Gazetenin muhabiri Tanzer Ünal, Oralp Basım'la, domuz yetiştirme ve beslenme konusunda bir konuşma yaptı. Kızılca kıyamet, konuşmanın yayımlanmasından sonra koptu. Vay efendim, Müslüman mahallesinde salyangoz satılır mıydı, filan... Oralp Basım, “Türkiye'de beslenme sorunu ancak domuz etiyle çözümlenir" mi demişti? Olumsuz eleştiri getirenlerden çoğu, “Sohbet çok ilginç fakat ramazan günü yayımlamanız iyi olmadı" diyordu “Kocaeli” gazetesine. Oralp Basım, "Ülkemiz insanları bir martıdan daha az protein alıyor" diyordu. "Kadınların yüzlerindeki kansızlık, beslenememekten, yeterince et yiyememekten”di. Annelerin yüzde yetmişi kansızdı. Sonuçta sakat çocuklar, geri zekâlı çocuklar sorunu ortaya çıkıyordu. Kocaeli gazetesi yazarlarından Ruşen Hakkı, Oralp Basım'ı savundu. 30 mayıs günlü "günce''sinde şöyle dedi:
“... Oralp Basım'ın, “domuzluk olsun" diye domuz yetiştiriciliği yaptığını söyleyemeyiz. Onun için önemli olan insandır, ama sağlıklı insan. Bir insanın sağlıklı olabilmesi içki yeteri kadar hayvansal protein alması gerektiğine inanır ve şöyle der: Devlet üretme Çiftliği’nde Atatürk'ün emriyle domuz yetiştirilmiş ve bunlar Avrupa’ya ihraç edilerek karşılığında mamul madde alınmıştır... Türkiye milyonlarca dolar ödeyerek dışarıdan donyağı satın almaktadır. Niye? Çünkü ülkemizde yeteri kadar domuz beslenmediğinden... Bu işi ben para için yapmıyorum kesinlikle. Ne olursa olsun insanlarımızın karınlarının doyması gerek. Bu nedenle domuz etinin toplumumuzda tüketilmesini sağlamalıyız..."
Türkiye'de yirmi beş kadar domuz çiftliği var. Oralp, ürünlerini İstanbul'da fabrikalara satıyor. İzmit yöresi insanları, uyanık, bilinçli insanlar. Oralp Basım, buradaki çiftliğini geliştirmeyi biraz da bu bilince borçlu denebilir. Düzce, Balıkesir dolaylarında bu, kolayına gerçekleştirilemez, diyorlar. Adıyaman'daki şeyh Menzil, söylentilere göre, postu bu yörelere sermiş.
Domuz yetiştirme deyince, Prof. Fehmi Yavuz’un bu konulardaki çabasını unutmamak gerek. Domuz ve Beslenme Sorunlarımız" adlı yapıtı, 1984’te çıkmış, geniş yankılar uyandırmıştı. Fehmi Yavuz, yapıtının sonunda, özetle şöyle diyordu:
”... Atatürk’le laik bir topluma kavuştuk. Kara kaplı kitapları bırakarak, çağın gidişine uymak, ileri toplumlar arasındaki yerimizi almak içki gerekeni yapmaktan, hem de an kısa zamanda yapmaktan başka çıkar yol yoktur.
"Dışsatım” sözünü bir yana bırakalım. Domuz etini hepimiz yiyeceğiz Dedeler, nineler, analar, babalar... yemezse, onların torunları, oğulları yiyecekler. Bu konuda ortamın hazır olduğu apaçık görülüyor Almanya'daki işçilerin yalnız döviz getirmediği, bilinçlenmeye büyük katkıda bulunduğu. Diyanet İşleri Başkanlığının bildirisini (görüşünü) basına yansıtmalarından, gündeme getirmelerinden anlaşılıyor. İzmir TRT’si de beş yıl önce, bir yüreklilik örneği vererek, domuzu da kapsamına alan bir program uygulamıştır.
İyimserce bir yorumla, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın tepkisi de bilinçlenmeye katkıda bulunmuştur diyeceğiz. Hele domuz eti yiyenlerin, bu hayvanın "Dişisini kıskanmamak özelliğini" (huyunu) kapabileceği gibi sözler, tepkisiz kalamazdı ve kalmamıştır. Daha fazla gülünç olmak istemiyorsak bu tür yargılardan, uyarılardan sakınmak gerekir"
(Prof. Fehmi Yavuz'un kitabını edinmek isteyenler, Ankara’da Mithatpaşa Caddesi’nde, "Adaş” Yayınevi’nde bulabilirler.)