Mektuplarla Olaylar...

Antakya'dan B.C., şunları yazmış:
“Cumhuriyet yıllıklarına göz gezdirirken, sizin 78-79 yıllığında (3 Mayıs tarihli), 'Kümesteki Papağan' fıkrası ilgimi çekti ve çok düşündürdü. Anımsatayım:
Bir adamın papağanı sık sık ‘Kahrolsun’ diye bağırıyormuş. Dönem de iyi dönem değil. Komşulardan biri ihbar etmiş, 'Bu evde ‘Kahrolsun’ diye bağırıyorlar' biçiminde. Polisler, alıp götürmüşler, içeri atmışlar. Adam da kızmış papağanına, hapisten çıkınca, kafesinden çıkarıp, götürmüş kümese tıkmış. Papağanın canı sıkılmış elbette. Kümesteki horoz, yeni gelen yaratığa bakmış, pek hoşlanmış, 'İyi, renkli bir parça düştü!' diye geçirmiş içinden. Papağanda şafak atmış, horozun usundan geçenleri sezince Horoza yaklaşmış, şöyle demiş:
Bana bak, ben homoseksüellikten değil, siyasal suçtan burdayım!
Yıl 1986, Cezaevleri tıklım tıklım siyasi suçlarla, suçsuzlarla dolu... Baskılar, bellekleri silme hareketi, işkence idamlar.. Yakılan cezaevlerindeki bazı hücreler ve cayır cayır yanan insanlarımız...
Biz aydınlar bu insanları bir an olsun unutmamız, haklı af istemlerinde yanlarında olmamamız olanaklı mı? Bu haklı af istemini (desteklemek) özellikle seçimlerin yaklaştığı bugünlerde sorumluluk taşıyan her aydının görevidir. Af istemine aynı zamanda en az 'Jaguar olayı’ kadar Cumhuriyet’te yer ayrılması, biz okuyucuların genel dileğidir. Köşenizde bu konuya değineceğinize inanıyorum. Saygılarımla selamlar.
Ozan Ali Yüce'ye küçük not: Amanos dağı sise bürünmüş/Asi nehri akmıyor artık/Kızılırmak neden suskun... Saygıyla, özlemle".
Papağan fıkrasını anımsadım. Orhan Duru anlatmıştı. Cumhuriyet okurunun genel af istemini desteklemek çok yerindedir. Olayı Hinthorozu Erdal Bey’le de konuştum. İnfaz Yasası’nda yapılan değişiklik hemen hiçbir şey getirmedi. Cezaevleri adam dolu. İnfaz Yasası'ndan yararlanıp çıkanlar, işsiz. 1974 affı da güdük çıkmıştı, örneğin, ağır cezalılar bağışlanabildi de, disiplin suçlarına af çıkmadı. Oylama sırasında, bir milletvekili tuvalete mi ne gitmiş, oylamaya yetişemediği için kalmıştı. Bunun canlı bir örneği, eski savcı, Cumhuriyet’te briç köşesini hazırlayan Şiar Yalçın’dır. Şiar Yalçın, disiplin suçu nedeniyle savcılıktan uzaklaştırıldığı için, savunmanlık da yapamıyor. Kamu görevine dönemiyor. Ağır cezalar almış olanlar bile, aftan yararlanıp, çıktıktan sonra savunmanlıklarını, uğraşlarını yaptılar. Güdük çıkan af; yapılan haksızlık, eşitsizlik kimsenin umurunda değil. Seçim kampanyalarında bunu SHP dile getirebilir. Konuyu benimseyebilir. Bakalım gözleyeceğim...
Bu "Ankara Notları”nda, gezi izlenimlerine azıcık ara verip, sorunları yansıtan bir-iki okura yer açmak istedim. Adının saklı tutulmasını isteyen bir ilkokul öğretmeni şunları yazmış:
"Sayın Ekmekçi,
İzninizle Ankara Notları'nı bugün de ben yazmak istiyorum. Kolay mı sekiz yıl aradan sonra, ‘K’den kalkıp Ankara'ya gelmek? Diyeceksiniz ki, ‘Ne olmuş, herkes geliyor Ankara’ya; ondan medet umar çünkü her bahtı kara.’
Kimi yoksulluğun, borcun, ezilmişliğin acısını çeker; kimisi de mal varlığını gizleyememenin. Hay Allah! Kimi varlık, kimi yokluk sıkıntısı çekiyor. Gazete satan çocuk 'Şahinkaya mal varlığını açıkladı' diye bağırıyor. Bunun üzerine yazma gereğini duydum. Çünkü, üç gün önce intihar etmeye kalktım, başaramadım. Can tatlı geldi! Sonra kafama parlak bir fikir geldi; ben nasıl olsa, intihar edip canıma kıymayacak mıyım? Şu halde gidip, böbreklerimden birini satayım. Ameliyat masasında ölürsem bu daha kolay! Böylece, hem para kazanıp, borcumu ödeyip, onurumu kurtaracağım. Ölürsem de, kolay ölüm olacak! İşte bunun için geldim Ankara’ya. Bir araştırma yaptım, Hacettepe ve Vakıf Hastanelerinde yapılıyormuş, bu tür nakiller. Gerekli kişilerle görüştüm. 'Olmaz' dediler, ‘Akraba olması gerekir' dediler. 'Dokun uyuşmaz' dediler. Kısacası organımı pazarlayamadan dönüyorum, sıkıntımla baş başa...
Sayın Ekmekçi, bunları deli saçması sanmayın. 12 yıllık devlet memuruyum. Başımı sokacak evim, doğru dürüst insanca yaşayacak durumum yok. Borç icra bir yanda, eş ve çocuklar bir yanda. Gel de sen karar ver, ‘Ancak aptallar intihar eder, organ satar' de. Adresimi yazacağım, bunu adımı gizli tutacağına inandığım için yazıyorum. Hala organım(böbrek) satılık, aklında bulunsun...".
Konulara girmişken, adı adresi bende saklı bir başka okurun mektubunu da aktarmalıyım. Şöyle diyor:
“İşkence olayları hakkında söylenenlerin dış mihrakların uydurması olduğunu iddia etmek, ya gerçekleri saklamaya çalışmaktır ya da o konu hakkında hiçbir şey bilmemektir.
Türkiye'de işkence olaylarının sistemli olduğunu iddia ediyorum. Ve bu iddiamı yurtdışında değil, yurt içinde yapıyorum: Benim babam da o insanlardan biriydi. Yani, bir işkenceciydi! Yaptığı işkencelerin bazılarını gördüm, bazılarını ise büyük bir zevkle anlatır; haklarındaki mahkemelerin nasıl düştüğünü, nasıl beraat ettiklerini biliyorum. Babam olacak kişinin geçmişinin bu kadar karanlık olması benim için utanç verici, kahredici bir durum... Her türlü bağımı kesmek için bu yazıdan kısa bir süre sonra babalığı ret davası açacağım.
Düşünebiliyor musunuz, adam emekli olmuş, yaptığı hareketlerin yanlış olduğunu kabul etmiyor. Eline geçireceği ilk fırsatta, yine aynı şekilde yaşayabileceğini söylüyor".
Okur, mektubunun sonunda, babasının nerelerde görev yaptığını da anlatıyor...
★ ★ ★
Aziz Nesin’in oğlu Hüseyin Ali Nesin ile Savan Bedros Nişanyan'ın davalarında son durum şöyle: Savunmanların Isparta 28. Tümen Askeri Mahkemesi yargıçlarını reddetmelerinden sonra, mahkeme dosyayı Askeri Yargıtay’a göndermişti. Askeri Yargıtay, davaya Konya Askeri Mahkemesi’nin bakmasını kararlaştırdı. Kısa dönem dört aylık askerliklerini yaparken, Isparta'da disiplinsizlik savıyla mahkemeye verilip tutuklanan Ali Nesin ile Bedros Nişanyan’ın duruşmaları Konya’da sürecek. Ali Nesin, Amerika’da Berkeley Üniversitesi’nde matematik profesörü iken, askerliğini yapmak üzere Türkiye’ye gelmişti. Oğlunun tutuklanması üzerine, Aziz Nesin daha önce. Genelkurmay Başkam Orgeneral Necdet Üruğ'a bir mektup yazmıştı.
Prof. Ali Nesin'in Isparta’da tutuklandığını öğrenen, Amerikan Matematikçiler Birliği İnsan Hakları Komitesi Başkanı, Princeton Üniversitesi’nde Prof. Dr. Davis Chandler, merkezi Federal Almanya’da bulunan "Türk Aydınlarıyla Dayanışma Girişimi"ne bir telgraf göndererek, şöyle dedi:
"Aziz Nesin'in oğlu genç matematikçi Ali Nesin, askerlik hizmeti sırasında tutuklanmıştır. Isparta'da askeri hapishanededir. Mahkeme sonucunu beklemektedir. Lütfen bize bilgi gönderiniz. Amerikan matematikçileri, onun özgürlüğüne kavuşması için yardımcı olabilir mi?".
Ayrıca, “Türk Aydınlarıyla Dayanışma Girişimi"ne, Alman Matematikçileri Derneği de Ali Nesin hakkında bilgi almak için başvurdu.