Mektuplar Arasında...

14 Mart Tıp Bayramı geldi geçti; art arda gelen olaylar nedeniyle elim değmedi, bir şey yazamadım. Ama, Prof. Yücel Kanpolat’la söyleşimiz, bir bayram değil miydi?
Zaman zaman bunaldığımda, okurlara sığınmak isterim. Onların birkaç satırı, beni yaşama bağlar. Yücel Kanpolat’la söyleşiler sürerken, İstanbul'dan Diş Hekimi Onur Ustomar'dan şu kısa mektubu almıştım:
“Sayın Mustafa Ekmekçi,
‘Prof. Dr. Yücel Kanpolat’la Söyleşi' yazılarınız için size sonsuz teşekkürler.
Gazetecilik; haber-yorum-espri-bilgilendirme nasıl olur, sizinkiler dahil bütün gazetecilere gösterdiniz.
Esenlikler diler saygılarımı sunanm…”
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sezer Şener Komsuoğlu da mektubunda şunları yazmış:
“Sayın Ekmekçi,
Cumhuriyet Gazetesi'ndeki önemli ve değerli köşenizi bir süre Prof. Dr. Y. Kanpolat'ın bilimsel çalışmalarına ayırdınız. Bu mektubu bilim adına, haddim olmayarak, size teşekkür etmek için yazıyorum.
Sayın Kanpolat'ın önemli kişiliğinin ve nörolojik bilimlere getirdiği bilimsel buluş ve katkıların bir siyasi yazarın köşesinde yer alması ve buna birkaç satırla değil, uzun ve detayla değinmesi, kimbilir yetişmekte olan (ve bence bugünlerde en çok ihtiyacımız) genç bilim adamlarına ne çok destek ve onur vermiştir.
Çağımızda ulusların yazgısını, bilim ve teknoloji birikimleri ve bunları yaratma potansiyelleri belirlemektedir. Halbuki, ülkemizde de maalesef diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi bilim ancak marjinal bir önem taşımaktadır. Yönetenlerimiz halen bilime ve ileri teknolojik üretime yapılacak yatınmları, zaman alıcı, kısa vadede işe yaramayan veya gereksiz yere çok pahalı algılamakta, ekonomik kalkınma-eğitim-bilim ilişkisi hep gözardı edilmektedir. Ama bugün birçok net örnekleriyle bilinen odur ki ekonomik gelişme ve refah düzeyinin sağlanmasında birinci ön koşul güçlü eğitim kurumları ve bunlarda yetişen aydınlık zihinli genç kuşaklardır. Bu kuşakların siz çok değerli yazarlarca desteklenmesinin onuru ve önemi büyüktür. Öncülüğünüze bir kez daha teşekkürler... Saygılarımla. "
İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Dili Öğretim Görevlisi M. Agâh Önen, “kefir” konusunda yazdıklanma değinmiş, şöyle diyor özetle:
“Sevgili Ekmekçi,
12 Mart ‘95 günlü köşeyazınızı okuyunca hemen size yazmak için oturdum, önce niçin ‘Sayın’ demeyip, kalemimin ve dilimin ucuna gelen ‘Sevgili’ hitabıyla başlamama değineyim: Bizler, yani okurlar, gazetemizin yazarları ile saygıyı da aşan bir karabet (soyca yakınlık), bir sıhriyet, bir hısımlık duygusuyla bağlanmışızdır ki, bu bağlılığı ancak böyle belirtebiliriz. Bir kefir delisi, bir kefiroman, bir kefiropat olarak bu konuda geçenki yazılarınızdan sonra da yazmak istemiştim...
Avustralya dönüşü ‘boynunda borç bırakmamak’ titizliğini belgeleyen dost sesinizi ve ta oralardan getirdiğiniz selamı duymakla aramızda zaten var olduğuna inandığım -Anadolulu olmaktan geldiğini sandığım- bir hemşerilik duygusuyla o dostsesinizin anısına sığınıp ‘Merhaba Ekmekçi!’ diyorum. (Ömer Asım Aksoy rahmetlinin hemşerisi olmakla övünen bir dilsever olduğumu belirteyim).
Yirmi yıllık bir tanışmayla bağlandığım ‘kefir’in güzel yazılarınızda böylesine ‘dostluk ve sevginin simgesi olarak' yer aldığını gördükçe, kefir dosyamı yeniden açıyor ve ‘Kefir iyiliktir, sevgidir, dostluk ve bağlılıktır’ özdeyişiyle bütün kefircilere ve geleceğin kefir dostlarına sizin aracılığınızla sesleniyorum: Kefir, değerini anlayanlar için, bütün mükeyyefatların (buradaki ‘lar’ galatı meşhurdur) üstünde ve ötesinde eşsiz bir iksirdir. Ona sadık kaldığınız, onunla ilgili ve ilişkinizi sürdürdüğünüz sürece ondan hiç eksilmeyen maddi ve manevi şifayı, dostluk, iyilik ve sevgiyi fazlasıyla alırsınız. Kefir, bal gibi doğanın insanoğluna sunduğu eşsiz armağanlardan bindir.
Bir paket sigaradan, bir bardak şaraptan ya da viskiden çok daha ucuza mal olan kefiri tanıtmak, tattırmak ve tiryakilerini çoğaltmak benim gibi gerçek bir kefir dostu ‘kefirkeş’ için hiç kaçırılmayacak bir fırsattır. Çünkü kefir doğayla dost olmanın gerçek bir simgesidir, insanın insana yapabileceği en kolay iyiliğin eşi bulunmaz bir aracı, geçici dünyamızda kalıcı erdemlehn alçakgönüllü bir göstergesidir.
Konuklarımıza sigara, içki ve doğayla çelişkili nesneler ikram edecek yerde, ‘kefir’ sunmanın ince ve yüce anlamını gönlüyle, sevgisiyle ve nihayet o şaşmaz (hadi hatınnız için) usuyla kavramış kimseleri çoğaltmak, bütün kefir dostlarının insansal bir ödevi olmalıdır.
Saygıdeğer Ekmekçi,
Ayının armut üzerine kırk çeşit türküsü gibi, benim de kefir üstüne kırk çeşit söylemim, iletim var. Çevremde, hiç tanımadıklarıma bile, kefir sevgisini yayarken, tadına doyulmaz bir sarhoşlukla kendimden geçiyor ve diyorum ki: Kefir içerek bedeninizin sağlığı kadar alıp çoğalttığınız kefir mayaları gibi üreyen, çoğalan ruhunuzun ve gönlünüzün iyiliklerini, yüceliklerini, dostluklarını herkese dağıtınız, yayınız, yağmalayınız. Her kefir tanesi, sakladığı doğal giziyle, üretip dağıtabileceğiniz en kolay bir iyiliktir.
Son yazınızı da kesip, kefir dosyama yerleştirdim. Böylece günün birinde, ‘Kefirseverler’, 'Kefir Dostları Derneği ' gibi bir örgüt (!) kurulursa, bu dosya örgütsel dokümanlar (!) arasında yer alacak, bir kefiromanın evrak-ı metrukesi olarak meraklılarınca değerlendirilecektir umanm.
‘Kefire nasıl başladım, nasıl ona tutulup vurgunu oldum?’un öyküsü ayrı bir mektup konusu olacak kadar uzun olacağından, izninizle burada keseyim. Sevgiler, saygılar, bol kefirli günler, sevgili Ekmekçi."