Ölüm cezasına hükümlü Abdülkadir Konuk, şimdi Konya "E Tipi" Cezaevii'nde yatıyor. Oraya. Ermenek "E Tipi" Cezaevi'nden geldi. Ermenek'e de Burdur'dan gelmişti. Abdülkadir Konuk'un dolaştığı cezaevlerini daha önce, bir "Ankara Notları"nda anlatmıştım. Abdülkadir Konuk'un "Gün Dirildi”den sonra, yeni bir kitabı çıkmtş, adı "Çözülme". Kitabın çıktığını bilmiyordum. Diyarbakır’da, ABC Kitabevi'nde. Muzaffer ilhan Erdost’la birlikte kitaplarımızı imzalarken bir okur, Abdülkadir Konuk'un yeni çıkan kitabını uzattı:
— Bu kitaba bir imza atar mısınız? dedi.
Abdülkadir Konuk'un yapıtına, gönlümce bir şeyler yazıp imzaladım okura.
Sonradan Öğrendim Abdülkadir Konuk'un Ermenek “E Tipi" cezaevinde yatarken bana yolladığı bir mektubun “imha" edildiğini. Ermenek “E Tipi" Cezaevi, yetkilileri, Konuk'un yazdığı mektubu -mektup zaten açık- okurlar, yollanmasını “sakıncalı" görerek durumu Ankara'ya, Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü'ne sorarlar. Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü KsM-11510 sayılı yazı ile ‘Tutuklu Abdülkadir Konuk'un gazeteci Mustafa Ekmekçi’^ yastığı mektupla ilgili olarak tüzüğün 147. maddesi gereğince işlem yapılmasını" ister. Örneği elimde bulunan, "TC. Ermenek özel Tip Kapalı Cezaevi Müdürlüğü Disiplin Kurulu Başkanlığı’nın 1988/8 sayılı kararının sonunda şöyle deniyor:
“Mı geçen hükmen tutuklunun göndermiş olduğu ve yukarıda sözü edilen mektubun her tarafının ceza evimiz disiplin kurulunca sakıncalı görülmesi nedeniyle tüzüğün 147 maddesi gereğince imha edilmesine oybirliğiyle karar verildi. 303.1988
Yunus Özden (Cezaevi Müdürü, Başkan), Salim Büyüktanır (Cezaevi öğretmeni, üye), Ahmet Canan (İnfaz Memuru, üye). Haşan Bilgili (infaz ve Koruma Başmemuru, üye)."
Cezaevlerinden mektuplar geldiği olur. Bayram, yılbaşı kartları gelir. Onların tümünde "görülmüştür” damgası vardır. Cezaevi yöneticileri, mektuptan okuyanlar, bunların içeriğini de biliyorlar demektir Bunlarda bir suç öğesi varsa yazan hakkında gerekli İşlem yapılabilir. Ama bu gerekli İşlem de hukuksal olmalıdır, keyfi değil. Abdülkadir Konuk, öğretmenken İzmir'de Tariş olayları gerekçe gösterilerek tutuklanmış, 12 Eylül sıcağında, ölüm cezasına çarptırmıştır. Evlidir, çocuklun vardır. Sekiz yılda cezaevlerinde iki kitap yazdı.
Mektuptan, değişik bir biçemde yazılmıştı: acıyı sanki şekere bulamış gibi. Böyle insanlara bu yapılır m? Ne demek yok etmek, yakmak? Geleceğin cezaevlerini yazacak olanlar bu mektuplardan da yararlanacaklar. Bu çağdışı kararda adları geçenler, imzacılar, Avrupa Topluluğu'na katılmayı bekleyen Türkiye adına oralara yollanmalıdırlar. “Biz insan haklarından yanayız, işte biz buyuz!” desinler... Türkiye'yi ne güzel taratırlar böylece.
Bir yazara, gazeteciye yolan an mektubu yok etmeye ne haklar, var? Haberleşme özgürlüğünden, basın özgürlüğünden anladıkların bu mudur? 'Etkililerden yanıt bekliyorum, mektubumu da istiyorum!
Bir süredir, Abdülkadir’den, Konya'dan da mektup gelmiyor; duyduğuma göre üç ay “mektup yasağı" konmuş. Kitap, gazete okuma yasağı, mektup yasağı, ne ilginç işkence değil mi?
12 Eylül’den beri, cezaevlerine, tutukevlerine tıkılmış olanlar, işkencelerden geçenler dertlerini kime anlatacaklar? İnsan Hakları Demeği ne, bir de yazarlara. Sağa iktidarların kös dinlediğini içer- dekiler de biliyorlar. Konular arasında, birçok güncel konu varken, dirençle tutukevlerinden, cezaevlerinden söz etmemin nedeni bu- dur. Onlar; bu toplumun parçalan, insanlarıdır. Onlardaki yaşama sevincini, hevesini kurutmaya kimsenin hiçbir hakkı yoktur, otamaz
Aydın'da, cezaevinde tutukluların yakınları karşılaştıktan işlemler nedeniyle Ankara’lara taşındılar. Analar, nişanlılar, babalardı Güvenpark’ta, İnsan Haklan Derneği'nde toplananlar Adalet Bakanlığında dilekçeleri alınmadı diye onlar da açlık grevine başlamışlardı pazartesi günü Güvenpark'ta. Sonunda dilekçelerini Adalet Bakanı’na verebildiler. Aydın "E Tipi" cezaevinde 200 kişi açlık grevindeydi. Bunlardan bir bölüğü açtık grevinde 20 günü, bir bölüğü ise 16 günü doldurmuştu. Üç kişi açlık grevi nedeniyle sayrılanmış, serum verilmeye başlanmıştı. Savcı İlhan Mesutoğlu, savunman Yıldıran Aycan'ı müvekkilleriyle görüştürmemiş, neden görüştürmeyeceğine ilişkin imzasıyla yazılı bir yarat da vermişti. Bunda özette şöyle deniyordu:
'Tünel kazma, yangın çıkarma ve firar teşebbüs ol aylan nedeniyle uygulanmakta olan olağanüstü hal planı gereği, görüş izni verilemeyeceği..."
Hükümlüler, tutuktalar "Cezaevinde bir isyan olmadı, yangını da biz çıkarmadık. Savcı bize isyan olmadığını, yangım da bizim çıkarmadığımızı söyledi. Basına ise başka türlü demeç verdi. Demecini de yalanlamadı. Cezaevinde yangın çıktıktan 15 saat sonra, itfaiye geldi. Bunun da nedeni açıklansın’ diyorlardı. İleri sürüldüğüne göre. 21-22 mayıs günleri, Foça'dan getirilen 500 kişilik bir komando birliği, tutuktulara "işkence" yapmıştı. İşkenceciler hakkında soruşturma açılmalıydı. Aynı gün tutuklulara ekmek, su verilmemişti. Bunun da nedeni açıklanmalıydı. Açlık grindekiler ayrıca, tüm kişisel eşyalarının alındığını, kiminin kiloda kaldığını bildiriyorlar, eşyalarının geri verilmesini istiyorlardı. Adalet Bakanı'na verdikleri dilekçede tutuklu ve hükümlü yakınları, özette şöyle diyorlardı:
‘Açlık grevi, şeker ve tuzun idarece verilmemesi ve zaman zaman da vanalardan suyun kesilmesi nedeniyle ölüme dönüşmüştür. Çocuklarımız ölüme adım adım yaklaşmaktadırlar. Görüşebildiğimiz yarım saat içinde sağlıklarının ne kadar bozuk olduğunu bizzat gözleyebildik. Kimi yürüyememekte, gardiyanlar yardımıyla ayakta durabilmekte, kimi de vücudunda dayağın izlerini taşımaktadır. Tutuklu ve hükümlü yakınları olsak bizler, bu baskı ve işkenceleri protesto ediyor, yakınlarımıza bu olaydan önce kazanılmış ve uygulanmakta olan haklarının iadesini ve insanca yaşam koşullarının bir an önce sağlanmasını istiyoruz.''
9 Haziran 1988, Cumhuriyet