Mayıs’ın Başında

Hafta ortasında, Yalçın Küçük’ün, Karakusunlar Köyü'ndeki kooperatif evindeydik. Hava güneşli mi, güneşli, herkesin içinde bir yaşama sevinci, hastaneden, sol böbreğini bırakıp çıkan Haldun Özen, uzandığı yerden kalkıp geldi:
Bak sana “Yaşamaya Dair" şiirini okuyacağım Nazım'ın dedi. Okudu, şöyle:
"Yaşamak şakaya gelmez, /büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın / bir sincap gibi mesela, / yani yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, / yani, bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın, / hem de o derecede, öylesine ki, / mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, / yahut kocaman güzlüklerin, bembeyaz gömleğinle bir laboratuarda insanlar için ölebileceksin /
Hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için / hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken / hem de en güzel en gerçek şeyin / yaşamak olduğunu bildiğin halde. / Yani öylesine ciddiye alacaksın ki, yaşamayı / etmişinde bile mesela zeytin dikeceksin, / hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, / ölmekten korktuğun halde, ölüme inanmadığın için/yaşamak yanı ağır bastığından...”
Daha var, dizelerin arkası ya, Haldun okumadı onları. Birkaç dize daha aktarayım Usta'dan:
"Diyelim ki hastayız / hem de ağır / hem de ameliyatlık /yani beyaz masadan / kalkmamak ihtimali de var/duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini / biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına, / hava yağmurlu mu diye bakacağız pencereden, /yahut da yine sabırsızlıkla bekleyeceğiz /ajans haberlerini..."
Bahçede, kalabalık konuklarını ağırlıyor Yalçın Küçük. Küçük, kuzu kesti konuklarına. Çağırdıklarına da:
İçkilerinizi getirin, yiyecekler bizden! dedi.
O gün de, içki satışı durduruldu mu? Ne yapsın, herkes bulup, buluşturup bir şeyler getirdi işte. Yalçın'ın kız kardeşi fıstıklı pilav pişirmiş. Haluk Gerger taratorla patates salatası getirdi. Eşi yapmış, ellerine sağlık: Baskın Oran fava tepsisiyle geldi... İçli köfteyi kim getirdi bilmiyorum.
Yalçın Küçük, böyle bir şöleni çoktandır düşündüğünü söyledi. Köy evine taşınmanın onuruna böyle bir yemek verecekti. Günlerce hazırlandı. Bahçede Tahsin Saraç, kadehini Fehmi Yavuz'un onuruna kaldırıyor, Fehmi Hoca alkışlanıyordu. Cevat Geray, Mehmet Sönmez (eski senatör), Şerafettin Turan, Nurcan Suzal, Yalçın Doğan, Erbil Tuşalp, Nezahat Gündoğmuş, Teoman Öztürk, Dişçi Nuri Özsuca, Avukat Mehmet Özsuca, Dr. Turhan Temuçin, Nevzat Helvacı, Önder Sav, Ergun Türkcan (doçent olarak ayrıldı ya, takma adı “Prof."), Minnetullah Haydaroğlu, Jülide Gülizar, Erşen Şansal, Sabiha Çaycı, Halit Çelenk, Agence France Presse yöneticisi Serge Arnold, Armağan Anar, çağrılılar arasında göze çarpanlardan... Daha çok, kalabalık. Bantta Ruhi Su...
Bayram değil, seyran değil ya o güne rastladı. Cumhuriyet'e on yıl önce o gün başlamıştım. On yılı devirmiştim demek. Söylemesi kolay...
Akşama, Kanada Elçiliği Müsteşarı Harry Sterling’in kokteyline gidecektim. Dr. Turhan Temuçin'le birlikte gittik. Sterling’lerin kokteyline. Sterling, İzmirli ressam Ramadan Tuzcuoğlu, kısa adıydı “Ramo"nun onuruna, evinde konuklarına kokteyl veriyordu. Duvarlar, “Ramo"nun yeni resimleriyle donatılmıştı sanki.
Dr. Turhan Temuçin yolda, sağlık durumunu anlattı, şöyle dedi:
Bak Ekmekçi, benim sol gözüm kör, sol böbreğim, sol ciğerim alındı, yok. Sol kolum kırık, sol kaburgalarım kırıldı. Tüm bunlara karşın, yaşamayı öyle seviyorum ki...
Harry'nin eşi Lynnee, yakama bir kırmızı karanfil iliştirdi. Lynne, ağır ağır Türkçe konuşuyordu. Heceleyerek yanındakilere:
Ekmekçi, benim arkadaşım... dedi.
Deniz Baykal, Zafer Gencaydın, İzmir'den gelen Hüsamettin Ünsal, Serpil Bozer, Önder Şenyapılı, Kaya Özsezgin, sanatsever Avukat Nevzat Boztaş, oradaydılar...
Hafta içinde, güzel sergiler açıldı. Hayati Misman’ın “Kibele”deki "gravür" sergisi, İbrahim Demirel'in, Kavaklıdere'de "Şark Sigorta”daki fotoğraf sergisi bunlardan. Usta Ara Güler'ın, "Sanat-Yapım”daki fotoğraf sergisinin açılışına gidemedim. Ama, gideceğim. Göreceğim sergiyi. Sergilerde okurlarla söyleşme olanağı da çıkıyor...
1 mayıs günkü "Cumhuriyet"te; Fransızca dersinden beş alamadığı için, kendini asan Çağan Oskay'ın ölümü haberini okuyanların kanları donmuş olmalıydı. Çocukları at yarışına sokan bir eğitim düzeni, nasıl bir gelecek hazırlıyor, düşünün. Bu yaşlarda, yaşamaktan bıkmak ne demektir? Bir psikoloğun verdiği bilgiye göre, bu yıl ocak, şubat, mart aylarında canlarına kıyan ilkokul öğrencilerinin sayısı başkentte on ikiyi buluyor. Nisan ayı bunun dışında...
Böyle bir günde, ilköğretim müfettişi iken, görevine, köylere gittiği sırada, atıyla birlikte Zap Suyu'na düşerek ölen Köy Enstitülü Selahattin Şimşek'i düşündüm. Selahattin 27 Mayıs Devrimi'ni de görememişti. Çocukları da babalarını, kitaplarından, bildiler. Çocuklarından biri, şimdi "Cumhuriyet Kitap Kulübü”nü yöneten, Oktay Şimşek'tir...
SODEP Genel Başkanı hinthorozu Erdal Bey, Turgut Bey'e "muhtıra”sına hazırlıyor. "Muhtıra"nın verilmesi, önümüzdeki haftaya sarkabilir, diyorlar. Ama, Turgut Bey, Japonya’ya gitmeden kesinlikle “muhtıra”yı almış olacak. Bu kesin...