Mapushane Çeşmesi

Ozan Ataol Behramoğlu, tutukevinde arkadaşlarına dörtlükler yazmış. Tutukevinde yaşam nasıl geçecek? Orhan Taylan, arkadaşlarının tablolarını yapıyor. Arkadaşları ona poz veriyorlar Orhan Taylan, Hüseyin Baş’ı bir türlü tutturamıyor. Bırakıyor artık, "olmuyor" diye. Ali Sirmen, "Samim Lütfü" imzalı yazılarını yazıyor
Hüseyin Baş, Erdal Atabek, bir de Ataol Behramoğlu, karşılıklı yarı iğneli dörtlükler yazıp, vakit geçiriyorlar. Ataol Behramoğlu'nun elime geçen dörtlüklerini aktarmak istedim
Mahmut Dikerdem: "Özgür yaşamdaki zarafetini/Ekselans zindanda da koruyor/ ‘Yandım Allah' dese bunalıp biri/’Pourquoi mon cher?' diye soruyor".
Orhan Apaydın: "Hapishane ağası Orhan abimiz/Sanmayın ki baskılardan yılacak/Fakat uzar ise tutsaklık günlerimiz/Bir takke ve bir çift gözden ibaret kalacak"
Niyazı Dalyancı: "Sarhoş girmişti Selimiye'ye/Tahmin ederim ayık çıktı/Herkes bihakkın yatarken içerde/Niyazi, adına lâyık çıktı..."
Metin Özek "Koca bir ilkbahar devirdik İçerde/Özgürlük yakınlaşmıştır inşallah/Hocanın yokluğundan bilistifade/Hastaları akıllanmıştır inşallah"
Erdal Atabek "Hekimbaşı idi düştü zindana/Bu şanlı yolda ilerlemeye iman etti/Ordu öhö’yle olmayınca derde deva/Tuluat yoluyla icrayı sanata devam etti..."
Ataol Behramoğlu, kendisi için de şu dörtlüğü yazar
"Dışardayken o kadar çok özgürlük lafı etti ki,/Zavallı şairi Maltepe zindanına kapattılar/Kitab-ı sengi mezarına yazılsın ki /Hiçbir şeyden çekmedi pipo dumanından çektiği kadar"
Ataol Behramoğlu, şimdi, Sorbonne'da, "şiir teknikleri" konusunda Fransızları aydınlatıyor!
Orhan Apaydından sonra, İsmail Hakkı Öztorun da öldü gitti. Mahkemede davaları düşer artık.
Ozan Nebi Dadaloğlu, İsmail Hakkı Öztorun için yazdığı şiiri yollamış: "Sevdamız, bağımsızlığa/Toprağımız, can toprağı/" diye adamış. Şöyle diyor Nebi Dadaloğlu:
"Anavarza, Kozandağı/Yandı ciğerimin bağı/Ve yoksulun dert ortağı/Köylü, kentli, barış dedi!
Uzun Adana ovası/Narence, çeltik tarlası/Gödelek olur ağası/Emek ile barış dedi!
Karalı, ölüm karalı/Vurgun yüreği yaralı/Boğazlıyan’da kalalı/Daşlandı ev, okul dedi!
Ceyhan’ın, Seyhan’ın seli/Poyraz İncirli’nin yeli/Öğretmen, milletvekili/Özgürlük ve barış dedi!"
* * *
İstanbul'da Kadıköy'de oturan Fatma Zehir, Ankara'ya gelerek, Adalet Komisyonu Başkanlığına dilekçe verdi. Dilekçenin konusu, “A" kapalı cezaevinde yatan kızı, tutuklu Nurten Zehir’le ilgili. Fatma Zehir'i, Mülkiyeliler Birliği salonunda yapılan söyleşide gördüm. Dilekçenin örneğini verdi. Fatma Zehir, "A" kapalı cezaevinde kızına sürekli hücre cezası uygulanmasından yakınmakta, cezaevinde dayak atan gardiyanların adlarına dek vermektedir. Dilekçesinde Fatma Zehir özetle şöyle demektedir:
"Çocuklarımızla haberleşememekte, görüşememekteyiz. Sürekli verilen hücre cezası, peş peşe verilen mektup ve görüş yasağı uygulamaları sürmektedir. Çocuklarımıza yazdığımız mektuplarımıza cevap alamamaktayız. Bu yasak, yalnız çocuklarımıza değil, asıl olarak bize verilmiş olmaktadır.
Disiplin cezası bahanesiyle havasız, rutubetli, daha önceden koğuşun tuvaleti olarak kullanılan tuvaletlere demir kapı takılarak hücre denilen yerlerde tutulmaktadırlar. Hücre olarak kullanılan, çocuklarımızın kaldığı, bu tuvalete sürekli lağım suları akmaktadır. Tuvalet olduğu için, sürekli pis kokulu ve havasızdır. Burada ayrıca yılanlar çıkmakta, lağım fareleri, böcekler, kurbağalar, sivrisinek. Ve her türlü hastalığa açık bu yerlerde yaşamaya zorlanmaktadırlar. Bütün bu sağlıksız koşullar içinde, yatak dahi verilmeden yaşatılmaktadırlar.
Bu koşulları gören ‘A’ Cumhuriyet Savcısı 'Havayı ne yapacaksınız?  İnsanlar iğne deliğinden giren havayla bile yaşar!' demektedir.
Çocuklarımızın içinde bulunduğu sağlıksız, insanlık dışı, onur kırıcı koşulların düzeltilmesi için Cezaevi Müdürü, Cezaevi İç Emniyet Bölük Komutanı ve Cumhuriyet Savcısı ile görüşmelerimiz sonuçsuz kalmakta, yine çocuklarımızla görüşememekte, mektuplaşamamaktayız. Sağlık durumlarından iyice endişelenmekteyiz. Hastalandıklarında ve dayak izlerinin tespiti için doktora çıkarılmamaktadırlar... Dayak izlerinin tespiti için çocuğumun doktora çıkarılarak rapor verilmesini talep ediyorum.
Birçok cezaevinde kitap alımı yasak değilken 'A' kapalı cezaevinde kitap alınmamakta, 'Nokta', ‘Düşün', ‘Yeni Gündem' gibi dergiler, 'Muzır neşriyat’ diye yasaklanmaktadır. Ayrıca çocuklarımız, çay ocaklarını itirafçı sanıkların işletmesi, bunların çayın içine herşeyi koyabilecekleri için üç ayı aşkın bir süredir çay içmemektedirler. Bu kişilerin çay ocaklarından alınarak, çocuklarımızın çay içebilmeleri için gerekil girişimlerde bulunulması...".
Fatma Zehir'in zehir gibi dilekçesinde adlar verilmekte, ağır suçlamalarda bulunulmaktadır. Adalet Komisyonu Başkanlığı, soruşturmasını bitirinceye dek bu adları saklı tutmayı, basın töresinin gereği saydım.
“A" tutukevinde yatan Nurten Zehir'in kardeşi Aysel Zehir, İstanbul’da yatarken 70 gün süren açlık grevi sırasında belleğini de yitirmiş öğrendiğime göre. Sonra Aysel salıverilmiş, "A" ya gönderilmiş. "A"daki kötü koşulların giderilmesi, hücredekilerin sürekli doktor denetiminde bulunmaları gerekir.
Bunu vurguladıktan sonra, cezaevlerinden, tutukevlerinden salıverenlerin, özgürlüklerine kavuşanların durumlarına değinmek istiyorum. Topluma kazandırılacakları söylenen kişiler, kazandırılma bir yana, git gide uzaklaştırılmaktalar. İş arayan bir hükümlü, yeteneğine göre, işe alınacakken, ağzından cezaevinden çıktığı sözü kaçmışsa, hemen “Aaa, olmaz, bir düşünelim!" denmekte, "Nasıl oldu, bir anlatır mısınız?" lafı, laf açmaktadır. Olayı anlatan kişi ezilmekte, gittiğine gideceğine bin pişman dönmektedir eve
* * *
Türk Tabipler Birliği’nin Genel Kurulu'na sor yazıda değinmiştim Erdal Atabek'in başkanlık ettiği genel kurul, önemli kararlar almıştı. Yineleyelim: Hekimlerin, ölüm cezalarının uygulanması sırasında bulunmamaları kararı kongreden çıktı. Hekimler, ölüm cezaları "infaz" edilirken bulunmayacaklar, ancak “infaz"dan sonra, ölüm halinin saptamasını yapacaklar. Dünya Tabipler Birliği de, bunu uygun görüyor.
Genel Kurul'da ayrıca, İç Hizmet Yönetmeliği benimsendi. Bunun 18 maddesinde, Tabip Odalarının kendi bölgelerindeki işkenceleri soruşturmaları, işkencelere katılmış hekim varsa, bunlar hakkında ivedi olarak işlem yapmaları, hekimleri onur kurullarına vermeleri öngörülüyor.
Tabip Odaları ayrıca, barışçı amaçlarla bile olsa, nükleer santrallerin kurulmasına karşı çıkacaklar.
İki gün süren Genel Kurula, Ankara’da bulunan Sağlık Bakanı Mehmet Aydın'ın gelmemesi, telgrafla çiçek göndermemesi ilginçti.
Pazar günü, sabahtan akşama dek seçimlerle geçti. Yargıç gözetiminde yapılan seçimler sonunda, Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi Yönetim Kuruluna Nusret Fişek, Uğur Cilasun, Ragıp Çam, Nevzat Eren, İncilay Kılıç, Kâzım Türker seçildiler. Yüksek Onur Kurulu’na İstanbul'dan Üstün Korugan(1402'lik), Hikmet Yurtsever; İzmir'den Engin Tonguç; Ankara'dan Hüsnü Göksel, Fuat Göksel, Abdülkadir Özbek, Doğan Benli, Zafer Öztek, Atalay Yörükoğlu; Denetleme Kurulu’na ise Çoşkun İkizler, Levent Derman, Doğan İstanbulluoğlu getirildiler.
Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi Yönetim Kurulu'na seçilenler, henüz görev bölümü yapmadılar ya, yine Başkanlığa Nusret Fişek'in getirilmesi kesin Nusret Fişek'le arkadaşları, ölüm cezalarına karşı çıktıkları gerekçesiyle açılan davada yargılanıyorlar. 9 temmuzda Asliye Cezada, 9 Temmuzda yine Ankara'da Asliye Hukuk'ta duruşmaları var…