Maksadül Maksut...

SHP Kurultayı'na, Siverek'in eski belediye başkanlarından Abdülkadir Odabaşı da izleyici olarak gelmişti. Olayı o anlatmış Rahmi Saltuk'a. Abdülkadir Odabaşı, ozan Ahmet Arif’in kirvesiymiş, Haluk Gerger'in de yakını. Haluk Gerger'in oralı olduğunu bilmiyordum, olay şöyle:
Belediye başkanlığı sırasında Abdülkadir Odabaşı'na Siverekli bir hemşerisi gelir:
—Aman başkan, kurban olayım, bana bir iş bul... der.
Bunun burası Siverek, Odabaşı nerede iş bulsun? Günlerce düşünür, biraz da muzip adam, hemşerisine şöyle der:
—Sana iş buldum..
—Sağol beyim.
—Seni mezarlık bekçisi yaptım.
—Peki, sağol, mezarlıkta ne yapacağım?
—Kadir Ağa'nın mezarını bekleyeceksin.
—Peki, Kadir Ağa ne yapar?
—Kadir Ağa, mezarından kalkar, kahveye gider, nargile içer, tavla oynar, işte o yokken sen mezarında bekleyeceksin.
—Ya gelmezse?
—O zaman, gelene dek sen yatacaksın.
—Yok beyim sağol, ben iş istemirem.
İkinci fıkra da yine, Abdülkadir Odabaşı'ndan. O da şöyle:
Siverek'te biri bir eve konuk gider. Otururlarken, konuk mangaldaki ateşten bir köz alıp, sigarasını yakar. Ev sahibi, öfkelenmiştir: çünkü kurala göre, geleneğe göre, konuğun sigarasını ev sahibi yakmalıdır. Konuğun, kendiliğinden mangaldan ateş alıp sigara yakmasını kendine hakaret sayar. Şöyle der:
—Maksadül maksut? (Yani, "Böyle yapmakta amacın ne?")
—Maksadül maksadül maksut. (“İşte o nedenle" anlamına)
Böyle uzayıp giderken, ev sahibi mangalı konuğun kafasına geçirir. Mahkemelik olurlar. Yargıcın sorusuna da aynı yanıtı verirler:
—Efendim, maksadül maksut. Öteki sürdürür:
—Efendim, maksadül maksadül maksut.
Yargıç da işin içinden çıkamaz. Anadolu'da yaşayanların ince esprileri, anlatmakla bitmez. Her fıkrada bir düşünce kümesi yatar.
Yazar arkadaşlar, SHP Kurultayı'nda, yuhalamaları kınadılar. Orada herkes gibi, ben de notlar aldım. Kimler yuhalandı, kimler alkışlandı, saptamaya çalıştım. Tabandan gelmiş, yıllarca susmuş ya da susturulmuş bu insanların, kime, nasıl tepki gösterecekleri gözlenmeye değerdi. Şanssız ABD Büyükelçisi Hupe, adı konuklar arasında başlarda okunduğu için olmalı, yuhalandı. Usuma, Abdülkadir Odabaşı’nın anlattığı fıkra geldi:
—Maksadül maksut? (Yuhalamanın amacı ne?)
ABD Elçisi yuhalanmayıp, sessiz biçimde, alkışlanmadan otursaydı, bu kez belki de, "Amerikan Elçisine sessiz protesto" diyecektik. Tabii, burası kurultay, buncağız canlılık olacak...
ABD'den sonraki alkışlar, yuhalamalar şöyleydi:
Afganistan (alkış), Avustralya (alkış), Bulgaristan (biraz alkış, biraz yuhalama), Çin Halk Cumhuriyeti (alkış), Federal Almanya (alkış), İngiltere (yuhalama), İsrail (yuhalama, ıslıklar), Kanada (alkış), Küba (en çok alkış), Pakistan (alkış), Polonya (alkış), Şili (yuh), Yugoslavya (alkış), Sovyetler Birliği (alkış), Tunus, Macaristan, Hollanda, Norveç, Danimarka, Fransa (alkış), Yunanistan (biraz alkış, biraz yuh).
Bizim halk da, tam bir dış politika uzmanı sanki:
Gelen yabancı ülkelerin sosyalist parti temsilcileri, uzun uzun alkışlandılar. Abdullah Baştürk'ü divan başkanı, "Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Başkanı Abdullah Baştürk" diye tanıttı, orada yer yerinden oynadı. Fehmi Işıklar, Rahmi Saltuk, Suphi Gürsoytrak uzun alkışlananlar arasındaydılar. Alkışlananlar da, ellerini kollarını sallayarak, az biraz gövde gösterisi yaptılar doğrusu. Alkışlanmak fena olmuyor! Mustafa Üstündağ'ın eşi Emine Üstündağ da uzun uzun alkışlananlar arasındaydı. Ecevit’ten bir mesaj gelse, kuşkusuz o da uzun uzun alkışlanırdı.
ANAP'lılar yuhalanırken, DYP'liler alkışlanıyorlardı. Mesaj gönderen Erbakan da alkışlananlar arasındaydı.
Anadolu’dan gelenler, bizim yazdıklarımızı okuyorlar, biz de yazılarımızla düşüncelerimizi, duygularımızı dile getirmiyor muyuz? Acı çekmiş, sahipsiz kalmış, susturulmuş insanlar böyle tepki gösterdiler işte, diye düşünmedim değil. Belki yanılıyorum...
Kurultay havası, seçim telaşı kokuyordu. Partide üst düzeyde bir yere gelme telaşı. İl başkanlarının düzenledikleri, MKYK üyeleri aday listesi, kurultay çoğunluğunda bakalım nasıl karşılanacaktı? 72 delegeli İstanbul'la, 4 delegeli Hakkâri il başkanları açısından birer oy kullanmış oluyorlardı. Kurultay ne gösterecekti?
SHP koltuk derdinden, iç kavgalarından biraz sıyrılmak artık. İktidara yürüyen partinin, bir sol partinin, otuz üçten fazla milletvekiline gereksinimi vardır. Bu unutulmasın.
Erdal İnönü'nün kısa konuşması beğenildi. ABD'ye, NATO’ya iğneleri, birer gülle ağırlığındaydı. O, öyle yuhalayıp ne etmedi, kendi biçemi içinde "protesto" etti. Genel başkan hinthorozu Erdal Bey'i, kamuoyu titizlikle izleyecek...