Fas Büyükelçisi Bubker Şerkavi’yle eşinin eski Ankara Palas’ta verdikleri yemekte, on kuzu çevrilmişti. Kuzuların yanında pirinç pilavları, Faslılar'ın kuskuslu nohutları, çeşit çeşit içkiler, tatlılar. Konukları, Fas Elçisi Bubker Şerkavi başında kırmızı fesiyle karşılıyordu, eşinin ise başı açıktı Her çeşit içkiyi görünce şaşırmıştım. Fas’ta bulunmuş biri:
Ooo, dedi. Faslılar viskiyle oruç açarlar!
Fas'ın ulusal günü olduğu için olacak, çağrılanlar çok kalabalıktı. Dört yüz kişi çağrılmıştı. Herkes sıraya girip çatal bıçaklarla, kuzulara saldırdı mı? Kuzular yenilince de ortalıkta hemen kimse kalmadı mı? Bir yanda kuzulara kurtlar gibi saldıranları görüyor, Eskişehir'de, Buca'da, Sağmalcılarda açlık grevlerine gidenleri düşünüyordum! Bütçesi açık Maliye ve Gümrük Bakanı Kurtcebe Alptemoçin, eski Devlet Bakanı Vehbi Dinçerler oradaydılar. Hinthorozu Erdal Bey kuzulara kalmadı, erken ayrıldı. Metin Toker de oradaydı. Erdal Bey’e sordum:
Metin Toker'in yazdıklarına ne diyorsunuz?
Kendisine saygım var dedi, ekledi: bizim bütün yazarlara saygımız var!
Erdal Bey, Mersin olayını çözdüğünü söyledi. “İstifa edeceğim" diyen Ekin Dikmen'le de görüşmüştü. “Bir sorun yok" dedi. O sırada yanımıza politikacıların dev posterlerini yapan Cemil Karababa da geldi. Cemil Karababa, Erdal Bey’e İsmet Paşa'yla ilgili bir anısını anlattı. 1950’li yılların sonunda, Cemil Karababa, Atatürk’ün asker giysileri içinde bir dev resmini yapar; ancak ismet Paşa'nın da öyle asker giysileri içinde dev tablosunu yapmak istemektedir ikisi de yan yana asılacaktır. Cemil Karababa, İsmet Paşa'ya:
Paşam, asker üniformalarınızı giyseniz de bir resminizi yapsam! der; Paşa olmazlanır:
Nerede bulacağım ben şimdi elbiseleri? der, ben sivilim!
Muzip Cemil Karababa:
Bir şapka getirir, size giydirir resminizi yine yaparım! deyince, Paşa:
Bana o külâhı giydiremezsin! diye bağırır...
Cemil Karababa'yı dinleyen Amerika Elçisi Hupe, onun dev resimler yapışına şaştı kaldı.
Washington Restaurant'ta Erdal Bey'le konuşurken, bir ara sormuştum:
Ecavit-İnönü savaşımında, kongrelerle oluyor bunlar tabii, buralarda bir ‘tertip’ olduğu kanısı var mıydı İsmet Paşa'da?
İyi bilmiyorum. İyi bilmiyorum, ama hatırladığım kadar o zaman kongrelerde 'dürüst olmayan işler yapılıyor’ şüphesi onda da vardı; hatırlıyorum, bir kongrede, başında oturup işte 'oylar iyi sayılsın' diye sonuna kadar takip ettiğini hatırlıyorum. Böyle bir şeyi gazetede görmüştüm o zaman... Yani, ‘Oy vermede bir hile olmasın, parti içinde dürüst yapılsın bu işler’ diye uğraştığını hatırlıyorum, son döneminde..
* * *
Hafta ortasında çarşamba günü, Mamak'ta Dev-Yol davasının duruşması vardı. Onu izledim SHP Diyarbakır Milletvekili Fuat Atalay, Haldun Özen, birlikte gittik Mamak'a vardığımızda duruşma başlamıştı. Tek tip giysiler gitmişti. Tutuklu sanıklar, annelerinin, eşlerinin ördüğü renk renk kazaklar içindeydiler. Birbirlerine sokulmuşlar, sıralara öyle oturmuşlardı. Tutuklu sanıkların arka sıraları bomboştu. Tek tip giysi yüzünden cezaevlerinde, tutukevlerinde ne çok olaylar olmuştu. Bu yüzden ölenler, sakat kalanlar vardı. Şimdi çoğu yerde açlık grevleri sürmekteydi. Bu yüzden "Neden yapıldı bunca eziyet?" diye düşünüyordum. Analar, çocuklarına kuzular gibi bakıyorlardı.
Dinleyiciler bu kez çok kalabalıktı Ana-babalar dışında da gelenler olmuştu. Bir dinleyici:
İçeride hiç yakınım yok, ama bu çocuklar kendi çıkarları için değil, bizler için buradalar! Onun için izlemeye geldim!... diyordu.
Bolu'dan bir ana-baba gelmişti. Oğulları Mehmet Ali Yılmaz, o gün duruşmada konuşmuştu. Baba:
ODTÜ'de üçüncü sınıfta okurken içeri alındı, yedi yıldır içeride, içeri alındığı zaman çocuğu on günlüktü, biz büyüttük. Şimdi yedi yaşında, ilkokul ikinci sınıfa gidiyor… dedi
Duruşma yargıcı Hüseyin Şahin sayrıydı, gelmemişti. Onun yerine üyelerden sivil yargıç Tuncer Büyükkaymakçı çıktı. Yargıç Binbaşı Fevzi Uğur, yargıçlar kuruluna eklenmişti. Başkan yine Muh. Kd Alb. Erol Caner’di. Savcı da değişmemişti, Cumhur Söğüt'tü. Savunmalar yerinde, İnsan Hakları Derneği Başkanı, savunman Nevzat Helvacı, Fatma Çakır, Zeki Tavşancıl, Ahmet Atak, Ulvi Melektosun, Şenal Sarıhan, Doğan Tanyer vardılar. Savunmanlar konuşuyorlar, sanıkların yirmi yıllık cezanın karşılığını daha karar verilmeden yattıklarını, bu nedenle artık salıverilmelerini istiyorlardı…
Dışarıda fırtına esiyor, demir çatı sallanıyordu. Bir ara camlardan biri kırıldı. Erlerden biri, süpürge, kürekle gelip kırık camları topladı. Dinleyici sıralarında, Fuat Atalay'dan başka SHP'li milletvekillerinden Sedat Doğan, Rıza Yılmaz, Eşref Erdem, Ömer Çiftçi ile Tevfik Koçak da duruşmayı izlediler. Sanıklardan Mehmet Ali Yılmaz, salıverilmelerim istediği konuşmasında, özetle şunları söyledi:
İşkenceciler tarafından yaratılan bu dava siyasal bir davadır. Hukuki nedenlerle değil, siyasal amaçlarla yaratılmıştır. Siyasal amaçlarına ulaşabilmek için işkence dahi her yolu mübah sayan bir anlayışın ürünüdür...
Bize yöneltilen suçlamalar ile 12 Eylül öncesinin bütün ekonomik, politik ve toplumsal olumsuzluklarının halka ve devrimcilere yüklenmeye çalışıldığı ortaya çıkmıştır. Ülkeyi batağa saplayan sağcı iktidarları aklamak için gerçekler karartılmaya çalışılmaktadır...
Bu dava bundan sonra demokrasi ve özgürlük için mücadele edeceklere karşı bir gözdağı, bir yıldırma hareketi olarak değerlendirilmeye çalışılmaktadır. Bu dava ile ortaya çıkan bir önemli gerçek de; sağcı olursan ödüllendirileceğin, devrimci olursan işkencelerden geçirilerek yıllarca zulüm altında çürütüleceğindir.
Tutuklu kalmamı sağlayan tek belge (eğer adına belge dersek) işkence ifadeleridir. Bu ifadelerin bırakalım uluslararası antlaşmalara göre geçerliliğinin olmadığını belirtmeyi, son günlerdeki gelişmeler dikkate alınınca bu ifadeleri hazırlayanların birbirleri hakkında bile neler yapabildiklerini son MİT raporu olayı, bizim işkenceciler ve işkence ifadeleri hakkında söylediklerimizi açıkça doğrulamaktadır..
Bize işkence yapanların MHP’li emniyet mensupları olduğunu, bu kişilerin MHP'yi kurtarmaya çalıştıklarını, bu amaçla bize çeşitli suçlar yıktıklarını ve böylece MHP davasını gölgede bırakacak ölçüde büyük bir davayı yaratmayı amaçladıklarını sorgumuzda belirttik. Bu görüşümüz Hicabi Koçyiğit tarafından mahkeme önünde doğrulandı. Hicabi Koçyiğit, işkencecilerin başı olan Kemal Yazıcıoğlu'nun ve yanındakilerin MHP'yi kurtarmaya çalıştıklarını ve kendilerini bu amaçla onların kullandığını belirtti.
Kemal Yazıcıoğlu ve yanındaki işkenceciler hakkında yapılan suç duyurusu üzerine o zamanki askeri savcılar bu durumu araştırmak istediler. Fakat zamanın Sıkıyönetim Komutanı Recep Ergun tarafından engellendiler...
6 Mart 1988, Cumhuriyet