Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü eski yönetmenlerinden Aydın İpek'le Mekke’de olan olayları konuşuyoruz. Aydın İpek’e sordum:
Kaç yıl Mekke'de bulundunuz? Olayların olduğu yeri, tüneli anlatır mısınız?
Beş yıl Mekke'nin yakınında, Mekke kentine on kilometre dışarıda bir şirketin idare amirliğini yaptım. Orada çalıştım. Ve sık sık görevimiz gereği, olayların olduğu "Mina”da çalışma yerimiz vardı, “Arafat'ta çalışma yerlerimiz vardı, "Arataf'ın çevresinde çalışma yerlerimiz vardı, görev gereği, buralara çok kez gittim. Mina denilen yerde, yüz binlerce, milyonlarca insan toplandığı için en büyük problem tuvalet problemiydi, bu tuvalet problemi gerçekten çok önemliydi, onun için de oraya, Mekke’ye çeşitli işleri yapmak için gelen şirketlere, Suud hükümeti, ayrıca yüznumara yapma, tuvalet yapma görevi de veriyordu. Biz, orada kaldığımız beş yıl içerisinde, üç yüz kadar tuvalet yaptık. Çeşitli, başka, Örneğin Pakistan'lı şirketler de tuvaletler yaptılar. Biliyorsunuz Müslüman olmayanlar, Mekke'ye giremiyor. Mekke'de çalışan şirketlerin hepsi aşağı yukarı Müslüman şirketler. Bu şirketler de işte Hindistan, Pakistan, Türkiye, Afrika ülkelerinden şirketler. Bu arada "Mina" denilen yerde, hem üstte hem alttan şeytan taşlanacak tünel biçiminde bir yer var. En makbulü herhalde tünel biçimindeki yerden taşlama işi. Üç tane de şeytan var; büyük şeytan, orta şeytan, küçük şeytan. Bu, "büyük şeytan”ı taşlıyor kişi, doğu kısmından girerek tünele. Ondan sonra "orta şeytan"ı, en sonra da "küçük şeytan"ı. Ve 600-700 metre uzunluğundaki tünelin öbür ucundan çıkıyor. Şimdi benim kanım; büyük şeytanı taşladıktan sonra "dönmek suretiyle" diyor haberler, oysa dönmek söz konusu değil, 'öteki’ ucundan "küçük şeytan"ın bulunduğu yerden, ikinci bir kafile giriyor. Büyük şeytanı taşlayan bir grup, orta şeytana doğru ilerlerken öteki grupla karşılaşıyor. Binlerce kişi tünelin bir başından girdiği için öteki başından da yüz binlerce kişi geldiği için bu giren kişiler, en öndeki ile karşılaştıktan zaman duruyorlar, ama durmaları olanağı yok, çünkü arkadan akıyor. Ve öndeki kişiler sıkışarak ölüyor...
Şimdi bu tünelin içinde "Türkçe" ve "Arapça" yazılar var. "Türkçe" olmasının nedeni, Suud Arabistan’a en çok hacı adayı gönderen ülkelerden biriyiz biz, her yıl rekor düzeyde. Türkçe ve Arapça, duvarlarda "Geri dönülmez", "Yerinde durulmaz" yazıyor. Geri döndüğünde, ya da yerinde durduğunda ezilip ölmek söz konusu. Tünelin iki yanından da girmeye kalkışınca insanlar, bu facia meydana gelmiştir. Bir yandan girmek söz konusu olsaydı, bu facia olmayabilirdi. Sanıyorum burada "ihmal'' söz konusu. Oradaki hac düzenlemesini yapan, gerek Suud hükümeti gerekse ülkelerin giden görevlileri, yeterince dikkatli davranmamışlardır bana göre. Tünelin iki ucundan girilmemesi gerekiyor. Tek bir yandan girip öteki ucundan çıkmak gerekiyor.
Siz tünele girdiniz, değil mi?
Ben girdim tünele, tünelde eşimin resmim çektim. Mina Tüneli'ne girdik, karşı taraftan da çıktık, birçok kez gezdik aslında...
Havalandırma bozukmuş galiba, havasız kalmışlar
Orada yapılan tünellerin tümünde havalandırma ve serinletme var. O aygıtların bozulması halinde o tünelin içindeki insanların büyük bunalıma girmeleri söz konusu. Dışarıda sıcaklığın 65 dereceye çıktığını biliyorum ben. Tünelin içi bir hayli serin oluyor. Her yanı taş olduğu için tünelin içine girdiğinizde serin oluyor ama binlerce insanın soluk alıp vermesi halinde bu serinlik ortadan yok oluyor, oksijen yetmezliği meydana geliyor, ki ölümlerin birçoğunun ondan olması gerekir. Hatta Mina Tüneli'nin üstünden de taşlamak söz konusu demiştim, "sevap" olan; altından taşlama işi. Aşağıda olaylar başlayınca oraları bilen biri olduğum için okuduğum haberleri daha iyi değerlendirebiliyorum, yukarıdaki insanlar, aşağıdaki bağırışmayı, çığlıktan duyunca merak ediyorlar, aşağıya bakmaya çalışan insanlardan birçoğu da gelen kalabalıkla birlikte aşağıya uçuyor! ölenlerden bir kısmı da öyle ölüyorlar. Korkuluklar var gerçi köprülerin çevresinde ama sıkışma suretiyle ölüm olayları oluyor.
Bu tünelleri siz mi yaptınız? Ne zamandan beri yapıktı?
Şimdi efendim, Mekke üç yüz bin kişilik bir kent. Eski bir kent, ancak yenilenmeye doğru gidiyor. Suud hükümeti bu konuda bir hayli para harcıyor. Bu kentte hac sırasında, 1 milyonla 5 milyon arasında insan toplanıyor. Yani düşünün, 300 bin kişilik kente göre ayarlanmış, yeme içme, ne bileyim, barınma, bu kadar kişi için. Bir de 5 milyon kişinin geldiğini düşünün, gerçekten bir hayli zorluklar içinde oluyor, barınma, yeme içme. Mekke'de ulaşım... Mekke'yi ben, bir düzün ortasında kurulmuş bir kent olarak düşünürdüm Türkiye’deyken. Oraya vardım ki yüzlerce tepenin arasına kurulmuş bir kent. Türk şirketleri de bu tepelerin arasına durmadan tüneller açmakta, örneğin, Kâbe'ye giren bir tünel var. Sezai Türkeş şirketi açmış. Biz geldik, onun üstünden ona çapraz bir tünel açtık.
Sizin şirketin adı ne?
BİM Hol. Birleşmiş Müteahhitler Holding. Bizim, üstümüzden bir Pakistan şirketi geldi, bir başka tünel açtı. Yani, Kâbe’ye çıkan üç dört tane tünel oluyor. Aslında Kâbe'ye çıkan bir hayli tünel var; Kabe'nin bulunduğu yer, Arafat'a 15 kilometre. Burada üç dört tane tepe, dağ var. Dağların içinden durmadan tünel açılmış, çünkü ulaşım gerekli. Şu ana dek açılmış yüz dolayında tünel var. Kanalizasyonu, Türk şirketlerinden Fişka şirketi açıyordu. Zemzem suyu, o açma sırasında zedelendi. O yöreye çok yağmur yağar. Kanalizasyon olmadığı için de kentin içinden akar şey, Tam Kâbe'nin altına geldiğinde, dinamit atınca Kâbe'nin yanından çıkan zemzem suyu, kayboluyor. Yeni hac dönemine dek Kâbe'ye aynı biçimde su bulmak gerekiyor. Suud hükümeti, tuttu, birçok şirketlere görev verdi; Kâbe'ye su getirme görevi. Bu görevlerden birini de bizim şirket aldı, "Vadi Milkan" denilen-yerden su getirme işi.
Yıl kaçtı?
1985. Suyu 1985 haccına yetiştirdik!
Bizim hacı adayları daha yaşlı oluyor, Afrikalılar nasıl?
Şimdi, Kamerunlular, Afrikalılar, Sudanlılar, gerçekten ızbandut gibi dev gibi gençler. Suud Arabistan'a gelen hac kafilesi içinde en yaşlıları Türkler. Dünyadan elini ayağını çekmiş insanlarımız gidiyor hacca. Öteki dünyaya hazırlık biçiminde düşünüyor. Oysa bizim dışımızdan gelen tüm ülkelerin hacı kafileleri genç ve dinç. Hele hele o Afrika yerlileri, dediğim gibi Kamerunlular, Sudanlılar, Somalililer, dev gibi Mina'dan şeytan taşlamaya gelirken kol kola giriyorlar, saflar halinde yürüyorlar. Önlerine ne çıkarsa ezip geçiyorlar. Hac sırasında sık sık ölümler oluyor. Geçmiş yıllarda da, bizim kafilemizden kesinlikle beş on kişi ölürdü. Bu ölümler, bunlardan ileri geliyor. O kişileri durdurmak olanağı yok. (Kimi Afrika ülkelerinde, genç erkekler hacı olmadan evlenemiyorlamış, o nedenle hacca genç gidiyorlarmış! Endonezyalılar da kadınlarını aralarına alıp korumak istemişler, öyle yürümüşler...) Ezmezlerse ezilme durumunda kalacak insanlar. Kendilerini korumak için o biçimde yürüyorlar. Yürümelerden dolayı da birtakım sıkıntılar doğuyor.
Hacda yitenlerin olduğu söyleniyor; bu nasıl oluyor?
Efendim, her hac döneminde ben, beş hacı döneminde oradaydım, bizim işçiler arasında anlatılırdı: İşte "falan falan kişiler kaybolmuş", özellikle kadınların kaybolması, güçsüz kişilerin kaybolması söz konusu oluyor. Hac sırasında, bu kayıplar devam ediyor. Ama hacdan sonra da genellikle meydana çıkıyorlar. Bilmiyorum, nasıl oluyorsa...
Herhangi bir açıklama yapılmıyor?
Yok yok, yolunu şaşırma olabilir...
Kaçırma olabilir mi?
Kaçırma da olabilir tabii. Çünkü her ulustan insan geliyor oraya. Suud hükümeti, ne kadar dikkat etmeye çalışsa bile zaman zaman bu kaybolmalar oluyor. Kadınların satılması olabiliyor. Zaman zaman, biz de duyduk bunları...
* * *
Düzeltme: Pazar günü çıkan “Ankara Notları”nda, İbrahim Peygamber’in karısı, Hatice olarak geçmişti. Hacer olacaktır. Sn. İbrahim'in asıl eşi Sara’dır. Tevrat'taki adı ise Reha, söylenceye göre 90 yaşında iken Sara, 17 yaşında bir genç kız kadar güzelmiş. İbrahim, Sara'nın çocuğu olmadığı için onun ısrarı ve izniyle kölesi Hacer ile evlenir. İsmail de Hacer’den olur. Düzeltir, özür dilerim.
12 Temmuz 1990, Cumhuriyet