Kurtlar Sizi Ham Yapar!

Kaç gündür, yazmak istiyordum, elim değmedi; cezaevinden çıkan Yalçın Küçük, Ankaraya evine döndü, onbeş gün oldu. Güneye gidip, anasının babasının elini öptü. Dün de İstanbula gitti Telefonla konuştum:
Ada’ya Doğan'ın mezarına gideceğim, sonra Mahmut Bey'i görüp geçmiş olsun, diyeceğim… dedi
Yılbaşında, içeridekilerin yeni yıllarını kutlarken, Çanakkale'de yatan eski öğretmenleri unutmuş muyum? Kendilerine kart yolladıklarımdan bile sitemli karşılıklar geldi. Çanakkale Özel Cezaevi'nde yatan Süleyman Yaşar, şöyle diyor kartında:
"Sayın Ekmekçi,
Yeni yıl kartınızı biraz şaşırarak, fakat sevinerek aldık. Sitem etmiyorum. Koşullarımıza rağmen biz de arayabilirdik. Ama, gel gör ki, içende adam biraz nazlı oluyor, hep dışarıdakiler önce hatırlasın istiyor. Neyse, üç yıl sonra da olsa hatırlanmak güzel. Size, ailenize ve Cumhuriyet ailesine 1984’ün mutluluk ve başarı getirmesi dileğiyle."
Aynı cezaevinden, eski öğretmen Öner Yağcı da, şöyle başlıyor mektubuna:
"Geçtiğimiz bayramlarda ve yılbaşlarında olduğu gibi, bu yılbaşında da bizi unuttunuz, hem anımsatmak, hem de-hakkım olmasa da-sitem etmek için bu kısa mektubu yazıyorum.
Ben TÖB-DER davasında yargılanarak 8 yıla hüküm giyen bir öğretmenim TÖB-DER'in son genel sekreter yardımcısı idim.
Bildiğiniz gibi 1980 kasımından beri içerideyiz. Davamız 81 aralık ayında sonuçlandı, 83 şubatında da Askeri Yargıtay’ca onaylandı. Mamak 'tan Ankara Merkez Cezaevi’ne oradan da 83 mayıs başında Çanakkale Cezaevi’ne getirildik. Ve 13 TÖB-DER yöneticisi 85 başından itibaren bitecek olan cezamızı tüketmekle uğraşıyoruz.
İçtenlikli yazma biçiminizle okuyucularınızın beğeni ve saygısını kazanan bir yazarsınız. Öğretmenlikten gelme oluşunuz sizi bize daha bir yakın kılmaktadır. Yeni yıl için yazdığınız yazılarda bizi unutmuş olmanız, bu nedenle daha da gücümüze gidiyor. Geçen bayramlarda birçok arkadaştan, "Ekmekçi size küs mü?" diye sorular gelmişti. Bu yeni yıl yazılarınızla ilgili olarak da benzer soruların geleceğini biliyorum…
Yenilerde benim ve Merkez Yürütme Kurulu üyesi iki arkadaşımın bir yıllık bir cezası daha Askeri Yargıtay’ca onandı. Oysa 8 yıl ceza aldığımız davadaki suçlamaların aynısıydı. Ve biz aynı suçtan iki kez cezalandırılmış olduk sessiz sedasız. Basında da çıkmadı bu ceza."
Öner Yağcı, mektubuna şu dizeleri de yazmış:
"Kafeslere sığmayan tarla kuşu/ şarkılarını onuruyla söyleyerek işiniz/ kış kıyamette cemreler düşer sabrına/ güneşe donöktur gözü gönlü/ tadı damakta ballı meyvedir özgürlüğü/ tarla kuşları yuva kursun/ bağırlara yeni yılda."
* * *
Bu, "Ankara Notları"nı, Ankara'nın bir sorununa, konut sorununa ayırmayı düşünüyordum. Ankara’nın hava kirliliğinden kaçanlar, Ankara yakınında, birleşip kooperatifler kurarak konut edinmek, oralarda oturmak isterler. 1977 yılında, Hacettepe Üniversitesi'nden bir doktor grubu, Ankara'nın hava kirliliğini tartışırken, ‘Bari canımızı kurtaralım!" diye, Ankara dışında evler yapmaya karar verirler. 250 üyelik bir arsa-yapı kooperatifi kurarlar. Nazım Plan Bürosu, en az 150 bin metrekarelik bir arsa satın alınmasının zorunlu olduğunu bildirir.
80 doktor, yüzde 20 de öbür meslek gruplarından oluşmak üzere, 250 üyelik arsa-yapı kooperatifini kurarlar, kurucu üyelerin çoğunluğu Hacettepe Üniversitesi Fizyoterapi-Rehabilitasyon Yüksek Okulu'nda oldukları için kooperatife de bu adı verirler. Kuruluşun bütün işlemleri bitirilir. Ticaret Sicili Gazetesinde de yayımlanarak, kooperatif tüzel kişilik kazanır. Yüz elli dönümlük konut için arsa bulunması oldukça güç olur, komisyonculara başvurulur; sonunda Yenimahalle'ye bağlı Alacaatlı köyü Mavikadın yöresinde 150 bin 500 metrekarelik arsa. Nazım Plan Bürosu Başkanınca da uygun görüldüğü için tarla sahiplerine 12 milyon 150 bin TL. Mâliyeye de 835 bin TL, vergi ödenir, arsalar alınır. Tapu alındıktan sonra Nazım Plan Bürosu'na yeniden gidilir. Başkan tapuyu inceledikten sonra:
Bu bölgeye yerleşme izni verilemez. Daha önce bir yanlışlık yapmışız, izin vermişiz. Bana bir ay izin verin, bir çözüm yolu arayalım! der
Aman, o kadar para yatırıldı, siz "bir sakınca yok'' dediniz. Şimdi bu ne?
Burası Ankara'ya 20 kilometre uzaklıkta, Ümit köyün az ilerisinde Polatlı yolu üzerinde bir yer. Geçen yaz, buranın yakınına gitmiştim. Gittiğim yerde ağaç yoktu, tertemiz bir hava. Kuş sesleri geliyordu. Bunlar tarla kuşlarıydı, kendileri ortalıkta görünmüyordu, ama yankılanan sesleri korkunç bir güzellik yaratıyordu. Konumuza geleyim. Bu arada, buranın orman arazisi olmadığı, tarihsel ve arkeolojik alan içinde bulunmadığı, 1757 sayılı yasaya göre reform bölgesi de olmadığı, devletçe dağıtılan yerlerden de olmadığı, 1-2-3’üncü sınıf tarım arazisi de olmadığı belgelerle saptanmış, yerleşim halinde elektrik verilebileceği, yetkili makamlarca belirtilmişti. Ama, aradan yıllar geçiyor, işler öylece sürüncemede duruyordu.
Nazım Plan Bürosu'na son, kalabalık bir kurulla gitti kooperatifçiler. Şu karşılığı aldılar:
Size izin verirsek, yakınınızda (İlkokul Öğretmenleri Koop.) TEK, YSE gibi bir sürü kooperatif var, onlara da izin vermemiz gerekir. Ayrıcalık yapamayız. Ayrıca su, kanal, yol, elektrik sizin içinden çıkamayacağınız kadar masraf açar. Ulaşım sorunu olur, bir de size otobüs vermek gerekir...
Yalnız bizim bunda bir yanlışımız yok ki. Bize bir yol gösterin.
Ne yapalım, hasta da ölebilir!
Bu günler, aylar geçerken kooperatifçiler, alana on bin meyve ağacı diktiler, vişneler, kirazlar oldu olacaktı. "Yeniden bir dilekçe verin de bakalım" dediler. Aylar, yıllar geçiyordu. Bu arada su getirildi, septik çukurlarla birlikte, bütün kanalizasyon sistemi kuruldu. Bunlar, devletten bir kuruş yardım görmeden yapıldı. En son gittikleri müsteşar yardımcısı, Nazım Plan Büro Başkanına telefon açıp, durumu anlattı. Büro başkanı, telefonda müsteşar yardımcısına:
Orada onları kurtlar yer! diyordu Kooperatifçiler, ayrılırken tek tümce ile şunu öneriyorlardı:
Devlet, hizmet götüreceği yere değil, götürdüğü yere karışsın, hizmet götürmediği yerlerdeki arazi sahiplerini özgür bıraksın.'
"Orada kurtlar sizi ham yapar!" diyerek. Ankara dışında konut yapmaya engel olmak, insanı gerçekten düşündürecek şey. Kooperatif oluşturanlara bir şey daha dediler:
Biz Ankara’nın o yana değil bu yana doğru büyümesini istiyoruz, gidin Etimesgut yöresine yapın!
İşler, böyle sürüncemede dururken, yetkililer Ankara'nın hava kirliliğine çözüm aramayı sürdürüyorlardı.