Kunta Kinteler Arasında...

Den Haag'daki Türkiyeli Gençler Derneği'yle, Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği Den Haag şubesinin ortaklaşa düzenledikleri, Türkiye’den de BİLAR’ın üstlendiği toplantıları izlerken, Hollanda’da yaşayan göçmenlerin sorunlarını nasıl edip de, yakalayabileceğimi düşünüyordum. Belediyelerde "sosyal hizmet görevlisi" olarak çalışanlar vardı. Sorunların büyük bölümü, onlara yansıyordu. Usa gelmez ilişkiler, ardından bunalımlar...
Türkiye’de vaktiyle öğretmenlik yapmış olanlar, burada da benzeri işleri yapıyorlardı. Hollandalılarla evlenen Türkiyeli kadınlar, erkekler vardı. Muttu olamıyorlar mıydı? Bu konuda araştırma yapanlar vardı. Hollandalı bir bayan milletvekiliyle evli Türkün keyfi gıcır mıydı? Pek sorun çıkmıyordu. Zengin bir eş bulanlar da sıkıntılı değillerdi. Türkiye'de eşleri olup da, burada evlilik yaşamını sürdürenler az değildi. Türkiye'den çıkmak zorunda kalmış olanlar, geri dönemeyenler, yurtdışında hapishanede gibiydiler. Geçimcil (ekonomik) sığınmacılar, çokluk, siyasal sığınmacılara yaklaşmak istemiyorlardı: ne olur ne olmazdı!
Sorarsanız, tümü Türkiye'ye, yurduna geri dönmek istiyordu, ama dinlencelerde! Yılda bir-iki ay.
Gitsek, orada ne yapacağa?” diyorlardı, iş bulabilirler miydi? Zaten Türkiye işsiz doluydu. Çifte yurttaşlık yoktu, ancak yurttaşlıktan çıkanlar da, gizlice konsolosluğa dilekçe veriyorlar, "Ben Hollanda yurttaşı oldum, ama benim yurttaşlığımı saklı tutun!” diyorlardı. Türkiye bedelli askerlik için çok para istiyordu. Bu parayı bulamadığı için yurttaşlıktan çıkmak zorunda kalanlar da vardı.
Den Haag'daki kapanış toplantısı ünlü "Kongre Salonu”nda yapıldı. Hollanda'daki "Eurovision Yarışması”nın yapıldığı salon. İki bin kişilik salonda 250 kişi var, yoktu. Adam toplayacağı beklenen Tarık Akan gelmiş ancak, gelişi yeterince duyurulamamıştı. Bekir Yıldız’la, Mustafa Ekmekçi'ye kaç kişi gelirdi?
Koca salonda, gelen konuk sanatçıları Gülsen Tuncer, çağırıyor; sanatçılar, tasarladıkları birkaç tümceyi söylüyorlardı. Gülsen Tuncer (o, Engin Ayça’nın eşi, Barış Derneği davası sanıklarındandı; davasının zaman aşımından düştüğü bildirildi), Tank Akan'ı sahneye çağırdı.
- Tarık Akan!
Salonda bir alkış loptu. Herkes ayağa kalkmış, Tarık Akan'ı görmeye çalışıyordu. Çıka çıka sahneye Çetin Öner çıkmaz mı? Şöyle dedi Çetin Öner:
- Ne o, niye şaşırdınız? Tarık Akan, yarın saat 16.30'da Türkiyeli Gençler Derneği'nde olacak! (Bir oyun vardı bunun altında ama, dur bakalım..)
“- Mehmet!" diye seslendi, sahnenin yanına doğru Çetin Öner.
İşte o zaman Tarık Akan göründü. Yine alkışlar. Tarık, Çetin’in yanına geldi, bizler de "hoşgeldin" dedik, kucakladık. Çetin Öner sordu:
- Adın ne?
- Mehmet!
İzlence renkleniyordu kapanışta daha çok. Dağıldığımızda, herkes Tarık Akan’ın başına üşüşmüş, imza istiyordu, iki Hollandalı bayan da imza istediler, aldılar. Bayanlara sorduk:
- Bu imza aldığınız sanatçıyı tanıyor musunuz? Kim o?
- Hayır tanımıyoruz, yanıtını verdiler.
- Niye imza aldınız?
- Çok alkışlandı, ondan!
Gülsen Tuncer’in, sanatçıları tanıttığında, herkesin kendince birkaç tümce söylediğini belirtmiştim. Bekir Yıldız özetle şöyle dedi:
"Doğada her canlının bir kökü vardır. Duygu ve bilinç karışımı insan için kök sorunu daha da önemlidir, örneğin, Afrikalı insanların, köklerinden sökülüp Amerika'da, insan pazarlarında nasıl satıldıklarını tarih bize öğretmiştir. Bu kara insanın ortak bir adı vardı: Kunta Kinte. Ben bu adı, dünyadaki tüm göçmenlerin adı kabul ediyor, sizlere Kunta Kinteler olarak iki öneride bulunmak istiyorum:
Birincisi, köklerinizi hiçbir zaman unutmayınız, ama çağdaş olan her şeye karşı da açık olunuz.
İkincisi, sizleri köklerinizden söken köklere karşı demokratik yollarla savaşım veriniz.
Gerçek düşmanı bulamazsanız, sonuçları tartışmakla, ah, vah etmekle geçer ömrünüz. Gerçek düşman emperyalizmdir, faşizmdir.
İçinizden çıkmış eski bir Kunta Kinte olarak hepinizi sevgiyle selamlar. Türkiye Haftası'nı düzenleyen Gençler Derneği’yle HTİB'ye teşekkürlerimi sunarım."
Muzaffer İzgü de, şöyle dedi özetle:
"Birçok sorunlarınız var, biliyorum. Geçen geldiğimde de sizleri dinlemiştim, uzun uzun konuşmuştuk. Bölünüp parçalanmamanız en büyük dileğim. ‘Böl, parçala, yönet' her türlü yönetimlerin dileğidir. Hele kapitalist ülkeler, geri kalmış ülkeler insanlarını bölüp parçalamak isterler. Ülkenin uzantısı olan dış ülkelerde de, geri kalmış ülke insanlarının işçilerini bölmek isterler ki, etkinliğiniz, gücünüz azalsın diye. Kuracağımız her derneğe, her birliğe yardım eder, para verir, daha bölünsün, daha bölünsün ister. İşte bu tuzağa düşmeyin, dikkatli olun!"