Külden Eşek...

Elazığ yöresinde halk ağzındadır, söz. Onlar, işe yaramayan adama “Külden eşek” derler. Külden eşek ne işe yarar? Hemen dağılıverir. Ne yük taşır ne bir şey! Elazığlılar, işe yarar görünenler için bir şey dememişler. İş göreceklerin işlerinden atılmaları konusunda da vardır, halkımız arasında deyimler; arasam bulurum onları da...
Bir tutucu gazete var: Milli Eğitimi yönettiğini sanıyor uslarınca yazarları. Eee, yazar bu, korkulur! Gazetede yazılar yazan bir eski, Bakanlık Müsteşarı var; bir kooperatiften ayda altmış bin lira aylık alır. Şimdilerde bu kooperatif, Milli Eğitim Bakanlığına, kooperatif arsalarından 74 milyon liraya okul yeri satıyor. İşlemler bitirildi bitirilecek; imzalar atıldı atılacak da, daha para ödenmedi!
Oysa, yasada hüküm var; kooperatifler, cami ve okul yerlerini ayırırlar, bunlar parasız olarak verilir. Parasız alınabilecek yere. Milli Eğitim Bakanlığının 74 milyon lirası, hem de eski müsteşarın çalıştığı yere ödenecek...
Şimdiki müsteşar, eski müsteşarın yardımcısıydı. Şimdiki müsteşar yardımcısı da, yine eski müsteşarın buyruğundaydı. Kooperatiften okul yeri için arsa alınıp alınmamasına karar verecek olanlar da bunlar.
Bürokratların da işi güç. Şöyle düşünüyorlardır ne bileyi;
— Bu olağanüstü dönem bir gün geçer. Eskiler yine, bu kez Bakan olarak çıkar gelir. Neme gerek, ben darıltmayayım da...
Sonra evde çoluk, çocuk da var!
Bir olay bir gün Bakanlar Kurulu'nda geçti. Bir yazıda “veya” yerine “ya da” sözcüğü geçiyordu. Bakanlardan Mehmet Turgut ile Sabahattin Özbek, “ya da” sözcüğüne karşı çıktılar; şöyle dediler:
— Ya da kelimelerini komünistler kullanıyor. Yazıdan çıksın bunlar!
Hasan Sağlam çok kızdı o zaman. Böyle diye diye komünizm palazlandırılıyor muydu? Ne suçu vardı, ya da sözcüğünün?
Talim-Terbiye Kurulu, hemen hemen İŞİ gücü bırakmış, dil tartışmaları yapıyordu. Bu, saatler sürüyordu, her yerde böyle değil mi? Bazı arkadaşlarım:
— Ben bu sözcüğü seviyorum, su sözcüğü sevmiyorum, derler.
— İyi, sevme aman! diyeceğim gelir.
Lafı ayağa düşürüp, gevezeliklerle zaman öldürür kimileri...
Danışma Meclisi’nde, seçmen yaşıyla ilgili madde, dört oy farkla geçti. Oylama, el kaldırılarak yapıldığı halde, bir dikkatli göz, bunları saydı. 42’ye 46. Bir başka deyişle, seçmen vasinin 16 olması, dört oy farkla reddedilmiş oldu. 70'den çok üye ise oylama sırasında ya kuliste, ya şurada buradaydı. İçlerinden seçmen yaşının 18 olmasını isteyenler de vardı kuşkusuz dışardakilerden. Aksi oyda olanlar da vardı. İsteyenlerden beş kişi daha içeri girmiş olsa, seçmen yaşı 18 olur muydu, olmaz mıydı? Ne bileyim?
Server Tanilli’nin Anayasa taslağını eleştiren yazısı 18 Ağustos günlü Cumhuriyette “Sermayenin Tasarısı” başlığı ile yayımlandı. 24 Ağustos günlü “Tercüman”da Mukbil Özyörük, 25 Ağustos günlü Son Havadis’te de Cihad Baban, Tanilli’ye veryansın ettiler. Mukbil Özyörük’ün yazısının başlığı “Serseri denir miymiş? Denmez miymiş?” baslığını taşıyordu. Oldukça eğlenceli bir yazı. Mukbil Özyörük, “serseri” denebileceğini vurguluyor, kitaplarda yerini de gösteriyor. Yalnız, Necip Fazıl’ın “Serseri” şiirini unutmuş belli; belki de Anayasa taslağından bir Necip Fazıl zarar görecek “Serseri, şiiri şöyle başlıyor:
“Yeryüzünde yalnız benim serseri, / Yeryüzünde yalnız ben derbederim. / Herkesin dünyada varsa bir yeri. / Ben de bütün dünya benimdir derim…”
Serseri üzerine şiir. İşte birkaç dize belleğimde kalan:
“Serseri derler senin gibisine. / Eline üç beş kuruş geçer, gider şaraba verirsin / Sen de mi entellektüelsin?”
Mukbil Özyörük, Anayasa taslağını görüşen Danışma Meclisi’ne girmeyi çok istedi. Bunun için Konsey’e başvurdu. Olmadı. Ne gam? Bir yandan TRT’de, bir yandan Tercüman’da yürütüyor yaşamını.
Son Havadis’te Cihad Baban. “Bu kadarı fazla değil mi?” baslığını koymuş yazısına. Bir yerinde şöyle diyor:
“... Yazının imzası Server Tanilli, bir caninin kurşununa hedef olmuş fakat, ölümden kurtulmuş bir aydın insan... İşte bu aydın insan şimdi hınç ile konuşuyor ve diyor ki: “Bugün tekelci sermaye yıktığı Anayasanın yerine kendi özlemlerini dile getirecek bir Anayasa’nın taslağını önümüze koymuş bulunuyor...
Cihad Baban, Tanilli’nin kullandığı sözcükleri eleştiriyor, “İlerici demokrat ve devrimci güç açık ifade ile komünist güçtür. Bunların temsil ettiği sosyal muhalefet ise komünist muhalefettir.” diyor. Tanilli’yi “memleket düşmanlığı yapmakla” suçluyor. Hey yılların Cihad Baban’ı heey!
Son Havadis'in başyazarı iken, 12 Eylülden sonra da Bakanlığa gelmişti şaşırmıştım. 27 Mayıs’tan sonra da Bakanlık yapmıştı. DP'nin de milletvekiliydi 1960 öncesinde. Bir Bakanlık bir yazarlık, bir politika bir yazarlık. Oh be, ne güzel!