1996'nın eylülündeydi sanıyorum. Bir Cumhuriyet okuru telefonla aradı
-Eşim, yakında Avustralya'ya gidecek, orada çocuğumuz var. Eşim Avustralya'nın yabancısı, çocuğumuzu buluncaya değin bir yardımınız olabilir mi? Sizin oralarda tanıdıklarınız vardır!
-Adınızı öğrenebilir mıyım?
-Adım Nuri Erkmen, öğretmenim. Eşim, uçakla İstanbul'dan gidecek Avustralya'ya.
Uçağın kalkışından önce, İstanbul’da olacaktım. Cumhuriyet’te yazarlar toplantısı olacaktı. Okurla Cumhuriyet’te buluşur, onlara tanıdıklarımın adlarını adreslerini verebilirdim. Telefonu uzatmadık, sözleştik
Bir Cumhuriyet yazarının, okurların böyle sorunlarıyla ilgilenmesine şaşanlar olabilir. Öteden ben ayak işlerini severim. Bir gazetecinin serçe parmağı ile çözebileceği sorunlar vardır. Benzer ilginç olaylarla çok karşılaştığım olmuştur. Bir sabah erken saatte, bir telefon:
-Efendim, biz Cumhuriyet okuruyuz. Karı-koca, bu sabah erkenden Ankara 'ya gel dik. Ankara’yı pek bilmiyoruz. Siz bilirsiniz, oturup kahvaltı yapabileceğimiz bir
Hemen sordum:
-Siz şimdi neredesiniz?
-Sıhhiye ile Kızılay arasında bir yerden telefon ediyoruz.
Sıhhiye’de Strasbourg Caddesi’nde, Ali Nejat Ölçenlerin "Fayton" adında bir yerleri olduğunu biliyordum. Oraya zaman zaman gider, çorba içer, mantı yerdim. Mantılar, ev mantısıydı.
-Siz, Strasbourg Caddesi 4/A'ya gidin. Orada çorba mantı bulabilirsiniz. Belki süt, çay da vardır.
Fayton'u, Ali Nejat Ölçen’in oğlu Dumrul Ölçen yönetiyordu.
Aradan yıllar geçti: bir gün bir okuru tanıştırmak istediler. O. erken davrandı:
-Biz; Sayın Ekmekçi ile tanışıyoruz. Bize; Ankara'da çorba içeceğimiz bir yeri salık vermişti!
Şaşırıp kalmıştım.
Yine, bir sabah bir telefon:
-Efendim, ben bir okurunuzum. Eşimden ayrıldım. Mahkeme benim lehime karar verdi. Ancak şimdi Yargıtay'da, bugün duruşma olacak Ankara 'da savunmanım yok Tanıdığınız bir savunman adı verebilir misiniz?
Ona. Veli Devecioğlu’nun adını, telefonunu verdim. Telefonu kapattık. Sonra. Devecioğlu’ndan öğrendim, okur davayı kazanıp İstanbul'a dönmüş.
Böyle olaylarla çok karşılaşmışadır. 12 Eylül döneminde, pasaport alamayanlara pasaport alabilmek için. Uğur la çalmadık kapı bırakmazdık. Ruhi Su, geciken pasaport yüzünden erken oldu!
Avustralya yolcusuna geleyim:
İstanbul'a gittim, toplantıya katıldım. Ancak Avustralya yolcusu için, gerekli adresleri ıkı zarfa yazıp, zarflara da birer kitabımı koydum. Cumhuriyet'in danışmasına bıraktım. Sydney'de yaşayan Aşkın Baran ile Ali Akbaba'yı salık veriyordum okura. Aradan aylar geçti. Aşkın Baran’dan, babası Ümran Baran ile ilgili olarak yayımladığı bir yapıtı da bulunan bir mektup aldım. Ardından haberler sokun etti Eşinin ardından Nur Erkmen de Avustralya'ya gitmiş, neredeyse oraya yerleşmeyi düşünüyorlarmış. Yurttaşlığa da başvurmuşlar. Orada da Cumhuriyet okuyorlarmış
Ali Akbaba da Sydney'den 17.12.1996 günü yolladığı kartına şunları yazmış;
Sevgili Mustafa Abı. Sydney'den sevgiler. Domuzuna sevgilerle' diye yazıp gönderdiğin (domuzuna Yazılar) kitabını aldım. Fakat kitap, birdenbire bizim evden uçtu, ancak üç ay sonra eve geri döndü. Yani, kitaba yetişmek için kovalamaca oynadık. O aldı okudu, ona verdi, bu aldı okudu, buna verdi, derken işte üç ay sonra bana sıra geldi. Bir solukta okudum, bitirdim, çok da güldüm, Yanı sizler de olmasanız, gurbetin kahrı çekilmez .12aralık tarihli "Takıyyenin Türkçesi” 'başlıklı yazını evdeki konuklara okudum. Evde bir şamata oldu ki sorma. '148 Erbakan'ın 'hoca 'olmadığını biliyordum' demişsiniz. Milleti gülme krizi tuttu, büyük bir şenlik içinde yazını okuduk, bitirdik Ne diyelim, eline sağlık. Gönderdiğin iki öğretmene iyi baktığımı zannediyorum. Endişe etme. Yeni yılını bütün içtenliğimle kutluyorum, sevgilerimi gönderiyorum. Ali AKBABA.
Gazeteci Süreyya Oral’ın babası Muzaffer Oral, gazeteye bıraktığı mektupta, şunları yazmış:
Sayın Ekmekçi.
Yazılarınızda domuz konusunu işleyenler, özellikle ilgimi çekmektedir
Yazınızda geçen Ragıp Saguner. 1953 ten ben çok yakın tanıdığım, birlikte görev yaptığım bir kimsedir. Sız. Ankara mezbahasında haftada bir, bazen iki kez domuz kesildiğini biliyor muydunuz?
1951’de mezbahada veteriner olarak göreve başladığımda, haftada bir, bazen iki kez domuz eti muayenesi de yapardım. Muayene değişik bölgelerden alman ufak et parçalarının (obur muayeneler dışında) mikroskop altında gözden geçirilmesiyle tamamlanırdı.
1953 eylülünde, yeni açılan Erzurum Et Kombinası'na muayene veterineri olarak atandım. Domuz muayenesinden böylece uzaklaştım. Kesilen domuzlar, Sıncan tarafında ufak bir çiftlikten gelirdi. Kesimden sonra da Sakarya Caddesi'ne gönderilirdi. Burada iki işyerinde salam-sosis yapılır, satılırdı. Aynı zamanda et
Domuzun Müslümanlara haramlığı Yahudilerden geçmiştir. Ama. Bakara Suresi 173. ayeti: ‘Domuz eti temiz ve ihtiyacınız da varsa, yenir' diyor.
("Domuzuna Yazılar" kitabını kitapçılarda bulamayanlar. İstanbul'da Cumhuriyet Kitap Kulübü'nden -telefon: 212. 5140195/96- ya da Gülgeç Yayınlarımdan -telefon, faks: 212 2455917. 2445632- isteyebilirler.)