Körün Taşı...

Basın Yasa Tasarısı, Danışma Meclisi Genel Kurulu'ndan çıktı ama, sezdiğim kadarıyla, asıl bundan sonra ince elenip sık dokunacak yerlerden geçecek. Önce, Konsey İhtisas Komisyonu'nda tasarı tartışılacak: burada çeşitli görüşler alındıktan sonra, tasarıya Konsey'e sunulacak biçim verilecek...
Bu arada Konsey çevresinin, uzmanların gazetecilerle, dernek ve sendika temsilcileriyle görüşmeler yapması beklenen bir şey...
Tasarıda, basının kendi kendini denetimine yer verilmedi. Böyle maddeler olsaydı, bu arada iğneyi kendimize batırmayı düşünmekteydim.
Tasarıda bir 30. madde var; gerçekte yeni bir hüküm değil, geçmişte yürürlükte kalmış tüm basın yasalarında var bu madde. İki bölümü şöyle:
“Ceza kovuşturmalarına ait talep ve iddianamelerle kararların ve diğer her türlü vesika ve evrakın aleni duruşmada okunmasından, hazırlık ve ilk soruşturmalarda takipsizlik veya yargılamanın meni, tatili veya düşmesi kararı verilmesinden önce yayınlanması yasaktır.
Ceza kovuşturmasının başlamasıyla hüküm kesinleşinceye kadar hâkim ve mahkemenin hüküm, karar ve işlemleri hakkında mütalaa yayınlamak yasaktır."
Otuz yılı aşan yazarlık, gazetecilik yaşamım da gözledim; bu madde yerine göre işleyen, yerine göre işlemeyen bir yasa maddesiydi. Böyle bir maddeden nasıl hüküm giydiğimi daha sonra anlatacağım...
Bir gazeteci arkadaşım, bu maddeden mahkemeye verilmişti. Bir iddianameyi, mahkemede okunmadan önce gazetesinde yayımlamış, mahkemede sorguya çekiliyordu. Yargıç sordu:
Su haberi siz mi yazdınız?
Evet efendim!
Yargıç, zabıt katibine:
Yaz kızım... dedi, kararı yazdırıyordu. Yasa maddesi öylesine açıktı; gazeteci arkadaşım, can havliyle yargıca seslendi:
Efendim ben yazdım ama, tamamını yazmadım, özet olarak yazdım...
Yargıç:
Söylesene, dedi; gazeteciyi mahkûm edecekken, aklanmasına karar verdi...
İddianameler, gazetelerde, yasa hükmü gereği yayımlanmıyordu ama, iddianamede istenecek ceza, “Savcı şu kadar yıl ceza istiyor" gibilerden yayımlanabiliyordu.
Araştırdım, bu hüküm neden konmaktaydı? Hukukçular:
Savcı, okuyana dek iddianamede değişiklik yapabilir. O nedenle... diye karşılık veriyorlardı.
Savcı, duruşma gününe dek iddianamesinde değişiklik yaparsa, o değişiklik de yazılamaz mıydı? Aldığım yanıt doyurucu değildi...
Başımdan geçen öyküye gelince; 1965-66 yıllarıydı sanıyorum, Gönen’de bir köy öğretmeni, yapılan bazı ihbarlar üzerine tutuklanmıştı. Öğretmeni yakından bilenler, öğretmenin çalışkanlığını anlatmışlardı. Köyüne bin kavak dikmiş, su, elektrik getirmiş, çalışkan bir öğretmendi. Adı Ahmet Öztaş’tı. Oturup, öğretmenin yaptıklarını anlatan bir yazı yazdım. “Kim" dergisine. Konu mahkemede olduğu için, mahkemeye verildim, "Görülmekte olan bir davanın sanığı ile ilgili" yazı yazmıştım. Yargılandım. 3 ay hapis cezasına çarptırıldım. Yargıç, cezayı paraya çevirmişti. Para cezasını taksitle ödedim. Öğretmene gelince; aklanmış, görevi başına dönmüştü.
Sözünü ettiğim bu 30. madde, yeni Anayasada da yok. Anayasa'ya aykırı, basın özgürlüğünü zedeleyici bir madde...
Bazen gazetelerde okuyorum, görülmekte olan bir davanın sanıkları aleyhinde veryansın eden yazılar çıkıyor. Ne dava açılıyor ne bir şey. O zaman:
Körün taşı bana vurdu demek, diye geçiriyorum içimden...