Koro Türü Yazı...

Hüsnü Göksel’le, Vedat Türkali dünürdür, ikisi de aynı torunların dedeleri. Çok da sevişirler, birbirlerine takılmadan edemezler.
Aydınlar Dilekçesi Davasının sonuna yaklaşıyorduk. Herkes, birbirine takılıyordu:
Hangi cezaevinde yatsak acaba? diye.
Vedat Türkali, Hüsnü Göksel'e:
Bir cezaevinde yatalım! dedi.
Olur, dedi, Hüsnü Göksel, vallahi memnun olurum.
Yalnız, dedi Vedat Bey, ben ağa olacağım, sen meydancı olacaksın! Çay istediğim zaman çay getireceksin!
—Aaaa, dedi Hüsnü Bey, o işleri çok iyi yaparım!
Vedat Bey, “Seninle konuşurken, ağzımdan bir laf çıkacak diye ödüm kopuyor, hemen yazıyorsun!" dedi. "İşimiz bu" diye karşılık verdim. İstanbul'da Vedat Bey, "Ara sıra gel İstanbul'a demişti, memleketin kuyruğu burada kesilir!" Çok kimse okur okumaz sormuş ona, "Ne demek bu?" diye. "Kalabalıkta kuyruk kesilmez" diye bir söz varmış. Vedat Bey, İstanbul'un kalabalıklığını, orada bana çok konu çıkacağını anlatmak için söylemiş. Doğru gerçekten, kalabalıkta kuyruk kesilir mi? Kimi uzun der, kimi kısa...
Her şeyi de yazmıyorum, bazı bilgileri yazmayayım diye, saklandığını biliyorum. Almanlar geçen yıl, Vedat Türkali'yi romanda Nobel'e aday gösterdiler, yazdım mı? Altı ay yazmadım! Hiçbir yerde de çıkmadı...
Bu cuma dilekçe davasına gidiyoruz. Savunmanlar, savunma yapacaklar. Duruşmaya Aziz Nesin de gelecek. Aziz Nesin’in cuma, cumartesi günleri, Ankara'da "İlhan İlhan"da imza günü var. Yalçın Küçük Malatya’da "Kerem Kitabevi”nde aynı günlerde yapıtlarını imzalıyor.
Hasan Cemal bir gün şöyle dedi:
Yazılarında daha çok ad geçmeye başladı, türü değiştirmiş gibisin...
Evet, diye karşılık verdim, böylece gazeteyi daha çok kişi alıyor!
"Ankara Notları" çok kez, adların bolcana geçtiği bir biçime dönüşüyor. Basın-Yayın'da “yazı türleri" öğretmeni olan Emin Özdemir, bu yazı türüne "koro türü yazı"diyor Çok kişi bu koroda yerini alıyor. Özyaşamsal, öyküsel ve sorunsal yanı ağırlığını koruyor. Bunu geliştirmeyi düşünüyorum.
Burada güncel bir konuya geçebilirim; pazar günü SHP'nin MKYK toplantısı vardı. Orada ilginç tartışmalar oldu. Benzeri tartışmaları çoktan beri duyuyor, izliyordum. Gazetelere de yansıyanlar oluyordu. Ancak, böyle ağırı olmamış mıydı? Zaman zaman, bu kurulda Hinthorozu Erdal Bey'in eksikliği duyuluyor muydu?
Aydın Güven Gürkan, başkanlık yerinde, Ankara ilçelerine sıra gelmişti. Genel Başkan Aydın Güven Gürkan bilgi veriyordu. Birçok kişi, Ankara ilçelerinde göreve alınmamışlardı. Genel Başkan, "Efendim, ilçede birçok kişi hem Belediye Meclisi üyesi, hem İl Genel Meclisi üyesi... Bunlar, hem de ilçede olmasınlar diye çıkarıldılar” biçiminde, gerekçeyi açıkladı. Ayrıca, "dar kadroculuk" anlayışı dışlanmak istenmişti. Bu sırada Erol Köse, ayağa fırladı:
Yeter, dedi, dar kadroculuk diye diye dar kadroculuk yapıyorsunuz. Bu ne saygısızlık! (Genel Başkana dönerek) size de yakıştıramıyorum...
Aydın Güven Gürkan'a yakınlığıyla tanınan Erdoğan Erman el kaldırdı. (Erdoğan Erman'a yakın arkadaşları "halaoğlu" der. Çünkü, Erman, bir söze başlarken "halaoğlu" diye konuşmaya başlar). Genel Başkana dönerek:
Beyefendi, dedi, Köse'nin dedikleri doğrudur. Siz bizi MKYK üyeleri olarak Mecliste topladınız,il başkanını da çağırdınız. Oturduk bir güzel Ankara ilindeki pazarlığımızı yaptık. İI başkanı 20 ilçedeki örgütü istediği gibi kuracaktı, dört merkez ilçesi de HP’lilere bırakılacaktı. Anlaştık, ayrıldık. Ondan sonra bir adam önerdik, onu kabul etmiyor. Niye kabul etmiyor? O, TKP’liymiş! Ben bunu kabul etmiyorum, ret oyu veriyorum.
Ben kimseyle toplantı yapmadım Sayın Erman, dedi, genel başkan.
Yaptınız beyefendi, yaptınız. Ben Meclise kendiliğimden mi geldim?
Lütfen, sizi sözlerinizi geri almaya çağırıyorum!
Ne bağırıyorsunuz? Geri de alırım sözümü...
Türkân Akyol söz aldı: “Birçok şeyden başkanlık divanı olarak tabii bilgimiz olmuyor" dedi. Erdoğan Erman'ın açıklamalarını üzüntüyle karşılıyorum, başkanlık divanı adına. Bunlar olmamalıydı.
Genel Başkan Aydın Güven Gürkan, kendini savundu. Fikret Ünlü, "Bile bile ilke yanlışı yapılıyor, sonucu ben de kaygı ile karşılıyorum" dedi
Atila Sav söz aldı; "Geçiş sürecinde bu olumlu başlangıçta ben de bulundum, emek verdim" dedi, şöyle sürdürdü konuşmasını:
Bazı arkadaşlar, "birleşmeye karşı" diye göstermeye çalıştılar, ama kimin karşı olduğunu herkes bilir. Başından sonuna kadar, birleşme için çile çekmiş bir insanım. Ben gözlerinizi meselenin sıkıntı kaynağına çevirmek istiyorum: Olay birleşme sağlandıktan sonraki, ilk MKYK'da. SODEP içindeki bir grubun, HP’den gelen arkadaşlara yanlış bilgileri aktararak, onları yanlış yönde oluşturarak, başkanlık divanına yara aldırmalarında başlamıştır. Mesele odur. Bütün bunları kapatalım. Size çağrıda bulunuyorum; lütfen SODEP'ten gelen 26-27 arkadaşı dışlamaya çalışmayın. Onlar, SODEP'in ilkelerini savunarak gelmişlerdir. Onlara "hizip" denilmiştir. "Hizip" küçük bir grubun adına verilir. Kaba kuvvet her zaman kas gücüne bağlı kalmaz. Demokrasi yalnız oy demek de değildir. Bazen büyük, birleşik bir çoğunluğun azınlık üzerinde baskı kurması da kaba kuvvettir. 1960 öncesinde Türkiye’de parlamento vardı ve meşru idi. Millet iradesiyle seçilip gelmişti. Ama iktidarı meşru değildi. Onun için ihtilal olmuştur. Sizi uyarıyorum. Bir kurulun meşruluğu önemlidir. Parti üst yönetiminin davranışları önemlidir. Bunları bir uyarı olarak söylüyorum.
Suphi Karaman söz aldı, özetle şöyle konuştu:
Hizipçilik diye diye, bugün 1975‘lerin hizipçiliği yapılıyor. Parti, 1975’teki CHP hizbine tekrar dönmüştür. Geçmişte, SODEP'te bir Kent-Koop olayı yaşandı. Ben Kent-Koop yöneticilerini, Kent-Koop olgusunu yadsımıyorum. Doğru buluyorum. Kurucularına hizmet ediyor. Ancak, şunu söylemek istiyorum; Kent-Koop’culuk yaparak, SODEP'te partiyi karıştırdılar bazı arkadaşlar, oraya dayanarak, şimdi SHP’yi kanştırmaya kalkıyorlar.
Muzaffer Saraç (oturduğu yerden) —Kimmiş, daha açık konuş!
Suphi Karaman —Sensin! Dün SODEP’i karıştırdın, bugün SHP'yi karıştırıyorsun. Buna hakkınız yoktur. Şiddetle reddediyorum...
SHP'deki tartışmalar, çekişmeler doğal karşılanabilir; bunlar, oradaki çalışmalar bir "koro"ya dönüşebilirse yararlı olur. Demokrasi, çoksesli bir koro değil midir? Ancak, uyum içinde bir koro, o koroda demokrasiden yana herkese yer var. Değişik görüşler, düşünceler sergilenir orada. Kişisel çıkarlar dışında bir amaca yöneliktir her şeyden önce...