Kör Agop’tan Doğramacı’ya...

Pazar sabahı erken, Vedat Dalokay telefon etti:
— Ekmekçi, sana bir önerim var; haydi hamama gidelim'.
— Haydaaaa! Bu da nereden çıktı şimdi?
— Yav, bizde sular akmıyor! Haydi gidelim. Menekşe Sokakta bir hamam biliyorum. Gider, oradan pamuk gibi çıkarız ikimiz de.
— Vallahi güzel olur ama, işe gideceğim...
— Bir saat sonra gidersin, hani, Orhan Veli’nin kömürcünün hamam rüyası var ya, öyle pırıl pırıl oluruz! Kah kah kah...
— Gribe yakalandım, bildiğin gibi değil. Gerçekten gitmek isterdim. Başka bir zaman gideriz...
Hamamdan nasıl pambuk gibi çıkacağımı biliyordum. Çocukluğumda anam yıkar, “kömür çuvalım! pamuk gibi oldun!” derdi. Sonra sonra babam yıkadı. Gözüme sabun kaçınca ağlardım. Babam:
— Dur bakayam, derdi, dışarıda bir çocuk ağlıyor galiba! sus da dinle!
Ağlamayı keser, dışarıda ağlayan çocuğun sesini duymaya çalışırdım. Ağlamayayım diye, söyletirlerdi:
— Dışarıda bir çocuk ağlaaar, anasının oğlu ağlaaar.
Dışarıda ağlayan çocuğun sesinin yankıları içinde, pamuk gibi olurdum!
Üç gündür griptim. Gittiğim resim sergilerinin da, kokteyllerin de tadını çıkaramadım. Vakko’da Şakir Eczacıbaşı’nın fotoğraf sergisi görmeye değer. Sergide Ozan Sağdıç, bol bol fotoğraf çekti. Turan Erol muydu, söyleyen:
— İyi fotoğraf, ressamın dostudur, dedi. Ozan karşılık verdi:
— İyi resim de fotoğrafların dostudur.
Sergide, fıkralar da dinliyorum: Şakir Eczacıbaşı’yla, Sabahattin Eyüboğlu iyi dostlarmış. Eyüboğlu, bir gün Eczacıbaşı’ya demiş ki:
— Eczacıbaşı, bu akşam Kör Agop’tan rica et, başka müşteri almasın. Köy Enstitülü arkadaşlarla, onun meyhanesinde içip konuşacağız...
Şakir Eczacıbaşı, Kör Agop’a söylemiş, o da “olur” demiş, buyursunlar!
Akşam olunca gitmişler, Kumkapı’da Kör Agop’un meyhanesine. Bakmışlar ki birkaç kişi, bir masada oturmaktadır. Köy Enstitülülerden biri:
— Hani, demiş kimse olmayacaktı? Müşteri almışsınız buraya.
Kör Agop:
— Onlar sizi ilgilendirmez, siz keyfinize bakın! demiş. Oturup içmeye başlamışlar. Bir süre geçtikten sonra. Kör Agop, komşu masada oturanlarla, yeni gelenleri tanıştırmış:
— Bakın, demiş, bu Sabahattin Eyüboğlu, bu Şakir Eczacıbaşı, bunlar Köy Enstitülü öğretmenler... eklemiş:
— Bu masada oturan arkadaşlar da sivil polisler.
Kör Agop’un meyhanesine bir kez gitmiştim. Yeni Ortam’dayken. Kemal Bisalman götürmüştü. Bir İstanbul uğrağında. Nadir Nadi’yle Kumkapı’ya gittik, ama o Kör Agop’un meyhanesi değildi. Başkaydı sanıyorum ...Ali Sirmen’le gittiğimiz de Minas’tı. O da Kumkapı da…
Son sıralarda Kör Agop, Avrupa’ya bir yakınını görmeye gidecekmiş. Şakir Eczacıbaşı sormuş:
— Avrupa’ya neler götürüyorsun bakalım?
— Ne götüreceğim, demiş Agop, iki büyük şişe yeni rakı, iki şişe su, biraz da beyaz peynir!
Gazetelerde okudum, öyküsünü anlatıp durduğum Kör Agop ölmüş, ondan ne anılar kalmıştır kim bilir?
Atilla Dorsay’ı huylandırmamak için, gittiğim yerlerde neler yiyip içtiğimden söz etmiyorum. O, o’nun köşesinin konusu...
Ferda Bey, telefon etmişti:
— Ekmekçi, TRT’nin arkasında yeni bir İskender kebapçısı açılıyor. Bugün açılışı var akşama dek sürecek; haydi birlikte gidelim.
Gidemedim. Ferda Beyle başka zaman gideceğiz.
Ertöz Suiçmez’in hamsili pilav çağrısına dayanamayıp gittim. Teoman Erel de dayanamamış. Ertöz telefonda demişti:
— Geç kalmayın, hamsili pilav beklemez!
Irak Elçiliğimdeki kokteylde, Doğramacı’yla konuşuyoruz:
— Bir şey öğrenmek istediğin zaman, doğruca aç telefonu bana sor, ben sana doğrusunu söylerim!
Ne demek istiyor acaba? YÖK, kapatılan AP’nin genel merkezinde çalışıyordu. Onu başka yere taşımaya karar vermiş Doğramacı...
— Nereye taşıyacaksınız?
— Söylemem!
Yanındakilere, akrabalığının Mithat Paşa’ya dek dayandığım söylüyor...
— Eeee, diye düşünüyorum, o zaman Doğramacı’yla güç başa çıkılır...
Durup dururken:
— Gel seni bir öpeyim Ekmekçi, diyor. Haydaaaa.
Doğramacı’yı yıllardır tanıyorum; 1973 yılında “Yankı”ya kapak olmuştu. 5 kasım 1973 sayılı “Yankı”da Doğramacı ile ilgili olarak şöyle deniyor.
“... Meşru faaliyetlerin sadece kalıplaşmış usuller İçinde cereyan edebileceği fikrine tutumuyla karşı çıkan ve “olmaz” denilenleri kendine has ikna metodlarıyla gerçekleştiren İhsan Doğramacı’ya üniversite camiasında muhalif olan az değildi. “Diktatördür, diyenler de vardır. Ama kimse çıkıp Doğramacı’nın bütün çabalarından ne kendine ne de yakınlarına herhangi bir menfaat sağladığını ileri sürmemektedir. Zaman zaman ortaya atılan tepeden inme başbakanlığa getirileceği söylentilerine rağmen Doğramacı’nın siyasi hayata atılacağına yakınlarından inanan yoktur.
Irak’ın 1942 baskılı “Kim Kimdir?” kitabına göre, 4. Murat zamanında Sultan ile birlikte lrak’a gelmiş ve orada yerleşmiş Doğramacızade Karamehmet ailesinden gelen 59 yaşındaki (şimdi 68) Profesör İhsan Doğramacı şüphesiz Türkiye’nin en ilginç simalarından biridir.”
Dergide İhsan Doğramacı’nın 1969’da Şili’de o zamanki Cumhurbaşkanı Frei ve General Pinochet ile çekilmiş fotoğrafları da var. (Yankı, sayı 136, sayfa 20, 21, 22).