Süleyman Bey'le, gittiğimiz Kahramanmaraş'ta, PTT’de yazılarımızı, haberlerimizi yazdırırken ilginç bir şey oldu. PTT’deki tüm masalarla, telefonlar, gazetecilere ayrılmıştı. "Telgraf" gişesi, "jeton" gişesi, "mektup" gişesi öyle. Çok yerde itilip, kakıldığımız için PTT’nin bu davranışı çok hoşuma gitti. Uğur Mumcu bir masada yazısını hazırlıyor, az sonra Ankara'dan aranacak yazdıracak; ben bir masadayım, Cüneyt Arcayürek bir masada. Hasan Uysal bir masada; PTT Cumhuriyet bürosuna döndü. Bir yandan da çay ısmarlıyorlar memurlar. Az sonra öbür gazeteciler geldiler. Onlara da telefon, masa hazır...
Cüneyt Arcayürek;
— Ekmekçi, diyor, ben bu gezilere senden çok katıldım. PTT her yerde, basına bu kolaylığı gösteriyor…
Basına böyle ilgi gösteren PTT’cilerin, bir sorunlarını olsun, yazmak istedim. Bunca çalışmaya karşın ücretler düşük. Tüm kamu kuruluşlarında çalışanlardan daha az ücret alırlarmış. Kuruluş yasaları çıkmamış ondan mı?
Gaziantep'te, CHP eski milletvekili, SHP'li Celal Doğan’ı görmüştük. Havaalanında, Süleyman Bey’i karşılamış, ona çiçek vermişti. Celal Doğan, Süleyman Bey'le, Zincirbozan’dan arkadaştılar. Hapishane arkadaşlığı başkadır elbet. Gittiğimiz her yerde, nabız yokluyorduk. Gaziantepli savunmanlardan Hüseyin Yılmaz, Gazıantep'in Kabasakız Köyü’ne gitmişti. Orada, telefonlardan söz edildi. Köye otomatik telefon. Turgut Bey döneminde gelmişti. Köylü, avukat Hüseyin Yılmaz’a:
Şimdi, köyümüzde telefon var, dedi, istediğimiz zaman istediğimiz yere telefon edebiliyoruz. Bunu Özal'ın nimetlerinden sayıyoruz...
Peki, 6 Eylülde köyden ‘evet' mi çıkar 'hayır' mı?
İkisi de çıkar. Köyün çoğu da, seçimde ANAPa vermişti.
Şimdi de öyle olur mu?
Hayır!
Neden
O zaman Özal açılmamış bir karpuzdu. Şimdi açıldı, baktık ki, karpuzun ici sinek dolu!
Hüseyin Yılmaz, bir anayasa oylaması öyküsü de anlattı; Nizip’in Aşağıçardak köyünde, jandarma komutanı köylüye baskı yapar:
Anayasa oylamasında tek ‘hayır' çıkmayacak, çıkarsa tüm köyü mahvederim der.
Oylama günü, köyün bayan öğretmeni, göstere göstere "mavi" oyu verir, oradaki jandarmaya da:
Oyumu açık veriyorum, söyle komutanına, köylüye eziyet etmesin! der.
O köyden, anayasaya tek "mavi" oy çıkar.
Hüseyin Yılmaz’a sordum:
Öğretmene bir şey yaptılar mı?
Hiçbir şey yapamadılar!
Celal Doğan, 6 Eylül için tüm köyleri dolaşıyor Gaziantep'te. Uğur, Cüneyt, Celal Doğan birlikte bir süre söyleştik. Celal Doğan, Gaziantep'ten “evet" çıkacağı kanısında.
Batı Alman Radyosu (WDR) adına geziyi izleyen, ANKA’dan Varlık Özmenek, Adıyaman'da, Demirel’i dinleyen köylülerle konuşup, konuşmaları banda alıyor. “Evet”ler, ezici bir çoğunlukta. Varlık soruyor:
Niçin 'evet' diyeceksiniz?
Evet'ten memnunum, onun için 'evet' diyeceğim
Siz?
Ben de öyle..
Niçin 'evet ?
Anamız s……! Ben çiftçiyim. Nasıl yaşayayım?
Böyle konuşması üzerine Varlık, mikrofonu geri çeker gibi yaptı. Köylü:
Çekme, çekme, dedi. Ne olacaksa olsun! Varlık bir başkasına soruyordu:
Niçin 'evet' diyorsunuz?
Bunaldık, zamlardan bunaldık!
Ama bu bir genel seçim değil ki. sadece bir halkoylaması..
Olsun, gene! seçimin başlangıcı sayılır.
Siz ne diyeceksiniz?
'Evet' diyeceğim,
Niçin?
Valla, niçin yasak konmuş? Bunlar suçluysa ceza versinler. Suçsuzsa serbest bıraksınlar. Demokrasi varsa herkes serbest bir biçimde..... Seçimlerde veririm, vermem, o ayrı mesele. Fakat serbest bıraksınlar, herkes seçime katılsın.
"Hayır" diyen de vardı. “Geçmişteki olayları düşünerek 'hayır' diyeceğim" diyordu biri. “Hayır”lar, devede kulak oranındaydı.
Süleyman Bey, Adıyaman'da aslanlar gibi kükrüyordu. Özetle şunları söylüyordu:
Yedi sene geçti, bizi unutturmak istediler, unutturabildiler mi? (Unutturamazlar diye bağırmalar) Önümüzde çok büyük bir oyun var, ‘referandum' oyunu. Mecliste bu yasak maddesini kaldırıyor, oy verip kaldırıyor. O yasak maddesi kalkmıştır. Halka geliyor, Siz bu maddeye ‘hayır' deyin!’ Neden?, ‘Hayırda hayır vardır!' Hayır, neye dediğine bağlı değil mi! Siz, adalete ‘hayır', eşitliğe 'hayır', kardeşliğe, iyiliğe, beraberliğe hürriyete 'hayır' deyin. Hayır bunun neresinde olur, neresinde? Bunlara yüz verirseniz, eğer üstünüzde bir ceket, bir pantolon, bir şapka kalmışsa, onlar da gider! Bunlara ders verin, ders, ders verin! Bu sandığın içinden ben çıkacak değilim. Ecevit, Türkeş veya Erbakan çıkacak değil. Behice Boran veya Doğu Perinçek çıkacak değil. Bu sandığın içinde halkın istediklerini seçebilme hakkı çıkacak! Halk kendini kelepçelemiş. Çözün kelepçenizi, çözün zincirinizi, hür olun, hür. Hür olun!.. (Süleyman Bey, bunlan söylerken Cengiz Aytmatov'un "Kopar Zincirlendi Gülsarı"sını mı anımsadı ne? Bilmeyen, bir solcu lider konuşuyor sanırdı!)
Bir köylü, "evet" diyeceğini söylerken, "Bu genel seçimden daha önemli bir seçim!" diyor Bir de şunu sezdim: halk çoğunluğu, köylü gerçekten vefalı. Unutmamış. Haksızlığı da benimseyemiyor yerinde...
Süleyman Bey konuşuyor, duygulu, etkili biçimde. Şöyle:
Devlet ellerindedir, eğer bulabilecekleri bir suç varsa, başkasını bilmem, işte yakam! Yapışmazlarsa namerttirler, namert! Ama hep bunu yapmayın. Hiç kimsenin önünde boynumuzu eğmedik Cenabıallah'tan başka. Yedi senedir dört duvarın arasındayız. Acındırmak için filan söylemiyorum bunu. Ve gayet açık söylüyorum, biz bu memlekette, hesabın her türlüsünü vermeye hazır olduğumuzu 25 senedir söylüyoruz. Bugün memleketle hırsızlık diz boyudur. Bunun hesabını sormak da bizim vicdan borcumuzdur, vicdan. Hesap korkusu içindeler. Telaş içindedirler, panik içindedirler, panik! Gelin bunlan yanlarına koymayalım. Elde ettikten iktidar haksızdır. Üç partiyi seçime sokma, sokmadığın partiler, bu memleketin partisi, insanlar bu memleketin insanı değil mi? Bu ne biçim eşitlik? Ondan sonra gel, memleketi ‘evet'çiler. 'hayır' cılar diye ikiye böl. En çok birliğe ihtiyacımız olduğu zamanda, memleketi ikiye böl! Ayıptır, günahtır. Devlet memleketi ikiye bölmez, devlet birleştirir. Ondan sonra da bayram olunca, ‘kardeşiz' de. Bayramlık, kardeşlik de olmaz. Kardeşlik her gün olur, sadece bayramda kardeşlik olmaz. Şayet benim yakama yapışmazlarsa, 'yeniden 12 Eylül gelir ha!' diye vatandaşın arasına fitne yaymaya devam ederlerse, namerttirler, namert! Fitneyi kim yaparsa onun içinde yanar! Bunlar da o fitnenin içinde yanacaklardır...
Dönerken, uçakta Süleyman Bey’e sordum
Mecliste anayasa değişikliği oylanırken, 'referandum' maddesine niçin katıldınız? Böylece Turgut Bey'in oyununa gelmediniz mi? Muhalefetin güç birliğini niçin bozdunuz?
Referandumdan kaçamazdım. Bunu Mümtaz Hoca da yazdı; referanduma evet demeseydim, en yakın arkadaşlarıma, bunu izah edemezdim. Biz halktan hiç kaçmadık. Onun için 'Halktan niye korkuyorsunuz?' demagojisini hazmedemedik!
Ama, oyuna geldiniz!..
Oyun taa başında vardı, baştan beri oyundu!...
Gezide Süleyman Bey’in ceketinin kolu yırtılmıştı. Gazeteciler, yırtığın fotoğrafını çekiyorlardı. Yoğun kalabalıkta, Süleyman Bey’e sarılan bir köylü, az kaldı Süleyman Bey'i boğuyordu. Geziye başlarken suratı az biraz asıktı, gece dönüşteyse, yorgunluğuna karşın gülüyordu. Keyifliydi…
18 Ağustos 1987, Cumhuriyet