Geçen hafta üç toplantıya gittim; biri, Enver Hoca'nın 80. yaşı kokteyli; Arnavutluk Elçiliği'nde, öğle saatinde verilmişti; orada, Hinthorozu Erdal Bey, Celil Gürkan, Hüseyin Günday, Tahsin Saraç, Yaşar Çallı, daha birçok kişiyle söyleştim. Arnavut Elçiliği’ndeki kokteyllerin bir özelliği mi ne, Arnavut kökeni olanlar hemen hiçbir kokteyli kaçırmıyorlar. Kokteylde hükümetten pek kimsenin olmayışı gözüme çarptı...
Ankara'da “Hilton International”ın açılışına giderken, ikircikliydim. Çağrıda, "resmi kıyafet” deniyordu. “Herhalde koyu renk giysi” demek istiyorlar, deyip rahatladım. “Siyah bir ayakkabım vardır nasıl olsa" diye düşünürken, gizli pençe yaptırdığım, boyalı ayakkabıyı giydim. Cüneyt Arcayürek’lerle birlikte gittik. Haldun özenlerin oturdukları Billur Sokak, Hilton'un sokağı olalı beri, iyice kapanmış. Araba ne girmiyor. Güvenlik önlemlerinden kimse göz açamıyor. Demek, Hilton burası! Koca salon ana baba günü. Tanıdığım da öyle az ki... Bir ara eşimle, birbirimizi yitirmeyelim mi? Herkes açık sofraya üşüşmüş durumda. Yanımdakine soruyorum:
Bu domuz mu? Yüzüme bakıyor
Domuz balığı olabilir, diyor. Turgut Bey'le, Semra Hanım gelmişler, ben göremiyorum! Turgut Bey, kısa bir açış konuşması yapıp ayrıldı; Adalet Bakanı Topaç’ın kızının, Dedeman'daki düğününe gitmiş, dönecekmiş. Ajda Pekkan da sahneye çıkmak için onun dönmesini bekliyormuş. Biz, Ajda'yı dinleyemeden ayrıldık. Evde, Albay Sait Beyle tavla oynadık!
Sabah erkenden yazıya oturacağım sırada öğrendim; bizim mahallede, gazeteci Erdoğan Örtülü ölmüş. Erdoğan'la, yıllarca birlikte çalıştığımız oldu. Dışarı çıkıp kardeşi Süha'ya, arkadaşlarla başsağlığı diledim.
Cuma günü Derya Sineması’nda, Bilar’ın düzenlediği “Demokrasi, Düşünce ve Örgütlenme özgürlüğü" konulu açıkoturuma gittim, toplantıyı, Özcan Kesgeç yönetiyordu. SHP’den Mehmet Moğultay, DYP’den Ahmet Nusret Uma, bilim adamlarından da Sadun Aren’le, Alpaslan Işıklı konuştular.
Prof. Sadun Aren’in konuşması bana çok ilginç geldi. Türkiye’de komünist partisinin kurulmasına neden izin verilmiyor, onu anlatıyordu. Şöyle diyordu özette:
"Bugün ülkemizin ekonomik ve demokratik gelişmesi yolunda ayağımıza tekten en büyük engel, komünizm üzerindeki bu yasaklamadır. Örneğin, güvenlik soruşturmaları bunun için yapılıyor. Basın davalarının çoğu, komünizm propagandası gerekçesiyle açılıyor. Ayrıca, komünizmle ilgili olmayan birçok fikir ve örgütlenmeler de belki öyledir ya da olmaya yol açar endişesiyle baskı altına alınıyor. Bu nedenle komünizm yasallaşsa, büyük ferahlık olacaktır.
“Yasal bir komünist partisinin halkımıza ne yararı olacaktır?' diye sorulabilir. İktidara gelince, ne yapacağı biliniyor. Ama bu, uzak bir olasılık olduğu için muhalefetteyken, yani hemen kurulduktan sonra, neler yapabileceğine değinmek istiyorum. Başka partilerin ele atmadıktan haksızlıkları ele alacak ve bu konuda emekçileri harekete getirecektir. Bu durumda, iktidar söz konusu toplumsal haksızlıkları, kendi mantığı ile bağdaştığı ölçüde düzeltme yoluna gidecektir. Çünkü, düzenin yarattığı haksızlıkların boyutları sabit değil, esnektir. Bir komünist partisinin haksızlıklara karşı göstereceği hassasiyet sayesinde, bunların boyuttan azaltılabilir. Batılı ülkeler; bu bakımdan güzel bir örnektir. Bu ülkelerde işçi sınıfının ve diğer emekçilerin bugünkü yüksek geçim durumlarında ve insan haklarının bugünkü yüksek düzeyinde komünist partilerinin verdikleri mücadelelerin çok büyük payı vardır. Bizde de yasal bir komünist partisinin ülkeye sağlayacağı en büyük yarar bu olacaktır.
Bir ülkede toplumsal haksızlıklar olması zaten kötü bir şeydir. Fakat bundan da daha kötü olanı, bunlarla mücadele etmenin yasaklanmış olması ve bu yasağı biraz zorlayanların hapislere atılması, işkencelere reva görülmesidir. Türkiyemiz, artık bu ilkelliği geride bırakmalıdır.
Komünizmin yasaklanmasını stratejik durumumuzdan kaynaklanan tehlikeleri önlemeye dayandırmak isteyenler vardır. Bunlar düpedüz, 'eğer komünistler iktidara gelirlerse ülkemizi satarlar' demek istemektedirler. Bir kere, düşünceleri uğruna bunca baskı, hapis ve işkenceleri göze alan kimselerin iktidara gelince ülkelerini satmaları düşünülemez. Böyle bir şey akla bile gelmemelidir. Kaldı ki bu yasağı koyanlar, ülkemizde komünizmin, hele bundan önceki yıllarda, iktidara gelemeyeceğini çok iyi bilirler. Demek ki komünist partiye yasal olarak kurulma olanağı vermeyenler, onun, demin sözünü ettiğim, muhalefetteki demokratik işlevini yerine getirmesinden korktukları için böyle yapmaktadırlar. Yani, komünist partiyi yasaklamanın hiçbir milli, ulvi, yüce gerekçesi yoktur. Gerçek gerekçe, sermayenin kârının arttırılmasına hizmet etmektir. Benim buna bir diyeceğim yoktur. Sermayeden yana olanlar elbette ki böyle düşünür. Benim diyeceğim, bu gerekçenin böylece herkes tarafından bilinmesidir.
ANAP iktidarının bu konudaki düşüncelerinin birisi, 141-142’nin cezalarını hafifletmektir. Bu önlem, komünist partisine yasallık kazandırmaz; sadece bu konudaki haksızlığın boyutunu azaltmış olur. Komünizm, bir hafta hapiste bile cezalandırılırsa, gene de yasaklanıyor demektir. Onun için, bu yöndeki adımları olumlu karşılamıyorum. Diğer önlemi de ANAP'ın bu maddelerin kaldırılmasını halkoylamasına sunmaktır; bu da kabul edilebilecek bir yol değildir. Komünizmin yasallaşması, bir demokratik haktir. Bu tür haklar, halkoylamasına sunulamaz. Doğrudan Büyük Millet Meclisi'nde kaldırılır...
18 Ekim 1988, Cumhuriyet