Atatürk'ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir'' sözü, alnında yazılı, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi içinden yıkılmak mı isteniyor? DTCF'de olup bitenler, gazetelere manşet oluyor; gericiliğin yuvalandığı bu fakültede, olup bitenlere tüm yöneticiler seyirci durumda. Fakültenin başında, “Muzır Kurulu" Başkanı Prof. Rüçhan Arık, onun da arkasında, Prof. Necdet Serin var. Prof. Necdet Serin'in eşi, DTCF'yi bitirdi. Türbanlı mürbanlı değil, ama Prof. Necdet Serin, DTCF'deki türbanlı’ öğrencinin durumuyla -nedense- çok yakından ilgilenmiş, türbanlı öğrenciyi, sözlü sınava almayan öğretim görevlisi Haydar Dönmez hakkında 'soruşturma açılmasını' buyurmuştur. Türbanı yasaklayan Anayasa Mahkemesi kararı ortadayken, bir üniversite rektörü bunu nasıl yapar? Okuduğunu mu anlamamıştır? Bu olamaz. Rektör Serin'e, kimi öğretim üyeleri, görevlileri, giderek Anayasa Mahkemesi kararını anlatmışlardır.
Hakkında 'soruşturma' açılması istenen Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Latin Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Araştırma görevlisi Haydar Dönmez, rektörlüğe şunları yazdı:
“Ankara Üniversitesi Rektörlüğü’ne,
Bilindiği gibi, DTCF Yönetim Kurulu LDS 11 (Latin Dili Grameri) kodlu ders için 'başörtülü’ öğrenci Nevin Çetin'e öğrenci sınav yönetmeliğine aykırı olarak iki sözlü sınav hakkı verilmişti. Rektörlüğünüz de fakülte yönetiminin aldığı “yasal dayanaktan yoksun" kararı, sorunu iyice araştırmadan, onaylamıştı. Bugüne değin Nevin Çetin’le ilgili olarak hiçbir üst makama yazı yazmaya girişmedim. Şimdi, Nevin Çetin’in sınavı ile ilgili birtakım gerçekleri üniversite yöneticilerinin bilgisine sunmak istiyorum.
Öğrenci Nevin Çetin ile ilgili olarak üniversite ve fakülte yönetiminde sorumluluk üstlenmiş birçok kişi yazı yazmış, karar çıkarmış, ancak hiçbir yönetici sorunla ilgili olarak dersi veren öğretim elemanının görüşlerine başvurmayı gerekli görmemiştir. Dahası başörtülü öğrencinin, avukatı Şevket Kazan aracılığı ile fakülteye verdiği dilekçedeki bilgilere, avukatı Şevket Kazan verdiği için olsa gerek, fakülte yöneticilerince gözü kapalı inanılmıştır. Bununla da yetinilmemiş, başörtülü öğrenci Nevin Çetinin 16.7.1990 günü fakülte dekanlığına verdiği dilekçedeki bilgilerin doğruluk derecesi araştırılmadan söz konusu öğrencinin sözlü sınava girebilmesi için yönetim kurulu kararı çıkarılmıştır. Daha sonra fakülte dekanı Prof. Dr. Rüçhan Arık 27.7.1990 gün ve 607 sayılı yazısında yönetim kurulunun 'sorunun bütün hukuki ve idari veçhelerini düşünerek ve müzakere ederek ve sorumluluğunu müdrik olarak' bu kararı verdiğini söylemiştir.
Şimdi ben rektörlüğünüzün, Rüçhan Arık'ın bu yazısını göz önünde tutarak ortaya atacağım iddiaların araştırmasını istiyorum. Araştırılması gerektiğine inandığım iddialarımı şöyle sıralayabilirim:
1)Fakülte dekanlığı, Nevin Çetin’in avukatı Şevket Kazan’ın dilekçesini 8.6.1990 günü kabul etmiştir. Ancak öğrenci, Şevket Kazan'a bu tarihte vekâletini vermiş değildir. Buna karşın fakülte dekanı Rüçhan Arık, dilekçedeki isteğe olumlu karşılık vermiştir.
2)Fakülte yönetimi öğrencilerle ilgili sorunlarda, onların dilekçelerinin bir örneğini anabilim dallarına sürekti gönderirken Nevin Çetin'in 16.7.1990 günlü dilekçesinin bir örneğini ısrarla istenmesine karşın göndermemiştir.
3)Nevin Çetin LDS 11 kodlu dersin yıl sonu sınavına başı açık girmiş, ancak ‘sözlü sınava girebilmesi için yeterli notu alamamıştır.’ Bu yüzden fakülte yönetimi yıl sonu sınavında geçer not alamamış bir öğrencinin sözlerine ve avukatı Şevket Kazan’ın sözlerine inanarak öğrenciye yönetim kurulu kararı ile iki sözlü sınav hakkı vermiştir. Bu durum akıllara durgunluk verici bir uygulamadır.
4)Fakülte yönetim kurulunun aldığı, yasal dayanaktan yoksun karar uyarınca, 3.8.1990 günü Nevin Çetin'in sınavını yapacak üç kişiden biri olan Prof. Dr. Meliha Kulaoğlu yıllık izninde olmasına karşın fakülteye gelmiş ve yönetmeliğe aykırı olarak resmi görevini yerine getirmiş ve öğrenci ile ilgili tutanağı imzalamıştır.
Bu iddialarımın yanlışlığı kanıtlanmadığı sürece rektörlüğünüzün hakkımda açmış olduğu soruşturma anlamsız ve mantıksız olacaktır. Haklarında soruşturma açılması gerekenler, yüce mahkeme kararlarına uyanlar değil, koltuğunu yitirmemek için kendi çıkardığı kararı görmezlikten gelenlerdir.
Saygılarınla”
Haydar Dönmez, mektubunu, bilgi için YÖK'e de göndermiş.
Şimdi buna ne demeli? Komedinin son perdesi mi?
Yazılı sınavı vermemiş bir öğrencinin, ‘türbanlı’ diye, sözlü sınava alınması istenmekte; sözlü sınava almayan öğretim üyesi hakkında soruşturma başlatılmaktadır. Yazılıdan geçmiş olsaydı bile öğretim üyesi, Anayasa Mahkemesi kararlarına uymak zorundaydı. Bir yanda Bahriye Üçok için ağıtlar yakıp, beri yanda, türban' savunuculuğu yapmak, usun alacağı işlerden değildir.
* * *
Düzeltme; ‘Ev Erkeği...’ başlıklı 'Ankara Notları'nda, öğretim üyelerinin 'savaşa hayır' açıklamalarında; açıklamanın son paragrafında geçen 'olunması' sözcüğü ‘olunmaması’ olacaktı.
25 Ekim 1990, Cumhuriyet