Kız, Baban Öldürür Seni..

Ruhi Su anlatmıştı olayı, o da Avustralya'ya yaptığı gezide dinlemiş. Avustralya'daki işçilerimizden biri, her pazar Okyanus'ta plaja gider, üstleri açık kızları, kadınları seyreder dönermiş. İşçinin bir de yöntemi varmış. Plajda, kumsalda değil; bir kayalığın üstünden seyredermiş “cinsi latif”leri.  Bir gün, vatandaşımızın kızı annesine:
— Anne, demiş babam her pazar gidiyor, akşama değin plajda kalıyor. Bizi de götürsün bu güzel yere.
Anne, babaya anlatmış; o da “olur” demiş. Bir pazar, onları götürmüş plaja, bir ağacın altına oturtmuş. Kendisi de kayalığına gitmiş. Ana-kızın önünden sütyensiz, sereserpe dolaşan kızlar kadınlar geçiyormuş. Bir ara kız annesine:
— Anne, ben de onlar gibi soyunmak istiyorum, demiş.
Anne karşılık vermiş:
— Kız, baban öldürür seni..
***
Mengü Ertel'le Çankaya'da “botanik bahçesi”nden geçiyorduk. Karşımızdan yoksul bir kadın geliyordu, dileniyordu. Mengü cebine davrandı. Ama daha önce, önemli bir şey oldu, önümüzden de iki kadın yürüyordu. Biri pazardan mı ne dönüyordu. Pazardan dönen kadın, yoksul kadının önüne gelince, naylon torbadan bir elma çıkardı, verdi. Mengü:
— Ekmekçi, dedi, azgelişmişlik filan hepsi tamam ama, şu görünüme de dünyanın gelişmiş ülkelerinde rastlayamazsın. Pek çok ülke gezdim, böyle bir şey görmedim..
Konuşa konuşa, ARTİSANdaki Melike (Abasıyanık) Kurtic'in seramik-çizgi sergisine gittik. Deniz kestanelerini seyrettik. Cemal Tollu’nun evrensel'deki sergisine gidemedim. Cemal Tollu’nun sergisinde Eşref Üren Melike Kurtic'e:
— Bizi şaşırttınız, demiş. Melike'nin sergisini övmüş..
***
Madanoğlu’nun anıları ilgiyle okunuyor; Madanoğlu, bu bölümde Anadolu'nun özellikle, görev yaptığı Doğu Anadolu insanının gerçeğini vurguluyor. Zaman zaman arkadaşlarımdan, bu yörelere ilişkin fıkralar dinliyorum:
Bir kadın doktora gitmiş. Doktor sormuş:
— Neyin var?...
— Gurcuklarım agriy tohtur beg,
— Neyin neyin?...
Kadın ellerini belinin arkasına, doğru koymuş:
— Gurcuklarım diye yinelemiş.
Doktor bakmış, bakmış bir şey bulamamış. “Bir şeyin yok” demiş, kadını göndermiş. Az sonra. yanındaki memura:
— Koş demiş, o kadını çağır gelsin.
Adam koşmuş, “gel, demiş, doktor seni istiyor..”
Kadın şöyle karşılık vermiş:
— Vıyyy, onu Allah ala, tohdur olmuş gurcuğu bilmiyi.. Gurcuk, böbrek demekmiş..
Yine arkadaşım anlattı. O da Doğu Anadolu' dan; bazı yörelerde “Halaya” “Bibi” derler. “Bibi”, “Büyük anne” anlamına da gelir bazı yörelerde. Arkadaşım bibisine sormuş:
— Bibi, senin yaşamını yazmak istiyorum, anılarını...
— Yaz kurban, demiş, beni yaz da oynaşlarımı yazma..
Onlar da dedikodu ederler, etmezler mi?.. Biri arkadaşına, sormuş:
— Kız ben türbeye sordum, senin üç tane oynaşın varmış?..
— Vıyyy, ikiydi oynaşım niye üç yazmış? Vallahi ikidir üç değil..
— Bilmem, türbe öyle dedi.
— Ha vallahi iki, dur dur. Ağanın oğlunun da bende gözü vardı, ama oynaşmadım.. Demek onu da yazmış..
***
Önceki akşam, Sovyet elçiliğinde, Sovyet kemancısı Vladimir Malin'ın kemanını, Bakü'lü piyanist Ahad Askerov'un eşliğinde dinledik. Konserden önce kokteyl vardı... Deniz Baykal, Hasan Esat Işık, Türkan Akyol, İhsan Sabrı Çağlayandı, Turan Güneş, Vedat Dalokay, Ziya Gökalp Mülayim, Suphi Karaman, Sami Küçük, Suphi Gürsoytrak, Haydar Tunçkanat'ın eşi bayan Tunçkanat, Şükran Özkaya, Şinasi Osma, Danışma Meclisi üyesi Kamer Genç, eski bakanlardan Selahattin Kılıç kokteylin göz çarpanlarıydılar.
***
Düzeltme: 10 mart günü yayınlanan “Gülen adamlar” başlıklı “Ankara Notları”nda. “Ankara Anadolu Lisesi’nde İngilizce matematik öğretmeni Melahat Öğretmen, emekli olduğunun ertesi günü Robert Kolejde göreve başladı. Anadolu Lisesindeyse dersler boş geçmekte” diye yazmıştım Robert Kolej yöneticileri, Melahat öğretmenin göreve başladığı haberinin doğru olmadığını bildirdiler. Düzeltirim.