Türkiye'de ilk kez karaciğer nakli ameliyatını gerçekleştiren “Organ Nakil Hastanesi”ne, bu sayrıevinin kurucusu Mehmet Haberal’a övgü üstüne övgüler düzüldü. TRT'ciler, Haberal’la konuşma yaptılar. Ne güzel! Gazetelerde röportajları okudum, hepsi birbirinden güzeldi. Aferin!
Bugün göklere çıkarılan Mehmet Haberal, dört-beş yıl önce tu kakaydı. Soruşturmalardan geçti, beş yıla yakın bir süre profesörlüğü onaylanmadı. Nedeni mi? Türkiye'nin demokratikleşmesi amacıyla hazırlanan “Aydınlar Dilekçesi'”ni imzalaması. Mehmet Haberal, Hacettepe’de, dilekçeyi imzalayan üç öğretim üyesinden biriydi. Onlara imzalattığı gerekçesiyle, Hüsnü Göksel, yargılandı. 12 Eylül’ün başı, imzalayanları hainlikle suçladı. Haberal'a verilen ceza, Danıştay’dan döndü. Mahkemelere, Hüsnü Göksel’in arabasıyla gidip geldik. Hüsnü Göksel, Hacettepe’de cuma günleri ameliyat yapardı. O günler de duruşma olurdu. Duruşmalar nedeniyle, Göksel cuma ameliyatlarını yapamazdı. 12 Eylül insan sağlığına, böyle görünmez zararlar da verdi! Mehmet Haberal, "Organ Nakli Hastanesi”ni kurduktan sonra, Hüsnü Bey de oraya taşındı, Hacettepe'den ayrıldı. Şimdi Hüsnü Göksel, Mehmet Haberal, “Vatan haini” mi değil mi? Pek çok sanatçıya 12 Eylül, TRT’nin kapılarını kapadı, ödül üstüne ödül alan Işık Yenersu’ya konan yasak ilginçti. Yenersu, TV'de oynayan yabancı filmleri seslendirenler arasındaydı; sese ceza kondu; Yenersu'nun sesi, uzun süre TV filmlerinde duyulmaz oldu. Ses bu, ses! Ses cezalandırılır mı? O da oldu. Timur Selçuk, Zülfü Livaneli, Rahmi Saltuk başta Ruhi Su, yasaklılar arasındaydılar. Selda Bağcan’ın sesini hâlâ TV’de, radyoda duyamazsınız. Yurtdışında bir Sûmeyra Çakır’ı, daha nicelerini...
12 Eylül, cezaevlerini gençlerle doldurdu. İnsan Haklan Günü akşamı, Karadeniz Lokantası'nda söyleşirken Akın Birdal, Prof. Faruk Erem'in bir sözünü anımsattı. Şöyle diyordu Erem: “Suçluyu kazıyın, altından insan çıkar."
Yemekte bayanlar, erkekler yan yana değil, karşılıklı oturmuşlardı; buna "haremlik-selâmlık" diyenler oldu. "Kim böyle yaptı?” diye konuşuluyor, eleştiriliyordu. Muzaffer İlhan Erdost, Şekibe Çelenk’e takıldı:
Şekibe Hanım'a göre suçluyu kazıyın, altından Muzaffer İlhan Erdost çıkar!
Savunmanımız Orhan Apaydınla 12 Eylül'ün sıcak günlerinden birinde bir gün, Ankara'da duruşmadan dönüyorduk. Orhan Apaydın takılıyordu:
Senin bütün yazıların kılçıklı! Ama bir şey bulamıyorlar...
Aman Orhan Bey, savunmanımız da böyle derse biz nasıl yazı yazacağız?
Öyle, öyle... diyordu, gülüyordu.
Orhan Apaydın da 12 Eylülzede oldu, yargılanırken öldü.
* * *
Salı günkü Cumhuriyet'te, İlhan Selçuk'un sütununun altında ilanlar vardı. Birinde şöyle deniyordu:
“Darağaçlarında; onurun, inancın, direncin, yiğitliğin simgesi Erdal Ereni (1862-13 Aralık 1980) saygıyla anıyoruz; Tahsin Nokta ve Arkadaşları.”
Kim bu çocuk unutup gitmişiz bile! 12 Eylül'ün sıcak günlerinde. 18’ine basmadan askeri mahkemelerde ivedi yargılanıp, asılan genç!
Bir ilân daha var, onun altında; Erdal Erenle, Ercan Koca için verilmiş, altında şu dizeler:
“Dağ keçileri nasıl yerlerse taptaze sürgünleri/Sizi de tam sürerlerken alaca karanlıklardan/ Mavi göklere / Kopardılar, o koskoca umut ağacının dev gövdesinden."
Bu dizeler, Ercan Koca’nın gömüt taşından alınmış.
Bir de Sinan Süner vardı; 13 Ocak 1980 günü Hoşdere'de MHP'li Cengiz Gökçek'in koruma polisi Süleyman Ezendemir öldürdü onu. Vurduktan sonra da sayrıevine değil, karakola götürdü... Davaya 12 Eylül sıkıyönetimi bakmadı; ağır cezaya gönderildi dava, salıverilen polis Süleyman Ezendemir, yargılanırken yurtdışına görevle gönderildi. Mahkeme önce, üç yıl kadar hapis cezası verdi. Yargıtay, davada savcının iddianamesi olmadığı gerekçesiyle usulden kararı bozdu. Iddianamesiz bir dava ilk kez açılmış mı oluyordu. Yıllarca süren davada, yargıçlar, savcı bunu neden fark etmediler. Yılan öyküsüne dönen dava sonunda bitti; MHP’li Milletvekili Cengiz Gökçek'in koruma polisi, sonunda 'meşru müdafaa’ gerekçesiyle aklandı, çıktı! İlhan Erdost'u döverek öldürenlerin, davalarını tüm kamuoyu bilmekte...
Bu davalar yeniden görülmelidir. Doğan Öz'ü öldürenlerin, aklanıp çıkanların davası da. Danıştay Başkanı "12 Eylül ile getirilen anayasa ve hukuk sistemini onaylamıyorum” diyor. Yargıtay Başkanı Ahmet Coşar da söyledi benzerini. Demokratik hukuk düzeni içinde, bu davalar yeniden görüldüğünde, 12 Eylül’ün getirdiği adaletsizlik ortaya dökülecektir.
Yurda dönen siyasal göçmenlere, uygulanan işlemler usları durduracak haksızlıklarla dolu. 11 aralık pazar günkü Hürriyet’te, elinde kırmızı karanfillerle dayısını bekleyen gözleri yaşlı kız çocuğu, ne çok şey anlatıyordu bu resimde. Çankaya Halkevi Yönetim Kurulu üyesi Aslan Alp, gözlediklerinden şaşkına dönmüştü. Şöyle dedi:
O denli usum başımdan gitti ki kavşaklarda kırmızı ışıklarda geçiyorum!
Kırmızı ışıklarda geçe geçe bilinçleniyor muyuz ne? Düşünün bakalım!
17 aralık cumartesi günü Adapazarı'nda, Esnaf Kefalet Düğün Salonu'nda Eğit-Der'in düzenlediği toplantıya gideceğim. Orada, SHP Ankara Milletvekili Rıza Yılmaz, İstanbul Milletvekili Hasan Fehmi Güneş, Sendikacı Seyhan Erdoğdu, Eğit-Der'den Binalı Seteroğlu’yla, Mustafa Meriç de konuşacaklar. O gün Cumhuriyet Kitap Kulübü'nde kitaplarımı da imzalayacağım...
15 Aralık 1988, Cumhuriyet