Kim Kimi Yönetiyor?

Yakup Kadri Karaosmanoğlu 'yla çoğu telefonla görüşür, konuşurduk. Yakup Kadri Bey (1889-1974) zaman zaman isteklerde bulunur:
Yazının bir yerinde, şöyle şöyle bir şey yazar mısın? derdi. Sakın benim adımı yazma ha! diye eklerdi.
Hay hay efendim!
Bak, ben sana şunu yazar mısın, bunu yazar mısın diyorum ya. Yahya Kemal de, benim yaptığım gibi, bize söylerdi. O zaman bizim sütunumuz vardı!
-Tabii efendim!
Yakup Kadri, bir gün şöyle dedi:
Yazının bir yerinde, Feşmekân Bey'in faşist olduğunu yazar mısın?
Nasıl olsa, satır arasında yazı yazmayı biliyordum. Kapalı mı kapalı biçimde yazdım, gitti!
Ama, ben bugün Yakup Kadri Bey'den değil de. onun amcasının oğlu olan Fevzi Lütfü Karaosmanoğlu’ndan (1900-1978), onun Şeref Bakşık'a anlattıklarından söz edeceğim.
Şeref Bakşık, yıllarca İzmir'de Demokrat İzmir gazetesinde genel yayın yönetmenliği yapmış, politikaya atıldıktan sonra, CHP’de Bülent Ecevit’in istifasından sonra genel yazmanlığa getirilmiş bir kişi. İzmir'e her gidişimde, ne yapar eder, onu ararım. Aramazsam, bir eksiklik duyarım.
İzmir’de son görüşmemiz sırasında, söyleşi koyulaştı. O sıralar basında “50. hükümet mi, 51. hükümet mi?" tartışmaları sürüyor, köşe yazarları soluklarını, mürekkeplerini tüketiyorlardı. Sabah'ta Güneri Cıvaoğlu, Süleyman Bey’le Tansu Hanım arasındaki olayı Celal Bayar-Adnan Menderes ilişkisine benzetiyor. Menderes’in Celal Bayar'dan çekindiği gibi, Tansu Hanım’ın da Süleyman Bey'den öyle çekindiğini vurgulamaya çalışıyordu. Biz de Şeref Bakşık'la söyleşiyoruz. Şeref Bakşık anlatıyor:
"Demokrat İzmir'in genel yayın yönetmeniyim. Fevzi Lütfü Karaosmanoğlu'nun Menderes'lerden Bayar'lardan iplerini kopardığı bir aşama, 1957-1958 yılları olabilir. Fevzi Lütfü Bey, gazeteye gelir giderdi, siyasal olaylar görüşülürdü. O sırada da Adnan Menderes ile Celal Bayar’ın hangisinin Demokrat Parti 'yi daha iyi kontrol ettiği. Adnan Menderes mi Celal Bayar'dan etkileniyor, Menderes mi Bayar'ı idare ediyor sorusu kamuoyunu ilgilendirir, meşgul ederdi. Kimisi iplerin Adnan Menderes’te olduğunu söylerdi. Celal Bayar için bir 'Sultan Reşat’ benzetmesini yaparlardı.
O, orda oturuyor, cumhurbaşkanlığını yapıyor, bir çeşit cumhurbaşkanlığı keyfim sürdürüyor, bütün rol Adnan Menderes’te tezi vardı. Bir diğer görüş şuydu:
Celal Bayar bir kurttur, aslında o perde arkasında, bütün o kışkırtmaları yapan, mücadelenin planını, projesini yapan odur. Bu teze de inanan vardı, öteki teze de. Kamuoyu gibi ben de merak ederdim. Fevzi Lütfü Karaosmanoğlu gazeteye geldiği birgün, bunu ona sormayı uygun gördüm. Politikanın çok yakınında bir insandı, hatta Adnan Menderes 'e karşı bir oyla genel başkanlığı kaybetmiş adamdı...
Onu bilmiyorum, genel başkan adayı oldu mu?
Şöyleydi: Demokrat Parti, 1950'de iktidara geldiği zaman Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Menderes'e Başbakanlık görevini verince, 'Genel başkan kim olsun?'sorunu Yönetim Kurulu’nda görüşülüyor. (Eski Başkan Celal Bayar Cumhurbaşkanı olunca, DP Genel Başkanlığı boşalmış oluyordu). Kurulda bir oy farkla, DP Genel Başkanlığı'nı Adnan Menderes elinden alıyor. İlginç birşey, Fevzi Lütfü Karaosmanoğlu kendisine oy vermiyor, Adnan Menderes ise kendine oy veriyor. Bu, anılarda, kitaplarda vardır. Fevzi Lütfü Karaosmanoğlu, DP'de birinci planda yer almış bir kişi. Hükümette, Genel Yönetim Kurulu'nda hep görev almış bir kişi. Ona sordum:
Kamuoyunda iki düşünce var, hangisi hangisini yönetiyor? Menderes mi Bayar’ı yönetiyor, Bayar mı Menderes’i?
Menderes Celal Bayar'ı idare eder! dedi.
Bana bir örnek verebilir misiniz, bu yargınızın oluşumuna yol açan örnek olay var mı?
Var, gözümün önünde cereyan etti! Köşkteydi. Adnan Menderes’le Celal Bayar bir tartışmaya tutuştular. Nasıl bir tartışma, bilemezsin. Adnan Menderes tartışmadan sonra, Başbakan olarak, Cumhurbaşkanı’na kapıyı çarpıp gitti! Bu da yetmez, kapıyı çarpıp giderken, Celal Bayar’ın rahatlıkla duyabileceği bir biçimde bağırarak: 'İttihat Terakki kapıcısından cumhurbaşkanı olursa, işler işte böyle olur!’ dedi. Bunun üzerine çıktı gitti. Dahası var: Aydın’a gitti, bir hafta kadar orada kaldı, gelmedi Ankara ’ya. Bir hafta sonra geldi havaalanında Adnan Menderes'i Celal Bayar karşıladı, büyük bir ilgiyle. Daha ne istiyorsun?
Ben de o zaman tereddütle karşıladım, dedim ki:
Sayın Karaosmanoğlu, birisi fevri tabiatlı, tepkisini gösteriyor; öteki soğukkanlı, sabırla onu kontrol edebiliyor. Gerektiğinde, nerede ipi kullanacağını bilebilecek mevkide bir adam. Erteliyor duygularını, susuyor. Onun o öfkeli tabiatına mizaç koyduğu için, onu sakinleştiriyor, sonradan ve işte, susuyor, havaalanında yine karşılıyor, kimi kapalı odalarda övgüler, onurlandırmalar, taktiklerini uyguluyor ama, sonunda, fırtına dindikten sonra, işte 'Sen şöylesin, sen böylesin' diye, öve öve hatta, bir belli planın içinde o kontrol ediyor, o etkiliyor, o yönlendiriyor olabilir... Yani, o gösterdiğiniz tartışma. Adnan Menderes'in Celal Bayar'ı yönettiğini anlatmaz bana göre.
Fevzi Lütfü Bey, benim bu tahlilime katılmadı:
Hayır, yanlış değerlendiriyorsun, O, onu idare ediyor! dedi...
Bu, burada bitti, zaman geldi, 27 Mayıs oldu. Ardından ben milletvekili oldum. İsmet Paşa'yla Pembe Köşk’te konuşuyoruz. Aynı konuyu İsmet Paşa'ya sordum. Fevzi Lütfü Bey’in görüşlerini, kendi yorumlarımı anlattım. Paşa, büyük bir dikkatle dinledi:
Bana göre, senin analizin doğrudur, dedi. Ben böyle durumlarda şu tahlili yaparım. Bakarım: Adnan Menderes’in yapısı nasıl bir tabiat? Celal Bayar’ın nitelikleri nedir? Sonunda sormuşumdur, Celal Bayar’ın tabiatı mı Adnan Menderes'in tabiatına hükmeder, yoksa öteki mi? Ve Celal Bayar’ın tabiatı Adnan Menderes’in tabiatına hükmedecek tabiattır. Ben bu yöntemle bu yargıya varmışımdır. Sonra, Yassıada duruşmaları da kimin kime hükmedeceğini kanıtlamıştır... "
Şeref Bakşık’a anlattıklarından dolayı çok teşekkür ettim...