Manisa'daki Atatürk anıtı ila ilgili olarak yazdığım “Atatürk’ün Sol Kolu..." başlıklı "Ankara Notları”na, Manisa Belediye Başkanı ANAP'lı M. Ertuğrul Dayıoğlu bir açıklama gönderdi. Başkan Dayıoğlu, yazılardaki bilgilerin bir kısmının gerçeği yansıtmadığını söylüyor, özetle, ‘-eski yerinden kaldırılan anıtın, temizlenip 25 yıl açık havada bakımsız kalmaktan ötürü meydana gelen hasarları giderilmek, zımparalanıp parlatılmak üzere Karabük'deki şirketin atölyesine gönderildiğini’' Karabük'ten gelen anıtın Zübeyde Hanım meydanına taşınarak yeniden hem açılış, hem de anma töreni düzenlendiğini belirtiyor.
Mektubunun sonunda da şu bilgiyi veriyor:
"Şimdi gelelim heykelin kolu meselesine:
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz derler. Doğrudur. Halk arasında heykelin dikildiği 1960 yılından, 25 yıl heykelin her nasılsa sağ kolu yerine sol kolunu havaya kaldırmış olması çeşitli söylentilere neden olmuştur. Bütün kültürsüz toplumlarda biçim öze feda edilmektedir. Yani eski tabirle mazrufa değil, zarta bakılmaktadır.
Atatürk heykelinin sol kolunun kaldırılması ile herkes solcu olmayacağı gibi, sağ kolunun kaldırılması ile de herkesin sağcı olamayacağı bellidir. Ama geri toplamlarda söylentiler, basit, değersiz görüntüler üzerine yayılır gider. Bu nedenle heykelin sol kolunun kesilip indirileceği söylentileri çıktı. Hatta basına bile yansıdı.
Heykelin indirilirken vinçle sökülüp telle bağlanması konusuna gelince; gerek yeni konulan anıt, gerekse sökülen eski heykel başka bir teknik imkân olmadığı için elbette tel bağlanıp vinçle kaldırılıp kamyona konulmuş, kamyondan indirilmiş, kalde üzerine kaldırılıp konmuştur. Sanırım dünyanın her tarafında da bu şekilde yapılmaktadır..."
Başkan Dayıoğlu, bu kez sol kolu havada anıtın, 1960 yılında hükümetin arka cephesi alan olarak kullanıldığından, anıtın bu alanın bir kenarına konduğunu belirtiyor. (Hatuniye Camii de anıta bakıyor!)
Manisa'da, 1983 yılında yeni bir dev anıt yaptırılması kararlaştırılır ve o anıt, 23 Mayıs 1985 günü hükümet alanına dikilir. Anıtı açmaya gelenler, Zübeyde Hanım alanına kaldırılan "sol kolu havada" anıtı da açarlar, saygı duruşunda bulunurlar.
Manisa Belediye Başkanı ANAP'lı Dayıoğlu'na açıklamalarından dolayı teşekkür ederim. Gerici kımıldanmalara karşı savaşım vermesini dilerim...
* * *
SHP'nin cuma günü MKYK toplantısı ilginç tartışmalarla geçti. Tartışmanın konusu, SHP toplantılarında yapılan konuşmaların basına geçmiş olmasıydı. Özkal Yici buna değindi,Atila Sav'ın konuşmasının özetle "Ankara Notları"nda çıkmasını eleştirdi; "Noktasına virgülüne varıncaya dek..." diye ekledi. Atila Sav kendini şöyle savundu:
Ben gizli toplantılardaki bilgileri aktarmıyorum. Bir kapalı toplantıdır. Ben görüşümü her yerde, her zaman herkese söylerim. Sayın Ekmekçi benim 25 yıllık dostumdur. Gazeteciliği benden öğrenecek değil. Nasıl avukatlığı ben ondan öğrenmeyeceksem... Benden konuşmamın tam metnini istedi. Verdim. Dört-beş sayfa metin. Neresini ne kadar koyacak, ne yapacak onu bilemem. Onu takdir hakkı kendisine aittir. Ayrıca, söylediğim sözler doğrudur. Yineliyorum. Burada eskiden sanık mevkiinde olan arkadaşımız şimdi savcı mevkiinde...
Özkal Yici, oturduğu yerden "Kim o?" diye bağırdı.
Tartışmalar alevlendi alevlenecek. MKYK üyelerinden Saim Kendir konuşmasına başlarken, Aydın Güven Gürkan'dan ‘geçici genel başkan" diye söz edince bir burukluk oldu. Kendir açıkladı:
Aslında ben de geçiciyim, MKYK da geçici; bu geçiş dönemidir. Kalıcı olmak için Kurultay'da yeniden seçilmek gerekir. Onun için söyledim. Ben de geçiciyim, genel başkan da geçicidir.
MKYK üyesi Fikret Ünlü, Mamak’ta Genel Başkan Aydın Güven Gürkan'ın görevlilerce aranmasını eleştirdi. Gürkan özetle:
Biz habersiz gittik Mamak'a, orada tartışma çıkarsak daha çok üzülürdünüz! yanıtını verdi. Sorun kapandı...
Cuma günkü toplantıda, DSP ile ulusal uzlaşmaya katılma konusu "oybirliğiyle” reddedildi. Burada oybirliğiyle karar verenler parti içi sorunlarda bir ölçüde değişik görüşlerde, değişik tutumlardaydılar.
SHP ile tartışmaların, görüşmelerin kamuoyuna yansıması kanımca olumsuz değil, olumlu bir olaydır. SHP’nin canlılığını da gösterir. Halkın, kamuoyunun gözleri SHP'ye çevrilmiştir. Turgut Bey'in de dediği gibi, iktidarın tek "alternatifi" yani seçeneği, almaşığıdır.
Böyle durumda olan bir siyasal kuruluşun, iç sorunlarının dışarıya yansıması, onları üzücü değil, keyiflendirici nitelikte olmalıdır. Herkes bilir, sorunlar büyüktür. Onların altından kalkacak yetenekli, nitelikli "kadro'lar gereklidir. Kendi açımdan hemen açıklayayım, ne bir tarakta bezim; ne bir yerde gözüm var! Olmadı da. Gazeteciliğin, yazarlığın sıkıntıları bizler için en büyük keyiftir. Bitlisliler söylermiş; Kâmran İnan anlatmıştı; "Keyifsizlik de bir keyiftir?" derlermiş. Benimki o hesap...
SHP’liler, alınganlıkları, küsmeleri bir yana bırakıp, eleştirileri değerlendirmeye bakmalılar. Cezaevlerindeki tutukluların karşılaştıkları yasa dışı işlemler, işkenceler onların ilgilenmelerini bekliyor. Meclis’teki "ölüm cezaları" çabaları bellekte. Unutmasınlar ki, demokrasiye katkıda bulundukları ölçüde, ‘demokrasinin vazgeçilmez öğesi" olurlar. Yoksa, bir iz bırakmadan silinir, giderler...
SHP’den ayrılan Taflıoğlu’nun, SHP'ye ilişkin önerisi gündeme geliyor. SHP'li milletvekillerinin milletvekilliğinin düşeceğini ileri sürüyor. Olur mu öyle şey! Ama, bu konuyu gündeme getirerek, eski HP’lilerin keyfini kaçıracaklar; 84. maddeyi gündemde tutmanın bir yöntemi. Olacak şey değil. HP’li milletvekilleri, partilerinden ayrılıp bir başka partiye geçmediler ki; partinin adı değişti, o kadar. SODEP'liler de partilerinden ayrılıp HP'ye geçmediler. SODEP'i kapattılar. Kapatılan bir partinin üyeleri, partisiz kalıp, adını değiştiren partiye geldiler. Onlar için de bir sorun söz konusu değil. Bunları da kendimden söylemiyorum, usları erenlerin düşünceleri bunlar...
22 Ocak 1986, Cumhuriyet