Kendi Kendini Denetim

Yirmi bir yıl geçti, anlatacağım olayın üzerinden. Günlerden cumartesi. Öğle sonu. O sıra Milliyet’teyim. Büromuzun şefi İlhami Soysal’la oturmuş haber kovalıyoruz. Bir ara Cumhuriyet’ten Sait Arif Terzioğlu aradı telefonla:
— Yahu Ekmekçi, Orhan Erkanlı görevinden istifa etmiş, istifa mektubunu da postayla Dışişleri bakanlığına göndermiş!
— Eeee...
— Eee'si bu, ben haberi sağlam yerden aldım. Yazıyorum...
İlhami Soysal'a söyledim...
— Araştır bakalım! dedi. Araştırıyorum, Dışişlerinden kimseyi bulamıyorum. Herkes gitmiş. Orhan Erkanlı “14’ler”dendi. 14’ler müşavir olarak çeşitli ülkelere gönderilmişlerdi. Erkanlı da Ottawa’da. Az sonra, Hürriyet’ten Cüneyt Arcayürek aradı:
— Yahu ne yapıyorsunuz, Orhan Erkanlı’nın istifasını yazıyor musunuz?
— Biz araştırıyoruz, ama birşey bulamadık!
— Ben de bulamadım!
— Araştıralım bakalım!
Yok, Hiç bir biçimde, haberi doğrulatacak kaynak bulamıyoruz Ankara’da. Arkadan bir telefon daha. Sait:
— Yahu Ekmekçi Türkeş de istifa etmiş…
Hoppala! Cüneyt Arcayürek telefonda:
— Haberiniz var mı, Türkeş de Yeni Delhi'den istifasını göndermiş!
— Evet, ama bir şey bulamadık doğrulatacak!
— Ben yazıyorum azizim. Böyle önemli bir haberi atlayamam! Sait de yazıyor...
İlhami'ye baktım, “ne yapalım?” diye...
— Yaz sen de o zaman, atlamayalım bari!
Haberi yazdım. Yazdığıma kendim de inanmamış bir biçimde yazmış olmalıyım!
Bürodan çıkıp İlhami’nin evine gittik. Bezik oynuyoruz. Akşam üstü. Abdi İpekçi Aradı İstanbul'dan. İlhami telefona çıktı:
— Dur, dedi, o haberi Ekmekçi yazdı, onunla konuş...
— Buyurun Abdi Bey!
— Ekmekçi, nedir bu Türkeş’le Erkanlı’nın istifalarını gönderdikleri haberi?
— Vallahi Abdi Bey, işin iç yüzü şu: Cumhuriyetle Hürriyet böyle bir haber yazıyorlardı. Biz araştırdık Ankara’dan; bir şey bulamadık: atlamamak için de yazdık! Abdi İpekçi, şöyle dedi:
— Ekmekçi biz seni aklı başında biri biliyorduk. Sen de böyle yaparsan kime güveneceğiz?
Tek sözcük söyleyemedim. Büyük bir ders almıştım. Ertesi günü iki gazetede, ondörtlerden ikisinin istifa ettikleri haberi, üçer sütundan yayımlanmakta, bizim gazetede ise, istifa ettikleri söylentilerinin doğru olmadığı yine üç sütuna verilmekteydi. Abdi, bir de “Durum” yazısı yazmıştı, konusu “Basın ve sorumluluk”tu. Abdi İpekçi bizimle konuştuktan ve telefon kapandıktan sonra. Yeni Delhi’yi ardından Ottawa’yı aramış, hem Türkeş’le, hem Erkanlı'yla konuşmuştu, ikisi de:
— Hayır, öyle bir şey yok. Bizim, istifa etme hakkımız da yok! yanıtını vermişlerdi.
Ankara Sanat Kurumu’nda “Basından anılar” konulu bir konuşmada, bu olayı da anlatmıştım. Dinleyenlerden biri sonra sordu:
— Şimdi olsa, aynı biçimde yazar mısınız? Yoksa, Yeni Delhi’yi, Ottawa'yı arar mısınız?
— Tabii ararım. O zamanlar, bizlerin öyle uluslararası telefonlarla, ülkeleri arama yetkimiz yok gibi bir şeydi...
Yıllar sonra, şimdi öyle değil elbette. Bir haberin doğrusunu öğrenmek için, Paris’i, Cenevre’yi, Washington'u arayabiliyorum. Olayda geçen arkadaşlarımı da incitme amacım yok...
Geçenlerde sanatçı Işık Yenersu’nun, Paris’te bir geceyi düzenlemeye katıldığı, devlet parasıyla giden bir sanatçının bunu yapamayacağı bazı gazetelerde, hem de Paris kaynaklı olarak, çıkmıştı. Hemen Paris’i aradık. Doğru değildi. Gece, Fransa Kültür Bakanlığı’nın güdümünde düzenlenmişti. Işık Yenersu Paris’te, Fransız Hükümeti’nin verdiği bir bursla çalışmaktaydı. Nazım’dan şiir okumak ise, suç değildi. Araya araya doğruyu bulabiliyorduk...
İstanbul'da basının kendi kendini denetimi konulu! toplantıyı izlemek isterdim. Basının kendi kendini denetimi, ancak özgürlük ortamında gerçek değerini bulur. Basına:
— Sunu yap! Bunu yapma! dendiği, özgürlüğü kısıtlandığı anda, kendi kendini denetim bir anlam taşımaz. Bu olsa olsa, basının sıkı denetime sokulması olur.
Olağanüstü dönemlerde de, basın alabildiğine özgür olabilmelidir. O zaman, basından beklenen hizmetin elle tutulur sonucu alınır. Yoksa, basın diye bir şey kalmaz. Birbirine benzeyen gazeteler kümesi kalır ortada.
Bir yazardan, gazeteciden doğruları yazmasını istemek de yetmez. Onun barış, özgürlük, demokrasi için savaşıp savaşmadığı önem taşır.