Kenan Bey’in Kamburları...

Bir Türk bilgisayarcısı, 1972 yılında Japonya’nın çağrısı üzerine Tokyo'da yapılan bilgisayar teknolojisi konusunda, uluslararası bir toplantıya katılmıştı. Toplantıya gelenler çokluk Asya ülkelerindendi. Endonezya'dan da Endonezya Merkez Bankası Başkan Yardımcısı gelmişti toplantıya. Türk bilgisayarcıyla Endonezyalı dostluk kurdular. Türk bilgisayarcının kafasında Endonezyalı arkadaşına sormak istediği bir soru vardı. 1965’te General Suharto, solculara karşı vahşi bir kıyım başlatmış, 80 bin ile 1 milyon arasında kişi öldürülmüştü. Türk bilgisayarcı, “soruyu sorsam mı sormasam mı'' diye düşündükten sonra patlattı:
Endonezya'da bir gecede bir milyon kişinin kesilmesi olayı doğru mu?
Soruyu yönelttikten sonra beklemeye başladı. Endonezyalı şu karşılığı verdi:
Ah, ah... O tarihi fırsatı maalesef kaçırdık: Kesilmesi gerekenlerin sayısı bir milyon değil, beş milyonmuş. Bir milyonu kesilip dört milyonu kalmış! Olayın ayrımına vardığımız zaman iş işten geçmişti!
Türk bilgisayarcının tüyleri diken diken olmuş.
12 Eylül darbecileri, 12 Eylül de böyle bir şey yapabilirler miydi? Eleştirilere çok öfkelendiklerine göre yapmadıklarına şimdi bin pişman mıdırlar? Kimi arkadaşlar kendi aralarında konuşurlar:
Bir 12 Eylül daha olursa bu kez bizleri keserler!
Ne demişti Nurettin Bey (Ersin) Kıbrıs'ta Sait Arif Terzioğlu’na? Sait Terzioğlu, cumhurbaşkanlığı seçimi için Kıbrıs’a gelen Nurettin Bey’e kokteylde gazetecileri sorar:
Paşam, Cüneyt nasıl?
İyidir!
Paşam, Uğur nasıl?
İyidir!
Paşam, Ekmekçi nasıl?
Ha, Ekmekçi mi? Onu içeri atacağız, çıkamayacak. Ama pundunu bulamıyoruz!
Sedat Ergin o zaman Kıbrıs'ta, Cumhuriyet adına seçimleri izliyor. Ankara'ya döndü:
Aman abi dedi, dikkat et! Pundunu arıyorlar...
Punt aramak, öç almak için zamanını kollamak, ilkel bir duygudur. Demokrasiyle ilgisi olmayanlar, böyle yollara başvururlar. Neden kimse yazmadı şimdiye dek. Nurettin Ersin’in Kıbrıs seçimleri sırasında orada ne işi vardı? Denktaş kazansın diye baskı yapmaya mı gitmişti? Kıbrıs'ta Denktaş sorunu çözülmeden Kıbrıs'ta federasyon gerçekleşemez!
19 Mayıs günü Kenan Bey'e, Uluslararası Atatürk Barış Ödülü verildi! Gerçekte işin başından beri Kenan Bey aday gösteriliyordu. Ancak o:
Cumhurbaşkanı iken istemem diyordu. Cumhurbaşkanlığı süresi bitinceye dek başka adaylara verildi. Geçen yıl ödül verilmedi. Aday ise Alman iktisatçısı Neumark’tı. Onun için yeterli oy sağlanamadı. Bu yılki oylamada çoğunlukla Kenan Bey seçildi. Bir kişi Prof. Reşat Kaynar, Kenan Bey’e oy vermedi, “ret" oyu kullandı. Oylamada YÖK Başkanı Doğramacı bulunmadı. Utkan Kocatürk de sayrıydı, yurtdışındaydı; o da yoktu. Oy verenlerin adları şöyleydi: Yıldırım Akbulut, Mehmet Yazar, Avni Akyol, Namık Kemal Zeybek, Necip Torumtay, Sabri Yirmibeşoğlu, Suat İlhan, Hamza Eroğlu, Şükrü Elçin, Yüksel Ülken, Yüksel Bozer, Suat Sinanoğlu, Kasım Gülek...
Darbeci umrecı Kenan Bey, Meclisleri, partileri kapatmayı taa 12 Martlardan beri kafasında kurmuştu. Bu, 12 Martçı Muhsin Batur’un notlarında vardır. Kenan Bey, bir emekli havacı korgenerale 12 Eylülden sonra şöyle demiş mıydı?
Sırtımızda bir kambur var, ne yapalım!
Kulislerde, şurada burada Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya eleştiriliyordu. Şahinkaya, Merzifonluydu. Bir berberin oğluydu. Babasının yanında saç kesmeyi öğrenmişti. Askeri okulda, Harbiye'de, takımlarıyla arkadaşlarının saçlarını keser, harçlığını doğrultuldu! 12 Eylül'ün sırtındaki en büyük kambur ölüm cezaları, işkenceler, cinayetlerdir. 16 mayıs günkü Cumhuriyet’te, ikinci sayfada çıkan Dr. Yücel Engindeniz'in “Evren, Meşruluk ve Ödül" başlıklı yazısını okumayıp kaçırdıysanız bulup okuyun. Yazar, yazının bir yerinde şöyle diyor:
“...Duman nasıl ateşi çağrıştırırsa Evren denilince de akla sadece 'kâinat' diyerek kendi soyadıyla çelişen bir paşa değil, darağaçları, cezaevleri, işkenceler, sürgünler, yasaklar, baskılar, yanık kitaplar gelecektir. Gelecek kuşaklara bu karanlık dönem, yitirilmiş bir gerileme dönemi diye okutulacaktır. Elbette yitirilen zamanı geri getirmek olanaksızdır. Ama halkın dünyada küçültülen onurunu kurtarmak elimizdedir. Evren ve arkadaşları, T.C. Yasası'nın yürürlükteki 146. maddesini çiğnemişlerdir. Belki iyi niyetle diyeceksiniz. Hayır, iyi niyet suç kastını kaldırmaz. Yoksullara dağıtmak için para çalan da hırsızdır. Cehenneme giden yollar ne denli iyi niyet taşlarıyla döşenirse döşensinler, yine de cehenneme ulaşırlar. Af çıkmamıştır. Bu suçun cezası ölümdür. Cezanın niteliğinden söz etmemin nedeni; bu cezayı gerektiren suçların zaman aşımına uğramadığını belirtmek içindir. Yoksa kelle istediğimiz için değil. Gereği yerine getirilmeli, suçlular yargılanmalıdır..."
* * *
Elazığ'da Fırat Üniversitesi’nde okul içinde saygı duruşu yapmak isteyen bir bölük öğrencinin başlarından geçenleri yazdım. Elazığ'daki gazeteci arkadaşlarımla konuştum. Orada emniyet yetkilileri bilgi vermiyorlarmış, “Siyasal konularda bilgi, haber yok; onun dışında ne isterseniz verelim!'' diyorlarmış. Gazeteciler de emniyet haberlerini boykot etmişler. Öğrenciler dövülecek, işkenceden geçirilecek, yazılmayacak öyle mi? “Annen güzel mi" diye sorarlar adama bir gün…