Kelebekler...

“Aziz Nesin'in imza gününden çıkıp, Türk Tarih Kurumu salonunda düzenlenen açık oturumu izlemeye gittim.

Aziz Nesin, sakal bırakmış iyice. Yakışmış da. Evrensel Kitabevi Aziz'e kitap imzalatmak için kuyruğa girenlerle doluydu. Bir köşede de Aziz Nesin'in arkadaşları, Tahsin Saraç, Yalçın Küçük oturuyorlar konuşuyorlardı. Aziz Nesin, kitapları imzalarken bir kulağı bizde gibiydi. Anlatılanlara oturduğu yerden gülerek katılıyordu. Kitap imzalatmaya gelenler arasında gençler çoğunluktaydı...

Türk Tarih Kurumu'ndaki toplantı, sakatlar yılı dolayısıyla düzenlenmişti. Orada daha çok büyükler, analar babalar vardı denebilir. Toplantıyı. «Meslek Kadınları Derneği» düzenlemişti. Konusu da, «Uyum Bozuklukları» Ailede, toplumda yaşadığımız uyumsuzluklar...

Bir konuşmacı, Bayan Kıvılcım Özkök şöyle diyordu:

— Çocuklarımızı yetiştiren öğretmenlere gereken önemi vermiyoruz. Üniversite giriş sınavlarında en düşük puanlı öğrenciler, öğretmen yetiştiren kurumlara veriliyor. Öğretmenlik bir gönül işidir efendim! Ne güzel konuşuyordu Anlatıyordu:

- Birim Öğretim sistemimiz çocukları uyumsuzluğa götürmekte. Gençleri eğitmek, onları yetiştirmek kelebek tutmaya benzer ünlü bir eğitimcinin dediği gibi; sıkarsanız ölür, yok gevşek tutarsanız uçar gider.

Avucumuzda ölen, ya da uçup giden kelebekleri düşünüyordum...

Salonda çıt yoktu. Sigara da içilmiyordu. Ön sırada, Sağlık Bakanı Necmi Ayanoğlu'nun oturduğunu fark ettim. Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı emekli Amiral Cezmi Biren de vardı. Konuşmacılar, konuşmalarını yapıp, sıra sorulara gelince, Sağlık Bakanı Necmi Ayanoğlu mikrofona geldi. Şöyle dedi özetle:

— Acı olan doğruyu söylemezsek, tatlıyı bulamayacağız. Biz, sakatlarımızı sevemiyoruz arkadaşlar, onlara eksikliklerini unutturamıyoruz.

Sözü gençlere getirdi Bakan, ne olmuştu bunca yıl gençlerimize?

Konuşmasını bitirirken, sesi iyiden iyiye titriyordu. Bakanın, soruyla bitirdiği konuşmasına Prof. Atalay Yörükoğlu karşılık verdi. Gençlerin neden öyle olduklarını anlattı. Şöyle konuştu özetle:

Bedensel sakatlık yoktur, ruhsal sakatlık vardır. Biz, toplumumuzda çelişkili duygular içindeyiz. Hem aşağılama, hem de gizli bir acıma vardır, sakatlarımıza karşı..

Atalay Yörükoğlu, sürdürdü konuşmasını:

— Anarşiyi bu toplum yarattı. Sonra anarşi toplumu etkiledi. Saldırganlık arttı. Şimdi hepimiz, bir karabasandan uyanmış gibiyiz. Anarşinin kökeninde hızlı doğum, işsizlik, siyasal çalkantılar yatar.. Amerikan toplumunda, siyasal dengesizlikler yok. Bir dengesiz genç çıkıyor, Cumhurbaşkanına ateş ediyor Bizde, bütün kişisel sorunlar siyasal akımlara yöneldi. Ataerkil, otoriter, kimseye söz hakkı tanımayan eski Osmanlı aile yapısı... Evde babasına karşı çıkamayan, devlet babaya karşı çıkıyor. Hem de büyük bir suçluluk duygusu içinde değiller...

Daha sonra, yaşanmış bir olayı anlattı Yörükoğlu: Bir gün hastaneye takma adı «Canavar» olan bir genç getirilmişti. Örgütteki arkadaşları arasında en kıyıcı oydu. Babası sakattı, ama zalim bir sakattı. Baba, içip içip karısını kamçıyla dövüyordu. Aile çevresinden boşalır boşalmaz çocuk, bir gruba katıldı. O grup dağılıp da, «Canavar» ortada kalınca, zavallı bir ruh hastası durumuna düşmüştü.

Yörükoğlu'na göre, anarşiyi yaratan toplumsal etkenlerin yanında, aile de vardı.

Kıvılcım Özkök bakanın konuşmasına kendisinin de birkaç sözcükle yanıt vereceğini söyledi. Çocuklara, gençlere sevgiyle yaklaşmak gerektiğini bildirdi. Sevgiyle büyütülmeyen çocuklarda saldırganlık artıyordu. Özkök:

- Hayvanları, doğayı, insanları sevmeyi bizden öğrenecek çocuklar, dedi.

Toplantıdan çıkanlar, avuçlarımızda ölen, ya da uçup giden kelebekleri düşünüyorlardı belki de...