Kefir İçmenin Keyfi...

Bugün 12 Mart; 24 yıl öncesini anlatıp, neşeleri kaçırmak istemiyorum. Bugün, yine “kefir"den söz edeceöim... “Kefir" Rusça bir sözcük, “ayran değil" demekmiş. İngilizcede “kefir"in, Türkçe “keyif”ten geldiği belirtilir. “Keyf" de Arapça “sağlık" demek.
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi doçentlerinden Celalettin Koçak profesör oldu. Ben ona, “kefir profesörü" diyorum. Kefir konusunda bana bilgiler veren, her arayışımda sıcak bir ilgiyle karşılayan oydu. Ankara'da, -hatta Türkiye'de- kefirin duyulup yayılmasında büyük emeği var. Türkiye’nin neresinde “kefir”le ilgilenen, uğraşan varsa, onları anmaktan hoşlanan bir kişi Prof. Celalettin Koçak. Örneğin, yüzünü görmediğim, Antalya'da Akdeniz Ünıversitesi’nde çalışan Prof. Hasan Yaygın’ı tanıtan odur. (Celalettin Koçak’ın fakülte telefonu; 317 05 50/1351).
Hazır kefir arayanlara: Ziraat Fakültesi Temsilciliği, Arjantin Caddesi 21 /C Gaziosmanpaşa. Telefon: 312/ 468 06 01.
Prof. Hasan Yaygın’ı, Antalya'da bulup konuştum. İyi ki konuşmuşum, onlar Antalya’da çalışmaları ilerletmişler. Antalya televizyonuna 40 dakikalık bir izlence hazırlamış Hasan Yaygın; röportajlar yapılmış, birkaç sayrı (hasta) ile görüşülmüş. İzlencede, “Kefir nedir? Kefir tanesi nedir? Evlerde nasıl yapılır” gibi sorulara yanıt aranmış. İzlence görüntülüymüş, laboratuvarda da çekimler yapılmış.
Prof. Hasan Yaygın, konuyla ilgilenen Hürriyet muhabirine bilgi vermiş. Yazı Hürriyetin Antalya baskısında 6 mart günü çıkmış. (Gerçekte, bunları tüm Türkiye’de yayımlamak gerekir). Hasan Yaygın:
Şimdi benim elimde 1.5 kg kefir tanesi var; küçük özel kavanozlar aldırdım, iki sayfalık broşürler hazırlattım... diyor.
Hasan Yaygın, kefiri 1980’li yıllarda İzmir'de çoğalttığını söyledi. Elinde o yıllarda düzenlenmiş, 700 sayrının anket yanıtları varmış. Bu anketlerde, şu sorulara yanıt aramış Hasan Yaygın: Kefiri kimler aldı, niçin, neden aldı? Nereden duydu? Hangi amaçla kullanıyor? Hasan Yaygın:
İlk kez ben getirttim kefiri, diyor, Rusya'dan geldi. Ali Araş diye bir hocamız vardı, kendisi Karslı. Oradan sağlamış, o zaman çoğalttım. Kitaplarda bilgiler vardı, ama kuramsal bilgilerdi. Ben bunu aslında, 1960'lı yıllarda Fransa’dan getirdim. Ben bir yıl Fransa'da kaldım, 1965-1966 ’da. Laboratuvanmızda vardı, gelirken yanımda getirdim. O zaman onun yapısı biraz daha farklıydı. Süte değil de, incir, şeker ve limondan oluşan sulu özel bir çözeltiye konuyordu. Orada asitli, hafif alkollü bir içki oluyordu, şampanya gibi! (Gülüşmeler).
Hasan Yaygın, “Ankara Notları"nı titizlikle okumuş.
Ben yazılarınızı Celalettin Koçak'tan aldım. Fakültemizde de “Basında Beslenme” diye bir bölüm var, bütün öğrenciler yazılarınızı orada okuyorlar! (Prof. Hasan Yaygın’ın telefonu: 442 / 227 45 60’tan istenecek.)
İzmir'de de kefir mayası üretiliyor. İzmir Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Numan Sungur şöyle dedi:
Biz kefir mayası yapıyoruz ve halka yansısın diye de, küçük bir satış yerimiz var, orada pazarlıyoruz. Özellikle kefir mayası pazarlıyoruz. Onar gramlık, bazen beşer gramlık küçük ambalajlarda steril tüpler içinde en kısa zamanda bu alıcıya yansıtılıyor. Doğrudan doğruya içilecek nitelikte kefir, maalesef, bir ambalaj makinemiz olmadığı için hazırlayamıyoruz. Halka, mayadan nasıl kefir yapacakları ile ilgili bir küçük metin de veriyoruz...
İzmir Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Ürünleri Bölümü Başkanı Prof. Dr. Sıddık Gönç ile Doç. Dr. Sevda Kılıç kefir mayası üretimini gerçekleştirmekteler. (Kefir mayası, bilgi için telefon: 232/388 01 10'dan 2733 istenecek.)
Prof. Celalettin Koçak anlattı; Yugoslavya'da yapılan bir araştırma geçmiş eline, bunda sütte bulunan kolesterolü kefir mayasının parçaladığı ve bir oranda yok ettiği belirtiIiyormuş. Süt dışındaki kolesterol ile ilgili olarak Celalettin Koçak diyor ki:
Kefirdeki floranın kolesterolü parçalama özelliği olduğu için, bağırsakta kefir florası yerleştiği zaman, bağırsakta kolesterole etki yapabilir, ama orada kolesterolü ne ölçüde parçalar, bilemiyorum tabii.
Burada, kefir konusunda çalışmalar yapan Prof. Nesrin Kaptan’ın (o Antalya'da emekli), Ankara’da Prof. Emel Sezginin kulaklarını çınlatmak isterim)
Bir de, Siirt’te çıkan “Mücadele" gazetesi yazarı Cumhur Kılıççıoğlu'nun “kefir" ile ilgili bir yazısından söz etmeliyim. "Mücadele"nin 23 Ocak sayısında Cumhur Kılıççıoğlu “Gezi Anıları"nın başlığını: "Mustafa Ekmekçi’yle 'Kefir' İçme Keyfi" koymuş. Şöyle diyor:
“Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin Bursa’daki Güney Marmara Şubesi'nce düzenlenen ‘Anadolu Basını' Paneli'ne konuşmacı olarak katıldıktan sonra geceyi Uludağ Üniversitesi Güçlendirme Vakfı Vamtes Tesisleri’nde geçirdik.
Asude bir konukevi olan tesislerin kükürtlü suyu hemen alttaki tarihi hamamdan pompaj sistemiyle veriliyordu. Fakat beklenmedik bir arıza bizleri kükürtlü banyo yapmaktan alıkoydu. Mahalli bir deyişimizde ifadesini bulduğu gibi ‘Dulun şansına, geceler kısa olurdu’. (Ele şansıl armile illeyl yıksar). Bu aksilik bizi bulunca biz de şanssız dullara döndük. Ancak bu şanssızlığı, çok daha büyük bir şansla unutuvermiştim. Zira saatler süren sabah kahvaltısını ülkemizin çok değerli yazarlarından Sayın Mustafa Ekmekçi'yle yapma onuruna ermiş ve gururlanmıştım.
Çok sempatik ve bilge kişiliği yanı sıra çok mütevazı bir yaratılışa sahip olan üstadla tanışma mutluluğuna eriştiğim muhterem Ekmekçi, kendi eliyle hazırladığı kefir'i içirerek ömrümü de uzatmış oldu. Zira bir Kafkas içkisi olan 'kefir’ beyin hücrelerini yeniliyor. Her gün büyük bir sabırla bu canlı organizmalı ‘ab-ı hayat’ı imal eden değerli büyüğümüz bu sayede 130 yıl yaşayacağını amaçlıyor..."
(Cumhur’un yazısı daha uzun, burada kesin bir bilgi vereyim: Cumhur Kılıççıoğlu, “kara-gülmece” türünün bir ustasıdır. Her yıl, zekâ fışkıran haberleriyle, ÇGD’nin ödüllerinin en gedikli müşterisidir.) Gönülden teşekkürler, Cumhur!