ANAP grubunda, Hacı Turgut Bey'i aday göstermek için toplanan imzaların sayısı 246’ydı. Anayasaya göre gruplar aday gösteremiyordu, ama imzaların grup salonunda toplanmasının bir sakıncası anayasaya göre yoktu. Meclis’te, ilkin beş önerge verildi, okundu; bunların imza sayısı 157'ydi; ardından beş önerge daha geldi; Hacı Turgut Bey de kendini aday gösterdi birinde, böylece imzaların sayısı 249'u buldu Hacı Turgut Bey'i isteyen. Fethi Çelikbaş, yalnız kendini aday gösteren bir önerge verdi. Cuma günkü oylamada Hacı Turgut Bey'e 247 oy çıktı. Bugünkü oylamayla, bundan sonrakilerde durumun çok değişeceği söylenemez. Üç aşağı, beş yukarı o dolayda oy çıkabilir. Hem imza verip, aday gösterip hem de sıra oy vermeye gelince vermemek olur mu, ne bileyim? Bir zamanlar, Osman Bölükbaşı, AP’ye geçmeyeceğine ilişkin, milletvekili Memduh Erdemir'den noterden onaylı, imzalı senet almış, ancak Erdemir yine de AP'ye geçmişti!
ANAP'lıların yapacakları çok bir şey de yok gibi. Elleri, ayaklan bağlı kuzu durumundalar. "Seni aday gösteriyoruz" diye de imzalı önerge vermişler, hem de 249 kişi. Adaylık süresi bitti; bundan sonra yeni bir aday gösterilmesi, değiştirilmesi de söz- konusu değil. 12 Eylül Anayasası'nın getirdiği seçim maddesi bu. Hacı Turgut Bey'in deyişiyle, Tanrı geçinden versin, kendine bir "emri hak vaki olsa”, yani ölse ya Fethi Çelikbaş seçilecek ya da Meclis Arapçasıyla “fesh” olacak, yani yok olacak! Seçime gidilecek. Anayasayı yapanlar 12 Eylül öncesinde, cumhurbaşkanının seçilememiş olmasını bahane edip ona bir tepki olarak anayasayı böyle düzenlemişler işte. Böyle olmuş! 12 Marttan sonra, Fahri Korutürk’ün cumhurbaşkanı adaylığı son dakikada gerçekleşmişti; Süleyman Bey'le Bülent Bey anlaşmaya varmışlardı Korutürk üzerinde. O zaman Yeni Ortamdaydım; Milliyet'ten Abdi İpekçi Ankara'da. Bir gün önceden, galiba bir Abdi İpekçi biliyordu gazeteciler arasında yeni adayı. Korutürk açıklandığı gün çıkan Milliyette, Abdi İpekçi, "Durum” köşesinde, satır arasında Korutürk'ü, "Cumhurbaşkanı adayı neden bir denizel olmasın?" gibisinden çıtlatıyordu. Abdi İpekçi'ye sormuştum;
Abdi Bey, neden adını açıklamadınız?
O kadar açıklamayayım artık! yanıtını vermişti. Adı açıklanan harcanıyordu çünkü. Muhittin Taylan, tebrikleri kabul ederken gitmemiş miydi gümbürtüye? Bu kez. bir uzlaşma artık söz konusu değil...
Korutürk uygar bir kişiydi; ne zaman aradıysam, konuşma olanağı buldum onunla. Bir seçimde AP'ye oy verdiğini öğrenmiştim! Olsun, bana ne? Kenan Bey, bir konuşmasında hiçbir siyasi partiye oy vermediğini söylemiş miydi? 27 Mayıs 1960 devrimi onu Ordu donatım Okulu'nda buldu; yarbaydı. Madanoğlu'na sormuştum 12 Eylül’den sonra, "Tanıyor musunuz?" diye; şöyle yanıtlamıştı:
Nerden tanıyayım yahu, ben korgeneralken, o yarbaymış!
Devrimden sonra, Konya'da ordu kurmay yarbaşkanı oldu. Oradan Muş'a atandığında, istila edip emekli olmayı düşünür. O zaman, emekli olmak isteyen subaylara 42 sayılı yasa gereğince 42 bin lira ikramiye verilmektedir. O parayla iki daire alınabilmektedir. istifa süresi de geçmiştir. Sami Küçük'e, Osman Köksal'a başvurur, "Beni 42 sayılı yasayla emekli edin" diye. Sami Küçük de Osman Köksal da sınıf arkadaşıdır, 38’lidir. Sami Küçük:
Sen atandığın Muş'a git. gerisine karışma' yanıtını verir.
İstifa ederek emekli olmayı düşündüğünü, kendisi de bir konuşmasında açıklamıştır. Neyse, emekli olmaz, general olur. 12 Mart'tan önce, yapılan bir 10 Mart 1971 toplantısında, meclislerin, partilerin kapatılmasından yana olduğunu o gizli toplantıda, açıklar. Meclisi, partileri kapatmayı 12 Eylülden sonra gerçekleştirebilecektir. İçine bir kuşku da 1974'lerde, Ege Ordusu Komutanlığı'na atandığında düşer. Bir emekli albay arkadaşına kuşkusunu belirtir:
Ege Ordusu‘na atandım, oradan emekli olmayan yok; dil bilen Turgut Sunalp bile emekli oldu; beni emekli edecekler!
Merak etmeyin paşam, nereden çıkarıyorsunuz?
Öyle, öyle..
Ege Ordusu'na gelir, ortalık karışıktır; belki Türk ordusunda en kısa süren Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nı yapar, Genelkurmay Başkanı’dır. Onun Genelkurmay Başkanlığı için CHP'li eski askerlerin evlerinde kulisler yapılır. Ecevit başbakanken, Genelkurmay Başkanı oldu. 12 Eylül’den sonra, Bülent Bey'e sormuştum:
Evren sizin Genelkurmay Başkanınız değil miydi diye. Çok kızmıştı. Tikleri arttı... Yalçın Doğan da vardı yanımızda.
Evet, ama Sayın Ekmekçi, biz orduyu politikaya karıştırmadık!
Kim karıştırdı diye sordum
Biz ayrıldıktan sonra, Evren’in masasında, Kurtul Altuğ'un benim aleyhime yazdığı kitabını görmüşler. (Bülent Bey, Süleyman Bey'i suçluyordu, kapalı biçimde) Bülent Bey:
Askerlere yardımcı olmak gerek, iyi niyetliler! demişti. Şaşıp kalmıştım...
SHP'de olanlar yürekler acısı. Hinthorozu Erdal Bey, SHP grubunda güzel bir konuşma yapıyor. Bülent Bey'e hafiften pas veriyor, yumuşatmaya çalışıyor. Çocukluğundan kalan adıyla "domates" Deniz Baykal, genel başkanını çelmelercesine, gazetelere demeçler veriyor. Belediyeler toplantısında Erdal Bey, bilmem kaç saat toplantıya başkanlık ediyor, kapanış konuşmasını yapan Deniz Baykal bıktırıncaya dek konuşuyor. Amacı, Hinthorozu'nu sollamak, öne geçmek! Bilesiniz. Deniz Baykal orada olduğu sürece. Karaoğlan Bülent Ecevit, bildiğini okuyacak...
Bir eski AP’li bakanla karşılaştım Gaziantepli o, ne olacağını sordum, şöyle dedi:
Babam böyle karışık günlerde, bir arkadaşı vardı, sorardı, "Ne olacak?" diye. O karşılık verirdi:
-İşler, buraya geldikten sonra buna kaynanasını sevenler karışır!
24 Ekim 1989, Cumhuriyet