Karanlıkta Göz Kırpmak..

OLAY yıllar önce Erzincan’ın Tercan ilçesinde geçti. Yoksul Nebo, bekçi parasını vermiyordu. O zamanlar, mahalle bekçilerinin paraları mahalleliden toplanırdı. Nebo, iki buçuk lira bekçi parası isteyen bekçiye:
— Benim neyim var ki, sen benim neyimi bekliyorsun? Vermiyorum! demişti.
Bekçi, kaymakama çıktı. Kaymakam, ağalarla oturmuş çay içiyordu. Bekçi:
— Efendim, dedi, böyle böyle. Nebo iki buçuk lira bekçi parasını vermedi. “Sen benim neyimi bekliyorsun ki, para vereyim?” dedi. Bekçi üstelemesine ekledi:
— Efendim, bekçi parasını vermediği gibi, “bekçi parasını, ağalar, beyler versin-” dedi. Kaymakam kızmıştı:
— Başlatma şimdi ağasından, beyinden! dedi. Git, Nebo’yu buraya çağır...
Kaymakamın yarımda oturup çay içen, ağalar, beyler de azıcık tedirgin olmuşlardı. Şu Nebo’nun yaptığı işe bakındı hele...
Az sonra, Nebo bekçiyle birlikte içeri girdi. Kaymakam sordu:
— Bekçi parasını vermemişsin, niye vermiyorsun?
— Bekçi benim neyimi bekliyor ki Kaymakam bey, dedi Nebo, benim beklenecek neyim var ki? Evde bir artık hasır var, hasır karının altında; karı da benim altımda!
Kaymakam güldü, öfkesi geçmişti:
— Bırakın Nebo’yu gitsin! dedi.
İsmail Gülgeç’le Ankara’nın gecekondularına gittik, Danışma Meclisi’nden çıkıp. Yoksulluk dizboyuydu gecekonduda. Gözle görülür, elle tutulur biçimde derler ya, öyle. Pupuş Bibi’yi uzaktan gördük, görüşemedik. Hastaymış, sonra gelinler çalışıyorlarmış evin önünde. Bir yazarla, çizerle konuşmaktan çekinmiş olmalılar.
Danışma Meclisinde yapılan konuşmalarla halkın yaşamı arasında uçurumlar vardı. Yurdun çeşitli bölgelerinden gelip yerleşmiş insanlar, geldikleri yörelerin özelliklerini de birlikte getirmişlerdi gecekondularına. Kadınların başlarında kocaman puşular sanlıydı. Evlerde televizyon var, tertemiz odalar.
Ekonomik sıkıntı çökmüş mü omuzlarına? Aksam karanlığında kadınlar kapılarının önüne çıkıp; komşularıyla dertleşiyorlar. Çocuklar yol üstünde oynuyor. Arabayı İsmail Gülgeç kullanıyor:
— Aman İsmail dikkat et! Yol üstünde çocuklar var
— Bir ekmek yirmi beş lira, evde on baş horanta olsa: yalnız ekmek parası iki yüz elli lira! diye düşünüyorum. Anayasa tartışmalarında Mecliste gövde gösterisi yapanlar: bu insanlara nasıl bir gelecek hazırlıyorlar?
Danışma Meclisinde çoğunluk, ilk, orta, lisede din ahlâk derslerinin zorunlu olarak okutulmasına ilişkin öneriyi benimsedi. Cumhuriyetten bu yana laiklik ilkesini benimsemiş olan çoğunluk, halk yığınları: Atatürk'ü, Atatürkçülüğü bu ilkesiyle tanıdı. Buna toz kondurmadı...
1969 seçimleri öncesiydi, olaya daha önce, “Ankara Notları”nda değinmiştim. Şöyle olmuştu:
İsmet Paşa, Afyon’un bir ilçesinden geçerken, yol üstünde bir kalabalık görmüşlerdi. Herhalde, kalabalık kendisini karşılamak için çıkmıştır diye, arabayı yavaşlattılar. Korkunç olayı, İsmet Paşa o sırada görüp başını çevirdi. Afyon'un ilçesinin yatanındaki tutucu partizanlar, kurban yerine bir köpek kesmişler, yol üstünde de bekleşmişlerdi. Paşa, şoföre:
— Durmayalım, gidelim! dedi.
Bu İsmet Paşa'yı çok etkilemişti. Ertesi günü Diyarbakır’a gidecekti. Uçaktaki konuşmamızı da aktarmıştım daha önce... İsmet Paşa, Diyarbakır’da yapacağı konuşmayı göndermiş, görüşümü almak istemişti. Sordu:
— Hazırladığım konuşmayı nasıl, buldun?
— Güzel! Paşam.
— Yok, dedi, sen beğenmedin konuşmamı. Söyle neresini beğenmedin?
— Paşam, öğrendiğime göre, partinin ileri gelenleri size, “Aman Paşam, Diyarbakır'a ağalara, şeyhlere çatmayın orada nurcular var, yoksa oy alamayız!” demişler, konuşmanızın metnine de baktım, partililerinizin dediklerini tutmuşsunuz-
— Sen ne insafsız çocuksun? dedi. Görmüyor musun karşımızdakiler neler yapıyorlar? Paşa, bununla Afyon’da kendisine köpek kurban edilmesini anımsatıyordu. Uçaktan inerken, seslendi:
— Ekmekçi, yazılı konuşmamı yaptıktan sonra, alandan ayrılma. Yapacağım konuşmayı sonuna dek dinle!
— Olur Paşam!
Yazılı konuşması bitince, kâğıdı katladı cebine koydu. Ve şeyhlere, nurculara, dini politikaya araç etmek isteyenlere en ağır sözcüklerle çattı. Yağmur altında konuşmasını not ediyordum. Konuşma bitince, yanımdan geçerken sordu.
— Şimdi nasıl buldun konuşmamı?
— Çoook güzeldi Paşam!
CHP o seçimlerde Diyarbakır’da çok oy alamadı, ama İsmet Paşa, tarihsel görevini yapmış, örgütüne bir ders vermişti.
Danışma Meclisi kulislerinde söyleniyordu:
— Din derslerinin zorunlu yapılmasının nedeni, bütün yurdu mantar gibi kaplayan Kur’an kurslarının kapatılmasıyla ilgilidir. Devlet din derslerini zorunlu hale getirince, rahatça Kur’an kurslarını kapatabilecek. Üyelerin çoğunluğu o nedenle destekledi.
Laiklik yalnız din işlerinin devlet işlerinden ayrılması demek değil: dinin hiçbir biçimde politik amaçlar için kullanılamaması da demektir. Gazete satışı için, cüz cüz Kur’an dağıtılmaması demektir! Karanlıkta bile göz kırpılamaması demektir...