Karadeniz’de İnsan İlişkileri...

"Sinop güzellemesi'’ cuma günü bitti. Ama, yaşadığım gözlediğim güzelliklerin etkisinden sıyrılmış değilim. “Sinop güzellemesi”nin başladığı günlerdeydi. İçel'den, Cumhuriyet okuru bayan Eser Yazgan'dan bir mektup aldım. O da eşi, çocuklarıyla birlikte, Karadenize gitmiş, Sinop'a uğramış, Rize'de kalmış. Gözlemlerini şöyle anlatıyor Eser Yazgan:
“Sayın Ekmekçi,
Sizin köşe turistik yazılara komşu olduğundan mı, yoksa; "Babam dedi ki... Ya da, der ki...'' ile başlayan ve toplumun bir kesitinden gelen birikimleri aktaran özelliğinizden mi bilmem, çoktandır size Karadeniz gezisini yazmak istiyorum.
1944’te Rize’de doğmuşum, babam orada devlet doktoru iken 1948'de ayrılmışız. Hiç anımsamam oraları. Ama, ora insanını hep gördüm. Evimize, Bandırma'ya geldiler. Ankara'da görüştük. En son, eşimin işi nedeniyle Mersin'e gittiğimizde bir gece gezmesinde dili Karadenizli olduğunu belli eden bir hanıma rastladım. Rizeliymiş, babamı anımsadı. Onun, öbür Rizelilere söylemesiyle, banka müdürü olan eşimi görmeye gelenler olmuş.
Bir gün de, banka bahçesinde elden düşme "Anadol”u kurcalarken, bir trafik polisi seslendi;
Müdürün hanumu sen misundur da? diye. Gene ne “Suç işledim de beni arıyorlar?” diye korktum önce, ama itiraf ettim:
Benim, diye.
Uyyyy, sen pizum kızımizsindur. Bir derdin olursa, bileyum. dedi polis.
Bunca ilgiye, ne yazık ki bir karşılık veremedik. Çocukların küçüklüğü, Ankara'dan gitmiş olmanın yabanlığı herhalde. (Büyük kentte yetişmişliğin içe dönüklüğü. Ego düşkünlüğü de diyebiliriz buna.)
Derken bu yıl, eşim ve çocuklarla Samsun-Giresun-Trabzon- Rize-Sarp yapıp, Sinop’tan, Kastamonu üstünden Ankara’ya döndük.
Yeşilin her türlüsüne doyduk! Cümle cami bolluğuna karşın, Karadeniz insanının insan ilişkilerinde ne denli açık olduğunu gördük. Yol sorduğumuz herkes yardım etti. Trabzon'da yerel peştemalları nerede bulabileceğimi sorduğum bir hanım, neredeyse eteğindekini çözüp, başındakini açıp bana vermeye kalktı. Buna tanık olduk…
Hele Rize! Otuz beş yıl sonra bizden ayrı, ama aynı tarihlerde oraya giden babamı otellerde ararken:
Operatör Muzaffer mi? siz onu bulamazsınız! Seveni, bileni çoktur Kim bilir, kim kaptı çaya götürdü, dediler.
Hele biri, Esat Tuzcuoğlu, bayram nedeniyle, Ankara’ya götürdüğü eşini ve çocuklarını Ankara'da bırakıp Rize’ye dönmüş, eski komşusu "operatör Muzaffer”i ağırlamak için. Sonra, bir pratisyen doktor Mehmet Ak bey var orada, bizi, babamı Sarp'a dek götüren, bize Türkiye'nin ilk çay fabrikasını anlatan, fabrikasını gezdiren; o çayların nasıl yetiştirilmesi gerektiğini söyleyen. Çay fabrikası açıldığında, İngilizlerin "Rize'nin çay ihraç etme olanağı yok, aksi halde, Karaçi, Seylan çayına rakip olur!" dediklerini doğrulayan... (Bunu çok babamdan dinlemiştik.)
İşte bu gezide, bir emekli doktorun eskimiş görev anlayışına ve etkinliğine -ki, bunun karşılığı evi ihmal, çocuktan az görme vb. dır - bir kez daha tanık olurken, düşündüm... Bugün, bina yetmezliği, araç-gereç yokluğu içindeki okul, hastane gibi hizmet birimlerine halkın katkısı sağlanamaz mı? Bu birimlerdeki işlem tıkanıklığını gidermek için, resim çektirmeksizin, dernek reklamı yapmaksızın, gönüllü sekreterlik, hastabakıcılık, temizlikçilik yapılamaz mı acep, bunca kadın dernekleri varken?..
Sekiz yıldır yaşadığımız Mersin’de, aynen öyle oldu işte...
Bir de Karadenizlileri düşündüm, "operatör Muzaffer” gelmiş seksenine. Otuz beş yıl olmuş, Rize’den gideli, öküz ölmüş ama, Rize'liler ortaklığı ayırmamışlar daha! Bu dostluk, bu bağlılık, kendileri için çalışmış birine verilen bu değer gösterisi, bilmiyorum ama, şu dünyanın çok az yerinde yaşanabilir bir olay bence. Zaten yamaçlardaki bir karış toprağın bile işlendiği bu güzel şerit de dünyanın her yanında yok ki!
Bu yokluktan yararlanıp, dünyanın her yanından insanlar (turistler) getirilemez mi? Bugün için getirilemez!
Otel sayısı yeterli değil. İşletmecilik yeterli değil. Bunların nedenini Ünye'de mevsimin kısalığı ile açıkladılar, Gerze'de elektrik kesintisiyle, Sinop'ta yaşam pahalılığına bağladılar...
Sinop’ta özel İdare'nin yaptırıp kiraya verdiği "Karakum" tesislerinde gerçekten her turist kalamaz. Bir gecesi iki kişi on bin lira. Herhalde, her bir hizmet verilecektir ama anlamınca!
Ama biz, Sinop girişinde trafik denetimi yapan, otel sorduğumuz trafik polisi Halil Doğan’ın;
"Buyurun benim evimde kalın. Bütçenize göre yer bulamayabilirsiniz..." çağrısını geri çevirdiğimiz için çok pişman olduk. Eksik olmasın, kalmış kadar ağırladı bu çağrıyla bizi...
Daha sonra, eski Sinop Valisi Muzaffer Yüzgeç”in eseri olduğunu duyduk o kuruluşların. İnşallah, nakil çıkmadan eserini denetleyip, fiyatları indirtmiştir.
Bir gün mutlaka bu güzelliklerimizi yozlaştırmadan sunmayı bileceğiz…"