Kapitalizm Geliyor, Savulun!

Bir zamanların fıkrasıydı, bilenler bilir; ormanda hayvanlar, “komünizm geliyor!” haberleri yayılınca kaçışmaya başlamışlar. Kaplumbağa kaçarken sormuşlar:
Niye kaçıyorsun?
Niye kaçmayayım, komünizm gelir de evimi elimden alırsa ne yaparım?
Tilki, kürk elden gider diye kaçmış; ayı, post elden gider diye. Tümünün ormandan kaçmak için bir nedeni varmış. Komünizm bu, bakar mı adamın -pardon hayvanın- göz yaşına!
Hayvanlar içinde yalnız maymun yerinden kımıldamıyor, ağacında, zıplayıp duruyormuş.
Sen niye kaçmıyorsun diye sormuşlar.
Niye kaçayım demiş maymun; benim bir kıçım var, o da açık!
Bir de papaz fıkrası var; onu da cumartesi arkadaşlarından Yüksel anlattı. Şöyle:
Bir yeri sel basmış; papaz kilisede kalmak istemiş, oysa herkesler kaçmış. Papaz:
Tanrı beni korur, ben size dua edeyim demiş.
Biraz sonra su birinci kata çıkmış, köyde kimse kalmamış.
Oradan bir sandal geçiyormuş, sandalcı:
Papaz efendi demiş, seni kurtaralım!
Yok yok, size ben dua edeyim, Tanrı beni kurtarır yanıtını vermiş.
Su yükselince bir kat daha çıkmış papaz. İkinci bir sandal gelmiş; yine öyle, su gelmiş taa kuleye dek; artık hiç şans yok. O sırada bir helikopter gelmiş. Papaz yine ‘Tanrı beni korur. Ben size duacıyım!'' demiş. Sonunda papaz sulara kapılıp ölmüş. Öbür dünyaya gitmiş. Cebrail, papazı görünce:
Bir yanlışlık olacak, senin zamanın değildi demiş.
Valla demiş papaz. Tanrıya sorun! O kadar kendisine güvendim, böyle oldu.
Öbür dünyada demokrasi mi varmış ne? Cebrail, Tanrı’ya gitmiş:
Ulu Tanrı, demiş, yanlış yaptın! Bu papaz efendi... Hani almayacaktın? Hiç yardım etmedin?
İki sandalla bir helikopteri kim yolladı ona? demiş Tanrı.
“Savaş geliyor" diye ortalıkta mal kalmadı mı ne? Herkes alabildiğini aldı. "Ne olur ne olmaz!” diyorlardı. Eh ülkeyi yönettiğini sananlar her gün "savaş yüzde bilmem kaça çıktı" der dururlarsa TÖRT de bunu yayımlar durursa olacağı budur.
En güç durumda olan da bankalar mıydı? Özellikle küçük semtlerde, ufak yerlerde, büyük oranda para çekme olayı vardı. Asıl döviz çok çekiliyor, kasalar boşalıyordu.
Kasalara el konursa ne yaparım? kuşkusu herkesi tedirgin etmiş gibi. Değerli eşyalar alınıyor kasalardan, sürekli kasa boşaltıyorlar. Güneydoğu'da “K” ilinde, banka şubeleri kan ağlıyorlardı. Başta döviz, kıyamet gibi, ortalık... İnsanlar gelip mevduatlarını çekiyorlar, tam bir panik havası...
Dövizi de en çok İsviçre Frangı’na çeviriyorlar. İsviçre Frangı daha geçerli sayılıyor. Dışarı kaçarlarsa İsviçre'ye mi gidecekler ne? Banka şubelerine genel müdürlüklerden emir mi gitti "dövizlerde ödeme yapmayın” diye ne? Döviz, Türk parası gibi de değil; Merkez Bankası verecek ki bankalarda döviz olsun. Çünkü bankalar her hafta sonu ellerindeki dövizi Merkez Bankası'na vermek zorundalar.
Aziz Nesin'in “Sosyalizm Geliyor Savulun" adlı yapıtı geliyor usuma. “24 Ocak Kararları”nın bu 11. yıldönümünde “Kapitalizm Geliyor, Savulun!" demek yerinde olmaz mı? Savaş, kapitalizmin köpek dişleridir, azı dişleridir...
Deniz Baykal’la ilgili yazılar yazınca yandaşlarından sövgü mektupları alıyorum. Ne anam ne sülalem kalıyor. Bunlar da "sosyal demokrat” olacaklar, doğru olup olmadığını araştırsalar ya yazdıklarımın.
Bir banka memurundan mektup aldım. Bankayı da memuru da açıklamayacağım. Adını adresini saklı tutacağım. Özetle şöyle diyor:
"...Biz, 1989 yılında Yüksek Hakem Kurulu'nun verdiği bir karada toplusözleşme imzaladık. İşveren bizi sendikamızdan zorla ayırdı. Her türlü tehdit yolunu uyguladı. Zaten grev hakkımız da yok. Beş yıllık görevliyim. Dört yüz bin lira net para alıyorum. Yürekler acısı bir durum, içim nefret dolu, alev alev nefes çıkıyor ağzımdan. Televizyonu seyrederken gel sen beni seyret. Kızarıyorum, sararıyorum, bozarıyorum, renkten renge giriyorum. ‘Biz bir aileyiz, kol kırılır yen içinde kalır, sakın sırlarımızı faşetmeyin.' Yani ağzımıza fermuar çekiyorlar. Akıllarınca bizi susturuyorlar. Ama içimiz nefret dolu, ağzımızdan nefesimiz alev alev nefret olarak çıkıyor.
Dört yüz bin lira maaşla bir ev kiralanabilir mi? Ben nerde oturacağım, ne yiyip içeceğim, ne giyeceğim? Hani sosyal ihtiyaçlarım, hani çoluk çocuk?"