Kanereler...

Anadolu'da "açgözlü " karşılığında, 'kanere" derler. Anam da, öyle bir olayla karşılaşınca:
— Doymayasıcalar, kanereler! diye ilenirdi.
Eski TDK'nın yayımladığı "Türkçe Sözlük'te, " Kanara", “Kesimevi, mezbaha" diye geçiyor. "Kanere" ya da "ganere" ise, belki bu sözcükten bozmadır. Halk onu kendi deyişine çevirivermiştir. “Derleme sözlüğü"nde, "açgözlü" diye geçiyor. "Miskin", "Çok zayıf" anlamına da kullanılıyor, kimi yerlerde. Acıpayam'da "yüznumara" anlamına söyleniyormuş. Derleme sözlüğü öyle diyor.
Köşeyi dönmek isteyenlere de "kanere" diyebilir miyiz? Gözleri doymadığı için köşeyi dönmek mi istiyorlar? Çeşitli kurumların, kuruluşların içine de kanereler, yer yer çöreklendi denilebilir mi? Yeteneksiz kişiler, Atatürk'ün kalıtını çarçur mu ediyorlar? Kim soruyor bunların hesabını? Birinci hamur kâğıda; güzel baskılarla çıkarılmış boş şeyler; nereden geliyor bu değirmenin suyu? Türk Dil Kurumu kapansın diye, 12 Eylül'ü destekleyerek kampanyalar açan bir gazete, kurum kapatılıp el değiştirdikten sonra ağzını açmaz oldu! Bir dil kurumu mu? Bir kurum da kanerelerle doldu mu ne? Zaten başlangıcında sağlam kurulmamış "naylon" gazeteciler kümelenmişler miydi? öyle kuruluşun sonunun böyle olacağı belli miydi? TDK'nın kapatılması 12 Eylül’ün büyük yanlışlarından biridir. Bu yanlış düzeltilmeliydi. Düzeltilmedi...
Oralar, öyle oladursun; zaman zaman insanın içini ısıtacak haberler de geliyor; Ankara Üçüncü idare Mahkemesi'nin, Dil Derneği'nin çalışmasını durduran Ankara Valiliği'nin kararını iptal etmesi, bunlardan biri. Dil Derneği, bir dolu savaşımdan başarıyla çıktı. Savcılıktan "takipsizlik" kararı aldıktan sonra, Ankara Üçüncü İdare Mahkemesi’nden de oybirliğiyle “iptal" kararı aldı. Başkanlığını Cavit Can'ın yaptığı İdare Mahkemesi'nin öbür üyeleri Meşkûre Gökbayır ile Turan Karakaya'ydı. Kararda, "Esasen, Türk dilinin özleşmesine ve gelişmesine katkıda bulunma hakkı olmadığı, kimsenin böyle bir amaçla bir araya gelerek dernek kuramayacağı, böyle bir derneğin 'kurulması yasak dernek' sayılacağı biçiminde bir değerlendirme anayasanın dernek kurma hürriyeti ile ilgili 33. maddesi hükmüne de aykırı düşer" denildi. Kararın bir yerinde de şu görüşe yer verildi:
"Diğer taraftan, Dil Derneği'nin varlığı, 2876 sayılı kanunla Türk Dil Kurumu'na verilen bir yetkinin, kurulan başka bir dernekle sürdürülmesi gibi bir sonuç doğuracağı konusundaki davalı idare savı da haklı görülmemiştir.
Zira, faaliyeti durdurulan davacı dernek, 2876 sayılı kanunla Türk Dil Kurumu'na verilen görevi onun elinden almamakta, fakat Türk dilinin gelişmesi ve özleşmesine katkıda bulunmak amacıyla bu doğrultuda, etkinlikler göstermek üzere kurulmuş bulunmaktadır.
Sonuç olarak, derneklerin faaliyetinin durdurulmasına ilişkin olarak 2908 sayılı kanunun 10. maddesiyle valilere verilen yetkinin kullanılması, ilgili derneğin aynı kanunun 5. maddesiyle yasaklanmış amaçlarla kurulmuş derneklerden olması koşuluna bağlıdır. Olayda ise gerek kuruluşu ve gerekse amacı ile kurulması yasaklanmış dernekler arasında bulunmayan Dil Derneği'nin faaliyetinin durdurulmasında mevzuata uyarlık görülmemiştir..."
Dil Derneği, yeni yerine taşınalı birkaç ayı geçti. Adresi: "Dil Derneği, Tuna Caddesi, 5710, Kızılay-Ankara", telefonu: 735 24 56.
Ankara'da İş Bankası Mithatpaşa Şubesi'nde açılan 249006 numaralı Dil Derneği hesabına, bağışlar yapılıyor. Üye ödentileri, oraya gönderiliyor. Bir dilsever, her ay bin lira, bir başkası da her ay beş bin lira yatırıyor. Bunu arkadaşlarım söylediler... Üyelik başvuruları da Dil Derneği Yönetim Kurulu'nca, ocak ayında görüşülüp, karara bağlanacak. Üyelik başvuruları ise sürmekte...
Ömer Asım Aksoy ile arkadaşlarının hazırladıkları “Ana Yazım Kılavuzu" üstüne yazmak istiyorum. Şimdiye dek elim değmedi. Oysa çok yararlandığım, elimin altından bırakmadığım bir kılavuz. Ömer Asım Bey, "En sıcak sevgi ve saygılarımla Mustafa Ekmekçi kardeşe" diye yazmış. "Ana Yazım Kılavuzu"nu hazırlayan kurulda şunlar da var: Oya Adalı, Ayla Bayaz, Mehmet Deligönül, Beşir Göğüş, Dr. Vecihe Hatiboğlu, Doç. Dr. Aydın Köksal, Emin Özdemir, Sami N. Özerdim, İnci Sağın...
Yazım (imlâ), yalnız bilim adamlarını, dil bilginlerini değil, okur-yazar olan herkesi ilgilendiren bir konu. Sözcüklerin doğru yazılışını gösteren kılavuz, ilkokuldan üniversiteye değin tüm öğrencilerin, dahası okul dışında da kamunun gerekseme duyduğu bir araç.
Bu gereksemeyi dört yıl öncesine değin Atatürk'ün kurduğu Türk Dil Kurumu karşılıyordu. Bu kurumun "Yazım Kılavuzu", 1941’den 1981’e değin kırk yıl, doğru yazma yol göstericiliği yaptı. Ne var ki, 1983'te Atatürk'ün kurduğu Dil Kurumu ortadan kaldırılarak yerine hükümetin atadığı kişilerden oluşan bir dil kurumu getirildi. Bu yeni kurum, eski dil kurumunun kırk yıldan beri benimsenip, uygulanan "Yazım Kılavuzu" yerine, 1985'te “İmlâ Kılavuzu" adıyla bir kılavuz çıkardı, eski yazımları geniş ölçüde değiştirmeye kalkıştı. Ancak bu kılavuzu hiç kimse tutmadı! Herkes, eski dil kurumunun 'Yazım Kılavuzu'nu arar oldu. Ama, o da çoktan satılıp, tükendiğinden okulların, basının, tüm yazarların başvuracağı bir yazım kılavuzu gerekliydi. Kapatılan Türk Dil Kurumu'nun yerine oluşturulan yeni dil kurumunun bunca elemanları, Atatürk'ün kalıtından aldıkları bunca milyonlarla başaramadıkları işi, kendi köşelerinde sessizce çalışan bir avuç dilsever başardı. Ömer Asım Aksoy'la, arkadaşlarını kutluyor teşekkür ediyorum...