İnönü, Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasına yakın, Kâzım Karabekir'le birlikte, kısa bir Avrupa gezisine çıkar. İnönü, “1908 senesinden beri hemen daimi bir sefer hayatı içinde yaşamıştım. Yemen'den getirdiğim ateşli hastalıklar ve kulak ağırlaşması sebebi ile bir umumi dinlenme ve araştırma ile tedaviye ihtiyacım vardı" der, anılarında. Kâzım Karabekir bir ay kadar kalır Avrupa’da, İnönü on beş gün uzatır. Çok yer görmeye çalışırlar. Viyana, Münih, Berlin, İsviçre'de gezerler, önce Avusturya Macaristan İmparatorluğu'nun başkenti Viyana’ya giderler. Tiyatrosunu, müzelerini dolaşırlar. Münih’te birkaç gün eğlenirler. Orada, Alman kadınlarının toplum yaşamına katılmaları, İnönü'yü çok etkiler. Bunu, Sabahattin Selek'e yazdırdığı anılarında şöyle anlatır:
"... Münih'in umumi hayatının üzerimde yaptığı daimi tesir, kadınların o zamana kadar bilmediğim genişlikte çalışkanlıkları olmuştur. Cemiyetin her hizmetinde kadınlar vazife almışlardı. Göze çarpan bir otorite ile işlerini yapıyorlardı. 7-8 milyonluk Bavyera, kadın erkek bütün nüfusu ile 15 milyonluk bir cemiyet mahsulü veriyordu. Bizim kadınlarımızın umumi hayattan uzak bulun malan milli gücümüzü yarı yarıya azaltıyor, sözünün manasını ilk nazarda Münih'te kavramıştım. Bir yağmurlu günde kapalı bir durağa sığınmış vasıta bekliyordum. Münihli hanımların bekleme yerinde erkeklere nasıl çıkışıp, onları yağmura doğru nasıl ittiklerini hâlâ hatırlarım..."
Berlin’de yakın arkadaşı Hasan Cemil -Çambel-i görmeye giderler. Çambel, orada askeri ataşedir. Çambel’in yardımıyla, Berlin’i iyice gezerler. Başlıca işleri operaya gitmek olur. Saat 8'den önce orada bulunurlar. wagner'in bir operası oynanmaktadır. İnönü anlatıyor şimdi:
"Müzik başlayınca bizim Yemen mektebinin musiki terbiyesi hafızamda canlandı. Arkadaşlarıma, "Biz bunları Yemen'den biliriz” diye övünüyordum. Bununla beraber ilk görüşümde oyunun uzun sahnelerinden yorulmuştum. Nihayet son sahne geldi. Kapıdan giren sanatkâr, müzikle söylemeye başladı ve tahmine göre, yürüyüp oda nihayetine varınca oyun bitecekti. Sanatkâr yüksek sesle rolünü yaparak odanın ortasına kadar geldi ve perde kapandı. Yalnız kapıdan odanın ortasına gelinceye kadar yarım saatten fazla zaman geçmişti. Canımızı zor dışarı attık."
24 eylülden beri, İnönü'nün doğumunun yüzüncü yılı başladı ya, birçok anılar yayımlandı. Bu, "Ankara Notları"nda onun kadınlara verdiği önemi, "Kadın Hakları”na ilgisini anlatmak istedim. İnönü, evlenişini de şöyle anlatır, Sabahattin Selek'e:
"... Trakya'dan gelip Diyarbakır'a hareket edinceye kadar İstanbul'da geçen takriben 10 gün içinde, hususi hayatım yine bir istikamet almıştı. Evvelce ciddi olarak düşünmeye bir türlü fırsat bulamadığım evlenme ve aile teşkil etme kararını vermiştim. Daha doğrusu babamın ısrarına boyun eğmiştim. Sene 1916 mart sonu. Bizim o zamanki âdetimize göre evimizin karşısındaki komşumuzun tek kızı Mevhibe hanımla evlenmemiz takarrür etti. Şimdi söylesem evlatlarım ve yeni Türk nesilleri belki inanmazlar. Süleymaniye'de, Ayşekadın Hamam Sokağı’nda karşı karşıya oturduğumuz halde biz evlenmeden iki kelime konuşmamıştık. Nikâh olduğumuz ilk günleri hiç unutmam. Merasimin ertesi günü ordu karargâhına gitmiştim. İşimizin çok olduğu bir gündü. Kumandanımla uzun müddet çalıştık. İşimiz bittikten sonra paşa beraber yemek yemekte ısrar etti. Bir aralık çok mahçup bir durumda, benim bir gün evvel nikâh olduğumu mırıldandım. Kumandan Paşa: “daha iyi ya” dedi, "yemekte görüşeceklerimiz var, neşeyle konuşuruz."
Bir gün sonra cepheye hareket ettik. İşte benim evlenmem muharebe esnasında bu kadar acele ve heyecanlı şartlar içinde vukubuldu. Evlendikten sonra bayan İnönü ile İstiklâl Harbi’nin nihayetine kadar, hemen hemen 7 sene, nadir fırsatlarda görüşebildik. 52 senedir (İnönü, böyle dediğine göre, Şelek’le 1968'de konuşmuşlar) devam eden mesut aile hayatımızda bayan İnönü'ye rahat yüzü gösteremediğimden mahcubum. Bütün çektiklerimde benim en kuvvetli yardımcım ve desteğim, hayatımın tesellisi olduğu için yüreğimde kendisine hudutsuz bir memnuniyet beslerim."
İş Bankası salonundaki "İnönü Fotoğrafları" sergisinde, 1940'ların çocuk sanatçıları, İdil Biret'le, Suna Kan’ın Cumhurbaşkanı İnönü’yle birlikte fotoğrafları var. Yetenekli kız çocuklarını eğitmek için yurt dışına gönderme ne güzel bir şey.
Dünya güzellik kraliçesi seçilen Keriman Halis’in 1932'de Atatürk'e çektiği teşekkür telgrafına Atatürk, şu karşılığı verir: "... Donanmış olduğunuz maddi ve manevi kıymet ve fazilet içinde mesut olmanızı dilerim kızım..."
Cumhuriyeti kuranlar, düşlerinde yaşattıklarını, Türk toplumunda görmek istediler. 25 Haziran 1941 de, Cumhurbaşkanı İnönü, "Madam Butterfly" operasını izledikten sonra, sanatçılara şöyle diyecektir.
Görüyorum ki çok çalışmışsınız. Muvaffak oldunuz. Tebrik ederim. Sizden bu muvaffakiyetin daha büyüklerini bekleriz. Biz sabırlıyız. Sizin de sabır ve aşkla çalışmanızı isteriz...
5 aralık, Türk kadınları açısından önemli gün. 5 Aralık 1934'te Türk kadınlarına milletvekili seçme ve seçilme hakkı anayasa değişikliği yapılarak benimsendi. Bu yıl, bu hakkın ellinci yılı. Geçen yıllar içinde, bu hakkın, çokluk kâğıt üzerinde kalması düşündürücü. Kimileyin, "İnsan Hakları yerleşmeli ki, Kadın Hakları onun bir parçası olarak gelişebilsin" diye düşündüğüm olur. İnsana nasıl değer veriyorsak, kadına da o ölçüde veriyoruz demek. Gerisi, kuru laf...
10 Ekim 1984, Cumhuriyet