İzmir Kitap Şenliği'nde...

TÜYAP’ın İzmir Kitap Şenliği’nde bu yıl üç gün kaldım. Üç gün boyunca, yeni çıkan kitaplarımı imzaladım. İzmirli okurlar, kitaplardan “Çarıklılar”, “Domuzuna Yazılar", “Eylül Yazılan" ve “Öksüz Yamalığı-Köy Enstitüleri" yapıtları ile ilk kez karşılaşıyorlardı.

“Öksüz Yamalığı-Köy Enstitüleri", benim Cumhuriyetin “Çağdaş Yayınları"nda çıkan ilk kitabım. Kuzguna yavrusu anka görünürmüş. Kişi de kendi yapıtını beğenmezse çatlar ölürmüş. Ben öyle değilim. Kendi kendimi eleştirmeye bayılırım.

Yıllar önce. Milliyet’teydim. Bir gün Ankara'da başımızdan bir olay geçti. Olay bizim başımızdan geçti diye yazmayacak mıyım? Geçtim teleksin başına, bir güzel haberi yazdım. Haberin içinde benim de adım geçmekte. Telekste haberi yazdım, altına da (ME) diye adımın soyadımın baş harflerini yazdım. Karşıdan şu soru geldi:

- Ben Abdi (İpekçi), kimsiniz?

-  Buyurun Abdi Bey, ben Ekmekçi!

-  Ekmekçi, bu haberin içinde bir Mustafa Ekmekçi geçiyor, kim o?

- Benim efendim!

- İnsan kendi aleyhine olan haberi yazar mı yahu? Peki peki, biz bu haberi kullanmayacağız!

Haber kullanılmadı!

Gazeteler, gazeteciler kendilerini kollamaya bayılırlar. Onlardan iyisi yoktur. Bunu yıkabildiğimiz an, basını da düzeltmiş olacağız. Yanlış mı?

Buna ilişkin, ilginç bir olayı daha anlatmak istiyorum: Gazeteciler, yazarlar genellikle kazandıkları davaları yazarlar, yitirdikten, hüküm giydikten mahkemeden pek yazmazlar. Cumhuriyetle yazıp çizerken, Tercüman yazarlarından Ergun Gözeyi eleştirmiştim. Göze, Diyanet Vakfı ile anlaşarak, fizibilite raporlan hazırlıyor, “İslam Ansiklopedisi" çıkarmak için kollan sıvıyordu. “Ergun Göze, paraları cebellezi edemedi! Uyanık bürokratlar, olaya el koydu!" diye yazdım. Ergun Göze, “Vaaay Ekmekçi, bana hırsız diyor" diye hem hukuk hem ceza davası açtı. Genellikle hukuk mahkemeleri, ceza davasının sonucunu beklerken, İstanbul 11. Hukuk Mahkemesi Yargıcı, ceza davasını beklemeden hakkımızda mahkûmiyet kararı verdi. 500 bin liraya hüküm giymiştik. Gazeteye geldik, savunmanımız deneyimsiz bir gençti. Belgeleri yargıca yetiştirememişti. Genel Yayın Yönetmeni Haşan Cemal e:

-  Mahkûm olduk! dedim.

-  Ne yapalım, canın sağolsun! gibisinden baktı.

- Mahkûm olduğumuz haberini yazmayacak mıyız?

-  Muhabir yok muydu?

- Muhabire ne gerek var. ben varım ya!

Oturdum, bir güzel nasıl hüküm giydiğimizi yazdım.

Haber ertesi günü Cumhuriyet'te çıktı. “Gazetemiz mahkûm oldu!" diye. En çok şaştığım ise şuydu: Tercüman'da tek satırlık haber yoktu. Onlar, Cumhuriyet'in 500.000 lirasını cebellezi etmişlerdi ya, habere ne gerek vardı!

Ankara'ya geldim, beni bir hoş haber bekliyordu:

Gazeteye. Yüksek Denetleme Kurulu Başkanı Halit Saltık telefon etmiş, şöyle demişti:

- Mustafa Ekmekçi, en haklı olduğu bir konuda nasıl hüküm giyer! Ben Halit Saltık, şimdi elimdeki tüm belgeleri gönderiyorum!

Halit Saltık, eski MGK Genel Sekreteri Haydar Saltık'ın ağabeyiydi. Masamda belgeleri beni bekler buldum. Bu belgelerle, ceza davasını kazandık! Dava duruşmalarına savunmanım Orhan Apaydın'la giriyordum. Halit Saltık, geçenlerde öldü. Onu, gönlümden anmak istedim. Orhan Apaydın’la birlikte eşini de. Bir de Kadıköy'deki ceza davasında “aklama" kararı veren bayan Yargıç Levent Ardahan'ı unutmadım. Yargıç Levent Ardahan, kararının sonunda şöyle bir tümceyi de kullanmıştı:

“Mustafa Ekmekçi'nin yazılarında hakaret yoktur, ağır eleştiri vardır!"

İzmir Kitap Şenliği’nde beni üzen bir olay şu oldu: “Köy Enstitüleri-Öksüz Yamalığı" iki gün içinde bitti. Okurların çoğu eli boş döndü. Ankara'ya dönünce öğrendim. Perşembe günü yeni kitaplar İstanbul'dan gelmiş, yetişmiş!

Kitap Şenliği bugün sona eriyor. İzmirliler, ne güzel, kitaba akın edecekler. Deniz Kavukçuoğlu’na göre memurlar, cuma günü aylıklarını da almış olacaklar...

Deniz Kavukçuoğlu’yla şenliğin beşinci günü, çarşamba öğleden sonra söyleşiyoruz. Şöyle anlatıyor izlenimlerini:

Bizim izlenimlerimiz hep olumlu. Öncelikle ilk iki gün çok yoğundu. Geçen yılki İzmir Kitap Şenliği’yle karşılaştırıldığında, yoğunluk giderek artıyor. Bu yılı, ziyaretçi sayısı açısından geçen yılla karşılaştırıyoruz, oldukça farklı bir artış var. Ve tabii, biz İstanbul'da kitap fuarını ilk düzenlediğimiz zaman 16 yıl önce, ilk fuara 26.000 kişi gelmişti, 1982 yılında. Oysa, İzmir fuarına geçen yıl 123.000 kişi geldi. İzmirlilerin zaten kitaba, okumaya ilgileri büyük. Kent nüfusunun okur-yazar düzeyi, hem İstanbul'dan hem Ankara'dan yüksek. Tabii bu Ege yöresinin bir de varlık düzeyi var, bu faktörler birleşince, fuara ilgi artıyor. Esas ziyaretçi yoğunluğu, önümüzdeki günlerde olacak, özellikle cuma, cumartesi günleri.

- Beş gündeki ziyaretçi sayısı ne kadar?

- İlk dört günün sayısı kırk binin üzerindeydi. Bu, İzmir için çok iyi bir sayı. Fuar alanı kentin merkezinde, herkesin tanıdığı bir yer. Bu Türkiye pavyonu da en çok ilgi gören pavyonlardan biri.

Ben bugün İzmir’de olmayacağım ama, kitaplarım okurlarla olacak. İsteyenler. “Cumhuriyet Kitap Kulübü"nden orada bulamadıklarını 8. Sokakta “Güldikeni Yayınları"nda bulabilirler. İyi okumalar sevgili okurlar!