İyiler İyi!..

Alman dazlaklarının yaktığı üç Türkle ilgili haberi okuyunca, Essen Üniversitesi öğretim üyelerinden dilbilimci Johannes Meyer geldi usuma; o, Almanların Türk dilini öğrenmemeleri karşısında:
Alman olduğum için çok, çok utanıyorum! demişti.
Dr. Meyer, son olayı öğrenince kimbilir nasıl üzüldü?
Yıllardır, yurtdışında yaşayan Şanar Yurdatapan:
Bu, yeni değil ki. hep başımızda! dedi. İsteseler, bunu ortadan kaldırabilirler. Belki şimdi, durduracaklar; çünkü olaylar Almanya'nın dışsatımına zarar vermeye başladı; sanayiciler, böyle olaylardan hoşlanmıyorlar!
Diyarbakır'da öldürülen "Gerçek" Dergisi temsilcisi Namık Tarancı. "Otuzbeş Yaş" ozanı Cahit Sıtkı’nın amcaoğluymuş. Namık, ozan soylu diye düşünüyordum, yanılmamışım. Namık 37 yaşlarındaymış. "Sevdamıza Prangalar Vurulmaz" adını koyduğu bir şiir kitabı, aralık ayında İstanbul'da "Evrensel Kültür Dünyası" yayınları arasında çıkacakmış (Yayınevinin telefonu: £17 62 37). Namık Tarancı, kitabının adını. Ahmed Arif’ten esinlenerek koymuş olmalı. Oğlu Özgün, Namık cezaevindeyken doğmuş. Eşinin adı: Derman, Şiirinden birkaç dize şöyle:
"Akşam karanlığı silinip doğdu gün/Yaz şafağı gülerken ağladı Özgün/Aydın seherler karanlıklara/ Haykırdı unutma doğdun bugün...
Seni sana yazana zamanla sorsan/Ben miydim kundaktaki o uslu çocuk? / O ağlayan, o gülen, o aymazca/Gözyaşı döken boncuk boncuk..."
Namık Tarancı’yı öldürenler saptanana dek, "Gerçek” dergisi yöneticileri, Diyarbakır’dan ayrılmayacaklar. Derginin Genel Yayın Yönetmeni İsmail Kayhan'la, İzmir Temsilcisi Deniz Özbay, bu nedenle Diyarbakır'dalar. Ankara Temsilcisi Haluk Müftüoğulları, Namık Tarancı’nın ölümünden beri, Diyarbakır’daydı, o Ankara'ya döndü. Musa Anter'i öldüren hala bulunamadı.
"Ankara Notları" kimi zaman, sağlık raporlarına dönüyor, biliyorum. Ne yapalım gerçeklerimiz bunlar. Anadolu'da hemşerisiyle karşılaşan köylü sorar:
Ölen kalan var mı? der. Karşılığı şöyledir;
İyiler iyi!
Haldun Özen, Londra’da London Clinic’te böbrek ameliyatı oldu; Haldun'un ikinci böbreği de alındı. Bir böbreği daha önce alınmıştı. Haldun Özen, makineye bağlandı, öyle yaşatılıyor. Kanser tümüyle temizlendikten sonra, böbrek takılmaya çalışılacakmış. Haldun Özen’e ameliyatı Dr. Wickham yapmış. Eşi Ülkü de başucundaymış. Haldun, Türkan Akyol’un danışmanlığını yapmaktaydı. 12 Eylül döneminde, Haldun Özen "YÖK uzmanı" olmuştu. Türkan Akyol’la, Yiğit Gülöksüz, Haldun’un sağlık durumu ile yakından ilgileniyorlar. Aslı’yla Emrecan, dostları, Haldun'un sağlıkla dönmesini bekliyorlar. Kuzey Kıbrıs’ta, anamuhalefet partisi lideri Özker Özgür, mide kanaması geçirdi; şimdi iyi...
Torbalı Belediye Başkanı Ertan Ünver söyledi; Torbalı’da mimar Ferruh Taşkın ölmüş. 27 yaşında, 1.90 boyunda, doksan kilo bir babayiğitmiş. Müjdat Gezen'le birlikte, Torbalı’da "Sanat Merkezi"ni kuracaklarmış. Müjdat da, Ertan da çok üzülmüşler, mimar Ferruh Taşkın’ın ölümüne. Ertan Ünver:
Yazacaksan, Ferruh Taşkın’ı yaz! dedi. Benim anamı yazma!
Fatma Ünver ölmüş, öleli on gün olmuş. Ertan Ünver, duyuruculara tembihlemiş:
Belediye başkanının anası öldü, demeyeceksiniz. “Ahmet Ünver’in eşi Fatma Ünver öldü!" diyeceksiniz! demiş. Fatma Ünver. 78.5 yaşını iki gün geçmiş.
Fatma Ünver, son zamanlarında okuma-yazma öğrenmiş bir başına. Çocuklarına.
Yalnız siz mi okuyacaksınız, ben de gazete okuyorum artık!
Fatma Ünver’i tanıyamadım. Dört çocuğu vardı. Sırasıyla Ertan Ünver, Enver Ünver, Ata Ünver, bir de kızı Figen. Enver Ünver yüksek mühendis, ozan yapılı. Ata Ünver, Köy-Koop Genel Başkanı.
İzmir'de, Nadir Nadi büstünün açılışında bulunduktan sonra, Aysel Bayramoğlu'yla, İzmir Opera- Bale sanatçılarının sorunlarını dinlemeye gittik. Bayan müdür Selmin Günöz. isteklerini anlattı. Gösterilerin yapıldığı Elhamra Sineması yetersizdi. İzmir'de opera on yaşındaydı ama, sanatçıların prova yapacakları doğru dürüst bir yer yoktu. Otuz-kırk balerin küçücük bir odada soyunuyorlardı! Belediye Başkanı Yüksel Çakmur'dan, İzmir'de bir opera binasının yapılmasını istiyorlardı. Bu ahır gibi yerden kurtulmak en doğal hakları değil miydi?
Aysel-Esat Bayramoğlu çifti beni daha sonra, Torbalı’ya bıraktılar. Torbalı'da arabacı Ramazan "Ermo” çok gücenmiş, şöyle diyormuş:
Mustafa Ekmekçi'ye mektup zarfı içinde beşer kiloluk üç levrek postaladım. Bana, aldığını bildirip bir teşekkür etmedi!
Torbalı'da Cumhuriyet okuru "Deccal Ahmet'i görüp söyleşemedim. Halil Ete öleli, "Ermo" yalnız kaldı; bana gönül koyması ondan mı ne?