İstifa Mektupları

Talim ve Terbiye Kurulu'nun üç üyesi, görevlerinden ayrıldılar. İlk ayrılan Vahit Yılmaz oldu. Üç üyenin de ayrılış dilekçelerini, aktarmak istiyorum. Vahit Yılmaz özetle şöyle diyor:
“Bakanlık makamına,
Emeklilik statüsünde iken, şimdiki yönetim zamanında, sırasıyla ilköğretim, personel ve atama genel müdürlükleriyle son olarak da Talim ve Terbiye Başkanlığı kurul üyesi görevlerinde bulunma onurunu taşıdım.
On yedi aydan beri, verilen üç görevimde de; yeteneğini oranında özverili olmaktan kaçınmadım. Her atılımda prensip, heyecan ve enerji kaynağım daima “Atatürkçülük” olmuştur. Bu yönden vicdanen rahat ve müsterihim.”
Talim ve Terbiye üyesi Cemil Cahit Güneş de, ayrılış dilekçesinde şunları söylüyor:
“Bakanlık makamına,
Hiçbir gerekçe gösterilmeden, Talim ve Terbiye Kurulu üyeliğinden alınıp Ankara dışında bir okula atanacağım belirtilerek emekli dilekçemin hemen verilmesi hususu Talim Terbiye Başkan Vekilince tarafıma sözle ifade edilmiştir.
34 yıldır tüm eğitim ve öğretim görevlerini, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı kalarak başarıyla sürdürdüğüm ve 12 Eylül 1980 tarihinden sonra utandığım Talim ve Terbiye Kurulu üyeliği İle Milli Eğitim Şûrası Genel Sekreterliği görevlerini gece, gündüz demeden ve mesai saatlerine bağlı kalmadan büyük bir özveri içinde yürüttüğüm yüksek makamlarınca bilinmektedir.
Çalışmalarımı büyük bir gurur ve içtenlikle yürüttüğüm halde hakkımdaki bu işlem üzerine görevime devanı edemeyeceğimi 3 Eylül 1982 tarihinden itibaren emekliye ayrılmak istediğimi saygı ile arz ederim.”
Talim ve Terbiye Kurulu üyesi Bedi Erdemin dilekçesi de özetle şöyle:
“Milli Eğilim Bakanlığına,
Yüksek Öğretim Genel Müdürlüğü başyardımcısı iken 12 Eylül’den önce Bakanlık Müşavirliğine atandım. Müşavirlik kadrolumun dondurulması sonucu makam onayı ile Talim ve Terbiye Dairesi Başkan Yardımcılığına getirildim. Bir süre sonra Talim ve Terbiye Dairesi Başkanı olarak görevlendirildim. Bir yıldır da Talim ve Terbiye kurulu üyesi olarak görev yapmaktayım.
Bu arada Bakanlık onayı ile Türk Dili Yüksek Danışma Kurulu çalışmalarında görevlendirildim. Son olarak da, bir istekte bulunmadığım halde. Bakanlığınızın onayı ile, adı geçen kurulun genel sekreterliğine atandım.
Temel eğitimden yüksek eğitime kadar kırk yılı aşkın bir süreden beri eğitim ve öğretimin yüksek kademelerinde, iç huzuru ile görev yapmış ve hizmetleri takdirle karşılanmış bir kişi olarak, tarafıma, müsteşarlık makamından intikal ettiği belirtilerek duyurulan Bakanlığınızın hakkımdaki son tutumunun nasıl karşılanacağı konusunda bir açıklama yapmayı gereksiz görüyorum. Çelişki arzeden bu karar ile benim hizmet ve sorumluluk anlayışım karşılaştırıldığında yapılan işlemlerin içeriği, makamlarınca da anlaşılabileceği kanısındayım.
Uzun süredir arzu etmekle birlikte çeşitli hizmet olanakları verildiği için bir türlü isteyemediğim ve istemeyi içime sindiremediğim emekliliğimi istemek fırsatını bana verdiğiniz için vicdani sorumluluktan da kendimi kurtarmış sayıyorum.”
Üç istifa mektubunda da ortak nokta. Atatürk'ün ilkelerine, devrimlerine bağlılık. Artık yararlı olamayacaklarını anladıklarını, satır arasında emekliliklerinin istendiğini de vurguluyorlar. Oğlumun adı Hıdır, Atatürkçülüğün sonu budur! Nadir Nadi, kitabına “Ben Atatürkçü Değilim” adını koymakta nasıl da haklıymış?
Milli Eğitim Bakanlığının önünde başöğretmen Atatürk Anıtı, yanında “Ey Türk Gençliği” söylevi, ne güzel durur!
Talim Terbiye Kurulu’nun gündemine, ilkokullarda sabahları söylenen (Öğrenci andı) yerine ilk ve orta dereceli okulların tümünde daha etkili “Sabah duası”nın okunması ile ilgili düzenlemelerin getirilmesi konulmak istenebilecek. Kurul'da “Vahdettin kaçtı mı, gitti mi?” tartışmaları yapılacak, bunlara karşı çıkanlar, göze batacak. Geçelim efendim, bir kalem...